DTP'nin Kapatılması Hakkındaki İddianame
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Tarafından Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) Kapatılmasına İlişkin Hazırlanan 121 Sayfalık İddinamede Çarpıcı İfadeler Yer Aldı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılmasına ilişkin hazırlanan 121 sayfalık iddinamede çarpıcı ifadeler yer aldı. DTP'nin terör örgütü elebaşı Öcalan'ın talimatıyla kurulduğu belirtilen iddianamede, parti üyelerinin terör örgütü lehine çalışmalarının propagandayla sınırlı kalmadığı, eylemlerini lojistik destek boyutuna dönüştürdükleri kaydedildi. İddianamede terör örgütü tarafından kaçırılan 8 askerin geri alınmasına da değinilerek, olayın
örgüt propagandasına dönüştürüldüğü ifade edildi.
Siyasi partilerin kapatma nedenlerinin sıralandığı iddinamede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) özelinde uluslararası hukuk yönünden siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümlere yer verildiği, siyasi partilerin uluslararası sözleşmelerle korunduğu belirtilerek, siyasi partilere tanınan özgürlüğün kuşkusuz sınırlandıralamayan bir özgürlük olmadığına vurgu yapıldı. İddinamede, ülkedeki demokratik rejimi tehlikeye sokacak siyasi projesi bulunan veya siyasi amaçlar için gerektiğinde şiddete
başvurmayı amaçlayan siyasi parti için kapatma yaptırımı öngörülmesinin AİHS'ye aykırı olmadığına işaret edildi. Kapatma davasına konu edilen eylemlerin işlendiği tarihlerin bir öneminin bulunmadığı, eylemlerin üzerinden ne kadar süre geçse de zamana yayılan bu eylemlerin odaklık boyutunda bir bütünü oluşturdukları belirtilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi:
"Partiyi temsil eden organlarca gerçekleştirilen eylem veya söylemlerin partinin değil, bu kişilerin kendi kişisel görüşleri olduğu açıklanmadıkça ve siyasi parti tarafından da açıkça reddedilmedikçe, bu söylem ve eylemler de partiye isnat edilebilecektir. Bir siyasi parti üyesi olup, yerel yönetimlerde görev alanların eylemleri de o siyasi partinin hedeflediği siyasi projeyi gerçekleştirmek veya ifade etmek amacına yönelikse, siyasi partiye isnat edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır."
Terör örgütünün kurucusu ve elebaşı Abdullah Öcalan'ın yargılandığı, mahkum olduğu ve cezasının infazının İmralı Cezaevi'nde gerçekleştirildiği hatırlatılan iddianamede, Öcalan'a diğer mahkumlar gibi yasal olarak avukatları ve ailesi ile görüşmesine imkanın tanındığı, ancak avukatlarının görüşmelere ait diyalogları yazılı olarak örgütün güdümündeki yayın organlarında yayınladıkları ve böylece terörist örgüt elebaşının yandaşlarına ve örgütüne talimat vermesine olanak sağlandığı kaydedildi. Teröristbaşı
Öcalan'ın, avukatlarıyla yaptığı 5 Mayıs 2004 tarihindeki görüşmede, yeni bir parti kurulması talimatını verdiği, kurulacak partinin ismini dahi söylediğine dikkat çekilen iddianemede, Öcalan'ın sonraki görüşmelerinde ise hem yeni kurulacak parti ile ilgili hem de o tarihte faaliyette olan DEHAP ile ilgili talimatlarına devam ettiği kaydedildi. DTP'nin terör örgütü PKK'nın elebaşı Öcalan'ın emirleri ve direktifleri doğrultusunda kurulduğu, bunun da Öcalan'ın kamuoyuna yansıyan açıklamalarıyla açıkça
ortaya çıktığı kaydedilen iddianamede, "Kurucuları ve genel başkanı, hatta eşbaşkanlık sistemi de dahil olmak üzere DTP'nin kuruluş çalışmalarının tamamen Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda gelişip sonuçlandırıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır" denildi. Siyasi partilerin demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğunun tartışılmaz olduğu belirtilen iddianamede, şu ifadeler kullanıldı:
"Ancak terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı gibi davranan DEHAP'ın eylemlerinin ulaştığı yoğunluğu dikkate alarak yine PKK ve elebaşısı Öcalan'ın emir ve talimatları ile yeni parti kurulması yoluna gitmek, ulusal ve uluslararası hukuk düzenlerinde öngörülen siyasi parti kavramı ile ilgisi olmayan, demokratik siyasal hayat içerisinde izah edilemeyecek bir durumdur. Hele aldıkları talimat doğrultusunda DEHAP'ı DTP'ye katılmak üzere kapatan siyasi partililerin zaman geçirmeden DTP bünyesinde çalışmalara
başlamaları dünya siyaset tarihi yönünden ele alınıp, bağımsızlık, demokratiklik ve hatta etik yönden dahi incelenmesi gereken bir sonuçtur. Cezaevinde bulunan bir terör örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti DEHAP'ı kapatıp, yeni bir siyasi parti DTP'yi kuran kişilerin terör örgütü ve liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmıştır."
