CHP Pm Toplantısı…(2)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin dış politikalarını eleştirerek, "Sayın Davutoğlu ve sayın Başbakan'a sormak isterim."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin dış politikalarını eleştirerek, "Sayın Davutoğlu ve sayın Başbakan'a sormak isterim. Suriye politikanızın sonucunda Suriye'nin parçalanabileceğini öngörmüş müydünüz? Eğer bütün dünyanın tahmin edebildiği bu gelişmeyi öngörmeydiyseniz siz bir stratejik körlük içindesiniz. bunun bir diğer anlamı da Suriye haritasını yeniden dizayn etmek için egemen güçlerin size tapu kadastro memurluğu görevini vermeleridir" dedi.
CHP'nin 34. Olağan Kurultayı'nda seçilen Parti Meclisi, Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde ilk toplantısını yaptı. PM'de konuşan Kılıçdaroğlu, parti meclisinin yapısıyla ilgili üyelere bilgiler sundu. Kılıçdaroğlu, PM'nin ortalama yaşının 52 olduğunu ve 22 ilden temsilcisinin olduğunu söyledi.
"TÜRKİYE ZOR BİR SÜREÇTEN GEÇİYOR"
"Kuşkusuz Türkiye'nin çok önemli sorunları var. Zor bir süreçten geçiyor Türkiye. Türkiye açıkça söyleyeyim yönetilemiyor" diyen Kılıçdaroğlu şunları kaydetti:
"Bu görkemli ülke, bu dinamik ülke, bu ulusal kurtuluş savaşını verip bağımsızlığını kazanan ülke maalesef sağlıklı yönetilemiyor. Belleklerimizde unutabiliriz ama kalsın diye bir iki noktaya kısaca değinmek isterim. 16 Haziran 2005 tarihinde gazetelerde şöyle bir haber var. İzin verirseniz onu okuyum. Sayın Erdoğan'ın bir konuşması. Erdoğan dönemin ABD Başkanı Sayın Bush'a şunları söylüyor. 'Beşar Esad Suriye'de liderlik yapabilme kapasitesine sahip en iyi isim. Ancak Suriye'de sorun adamda değil sistemde. Türkiye'de Beşar Esad'a yardımcı olup sistemi geliştirmek ve değiştirmek hem bölge, hem de dünya için çok doğru bir yol. Suriye'yi karıştırarak çözemezsiniz. Suriye'yi Esad'a yardımcı olarak demokratik ve barışçı bir ülke haline getirebiliriz. Başka her türlü yol bölgede sıkıntıyı ve tansiyonu artırır,' Sayın Erdoğan'ın 16 Haziran 2005 tarihinde gazetelere yansıyan ve Sayın Bush'a söylediği sözler bunlar. Bu sözlerin altına sadece ben değil, bu ülkedeki bütün yurttaşlarımızın imza atacağını düşünüyorum.
Bir yıl sonra bu tabloda kısmen bir değişim oluyor. 6 Temmuz 2006 ABD'nin o dönem Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice şu açıklamayı yapıyor. Başbakan Erdoğan'ın Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu'nu Şam'a İsrail ve ABD'nin isteği üzerine gönderdiğini açıklayarak Türkiye'nin bu girişimine teşekkür ederiz diyor."
"HÜKÜMETİN UYGULADIĞI DIŞ POLİTİKA YANLIŞ"
Bir muhalefet partisinin en temel görevinin hükümetin uyguladığı politikaların yanlışlığını ortaya koymak ve gerektiğinde alternatif politikalar önermek olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Sadece yanlışlığını ortaya koyarsak alternatif politikalar üretmezsek ve onları da söylemezsek muhalefet sadece eleştiriyor, öneri getirmiyor algısını toplumda yerleştirmiş oluruz" dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak neyi eleştirdilerse arkasından da çözümümüzü de ifade ettiklerinin altını çizen Kılıçdaroğlu, özellikle dış politikada Cumhuriyet Halk Partisi'nin uyarı görevini yapmazsa tarihe karşı sorumlu olacağını ve vebalin altından kendisini kurtaramayacağını söyledi. Dış politikanın iç politika gibi olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, "Uyarı görevini yapmak, iktidarı uyarmak Ana Muhalefet Partisinin temel görevlerinden birisidir. İç politikadaki hataları şu veya bu şekilde giderebilirsiniz. Halkın gönlünü alabilirsiniz. Ama dış politikada yaptığınız bir yanlışın bedelini doğrudan halka, doğrudan topluma ödetirsiniz. ve bunun sorumluluğu çok daha ağırdır. Dış politikada hepimizin bildiği bir gerçek var. Her ülke dış politikasını kendi ülkesinin çıkarları üzerine oturtur. Ulusal çıkarlar o açıdan çok çok önemlidir. Dış politikada duygusallık, bağnazlık ve inatla politika yapmak yoktur. Dış politikada başka bir ülkenin taşeronluğunu yapmak yoktur. Dış politikada tepki dürtüsüyle yola çıkmak yoktur. Blöfle dış politika yapılmaz, ideolojik körlükle dış politika yapılmaz. Onun içindir ki dış politikanız tarihi birikime ve deneyime ve akla dayalı olmak zorundadır. Partiler üstü olmak zorundadır. Milli olmak zorundadır. Sağlam ve mantıklı bütünlükle yapılmak zorundadır. Gerçekçilikle dış politika yapılmak zorundadır. Aklı selim, sağduyu, serinkanlılık ve uzak görüşlülükle dış politika yapılmak zorundadır. ve çok daha önemlisi dış politika sözün yerinde ve zamanında kullanılmasıyla yapılacak olan bir politikadır" diye konuştu.