İddianamede, DTP'nin kuruluşundan sonraki eylemler başlıklı bölümünde, siyasi yasak getirilmesi istenen 221 parti üyesinin eylem ve konuşmalarıyla parti örgütlerinin düzenlediği toplam 141 eyleme ve bunlara ilişkin yargı süreçlerine yer verildi. DTP kurucu üyesi Hatip Dicle'nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın direktifiyle hareket ettiklerine dair beyanda bulunduğu belirtilen iddianamede, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in ise öldürülen terör örgütü mensuplarına sahip
çıktığı, isyan biçiminde değerlendirilebilecek olayları gerçekleştiren kişilere cesaret verici ve yaptıklarını onaylar mahiyetteki ifadeler sarfettiği kaydedildi. Ahmet Türk ve Sedat Yurttaş'ın terör örgütü elebaşını övücü açıklamalarının yer aldığı iddianamede, parti üyelerinin terör örgütü PKK lehine çalışmalarının propagandayla sınırlı kalmadığı, eylemlerinin lojistik destek sağlama boyutuna eriştiği belirtildi.
Hakkari Dağlıca'daki çatışmadan sonra terör örgütü tarafından kaçırılan 8 askerin geri alınması olayı da kapatma davasının iddianamesinde yer aldı. 21 Ekim 2007 tarihinde terör örgütü tarafından kaçırılan 8 askerin geri alınması olayının DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik tarafından tam bir örgüt propagandasına dönüştürüldüğü belirtilen iddianamede şu ifadelere yer verildi:
"Roj TV gibi örgütün yayın organlarında, olaydan sonra askerlerin teslim edilmeleri için özellikle ailelerinin DTP'ye yönlendirilmeleri ve nihayetinde üç milletvekilinin Kuzey Irak'a giderek, terör örgütü elebaşının resimleri ve sözde bayrakları önünde askerleri almalarına ait görüntülerle istenilen propaganda amacına ulaşılmak istenilmiştir. Terör örgütünün, aileleri DTP'ye yönlendirmesinden de anlaşılacağı gibi söz konusu eylemin propaganda amaçlı planlandığı çok açık olarak ortaya çıkmıştır. Terör
örgütüne 'terör örgütü' diyememenin yanında 'kardeşlerimiz', 'tabanımız', 'muhatap alınması gereken kurum' gibi ifadeler kullanılmış, parti binaları örgüt kampları gibi terörist resimleri, sözde örgüt bayrakları ile donatılmış, örgüt lehine eğitim faaliyetleri yapılan, terör örgütü ve elebaşı lehine yasa dışı gösterilerin organize edildiği, teröristlerin buluşma noktası haline getirilmiştir. Öldürülen terör örgütü elemanları 'şehit' olarak tanımlanmış, ROJ TV gibi örgütün yayın organları birinci
derece muhatap alınarak, programlarına partinin her kademesinden kişiler vasıtası ile katılınmış, telefonla canlı bağlantılar yapılmış, hepsinde de örgüt propagandası içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden beyanlarda bulunulmuştur."
Hikmet Fidan'ın öldürülmesi olayı da iddinamede yer aldı. Terör örgütü PKK'dan ayrılıp PWD'ye katılan Kani Yılmaz, Serdar Kaya, Sabri Tori gibi kişilerin PKK militanlarınca, bir anlamda iç hesaplaşma adına öldürülmelerinin gösterilebileceğine kaydedilen iddianamede, Hikmet Fidan'ın da bu aşamada Demokratik Toplum Hareketi adı altında faaliyete başlayan partililerin çalışmalarına katılmayı kabul etmediği, PWD ile ilişkisi ortaya çıkınca da Diyarbakır'da tuzağa düşürülerek bilinmeyen bir PKK mensubu
terörist tarafından ensesine ateş edilmek suretiyle öldürüldüğü belirtildi. Hikmet Fidan'ın öldürülmesi olayına DTP'nin yaklaşımının, başlı başına ele alınması gereken bir konu olduğuna dikkat çekilen iddianamede, hiçbir DTP'linin olayı kınayamadığı, hatta cenazenin kaldırılması için Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nden talep edilen ambulansın deposu delik gerekçesiyle karşılanmadığı kaydedildi.
DTP'nin daha kuruluşunda kan ve terör örgütü PKK'nın emirleri üzerine oturtulduğu, hiçbir şekilde ve hiçbir kaynaktan muhalefete imkan tanımadığı, adında demokratik toplum ibaresini kullanmasının dahi trajikomik olduğunu ortaya çıktığı belirtilen iddianamede, "Gerçekten sadece Hikmet Fidan olayı dahi Öcalan'ın emriyle kurulan ve terör örgütünün destekçisinden öte bir organı gibi çalışan DTP'nin ulusal ve uluslararası hukuk alanında siyasi parti olarak tanımlanmasını, bir demokrasi ayıbına
dönüştürmektedir" denildi.
(EDA-OK-Y)