"TÜRKİYE DIŞ POLİTİKADA TARİHİNİN EN BÜYÜK KIRILGANLIKLARINDAN BİRİSİNİ YAŞIYOR"
Türkiye'nin dış politikada tarihinin en büyük kırılganlıklarından birisini yaşadığını belirten Kılıçdaroğlu, "Dış politikada Ana Muhalefet Partisi lideri olarak hep doğruları söyledik ve hep haklı çıktık demek benim ağırıma gidiyor. Çünkü Ana Muhalefet Partisi eleştirilerine karşın haklı çıktık diye bir tablo ortaya çıkıyorsa ve gerçekten haklı çıkıyorsa o zaman dış politikada Türkiye ağır bedeller ödeyen bir sürecin içine girmiş demektir. Geldiğimiz budur değerli arkadaşlarım. Dış politikada ülkemizin çıkarları ağır darbe almıştır" dedi.
"Bu çapsız kadronun bırakınız derin ya da sığ asgari bir stratejik plana bile sahip olmadığını gördük" diyen Kılıdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye basiretsiz, beceriksiz, liyakatsiz bir kadro tarafından stratejik derinlik masallarıyla uyutularak derin bir çukura itildi. Yüzlerce defadır söylediğim bir gerçeği bir kez daha size aktarmak isterim. Suriye'nin etnik ve mezhep çatışmasına doğru sürüklenmesini bütün bölgede yeni bölünmelerin, yeni yapılanmaların ve sonu gelmez bir kaosun yolunu açacaktır dedik. Bu sürecin sonunda en çok zarar gören ülkelerin başında yer alacak ülkenin adının da Türkiye olduğunu defalarca dile getirdik. Şu soruyu sormamız gerekiyor kendimize. Dış politikada da aynı soru sorulur. Bugün geldiğimiz noktada kim karlı çıktı? Türkiye mi karlı çıktı? Dönüp bakalım. Bir uçağımız Akdeniz'in derin sularında. İki pilotumuzu şehit verdik. Tırlarımız yağmalandı, yakıldı, sınırlarımız kapatıldı. Ekonomik olarak en azından bölge esnafı zor duruma düştü ve Suriye dostumuzdu düşmanımız oldu. Peki dönüp Suriye'ye bakalım. Suriye bu olaydan karlı çıktı mı? Kan gönlüne döndü. Her gün onlarca kişi yaşamını yitiriyor. Adeta bir savaş var. Ciddi ve yakın bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. Suriye mi karlı çıktı? Hayır. O zaman her yurttaşımın kendisine şu soruyu sormasını isterim. Bu süreçte hangi ülke ya da ülkeler karlı çıktı? Türkiye'nin ve Suriye'nin kaybettiği bu süreçte kimler karlı çıktı? Dış politikayı başka ülkelerin karlı çıkacağı bir sürecin üzerine oturtursanız bir batağa saplanırsınız."
"DEREYİ GÖRMEDEN PAÇALARI SIVADINIZ"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu eleştiren Kılıçdaroğlu, "Sayın Davutoğlu ve Sayın Başbakana bir başka soruyu daha bu vesileyle sormak isterim. Suriye politikanızın sonucunda Suriye'nin parçalanabileceğini öngörmüş müydünüz? Eğer bütün dünyanın tahmin edebildiği bu gelişmeyi öngörmeydiyseniz siz bir stratejik körlük içindesiniz. Bunun bir diğer anlamı da Suriye haritasını yeniden dizayn etmek için egemen güçlerin size tapu kadastro memurluğu görevini vermeleridir. Çünkü siz dereyi görmeden paçaları sıvadınız" dedi.
Kılıçdaroğu, "Savaş olmasın diye icat edilen bir sanat olan aynı zamanda diplomasiyi rafa kaldırarak yerine talimatlı, taşeron dış politikayı ikame etmek ülkeyi savaşın eşiğine getirmek kabul edilemez bir gelişmedir Sözde oyun kurucuyduk bu bölgede oyuncak olduk" diye konuştu.
"TÜRKİYE TAŞERON OLMAYI HAK ETMEYECEK KADAR BÜYÜK BİR ÜLKE"
Türkiye'nin sağduyusuna, entelektüel birikimine bu iktidarın hiçbir zaman önem vermediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, ulusal çıkarlar perspektifinden eleştiri yapan, dikkati çekmek isteyen kendilerine en ağır suçlamaları ve en ağır hakaretlerin yapıldığını ileri sürerek, "Suriye'de bir mezhep çatışmasının bölgede yaratabileceği sorunlara dikkat çekildi yine biz suçlandık. Suriye'de yapılacak dışarıdan bir müdahalenin Türkiye'ye sıçrayabileceğini, Türkiye'nin başına bela açabileceğini söyledik yine bizler sürüklendik. Geldiğimiz noktada AK Parti iktidarı beline kadar değil boynuna kadar bataklığa saplanmış durumda. Elin taşıyla elin kuşunu vurmaya çalıştık ve bize bunu yaptırmaya çalıştılar. Bunlar bizi güçlerin elinde farklı bir rüzgara kapılmamıza yol açtı. Türkiye tam anlamıyla başı belaya giren bir ülke konumuna düştü. Ben gerçekten şunu öğrenmek isterim. Hala bütün bu gelişmelerden sonra hükümet acaba aklını başına almayı düşünüyor mu? Bugün halkta derin bir endişe var, derin bir kaygı var. Eğer bu endişe ve kaygı dış politikadan kaynaklanıyorsa ki gerçek budur o zaman bunun sorumlusunun mutlaka bulunması ve sorgulanması gerekiyor. Türkiye'nin hem irfanına hem sağduyusuna bir kez daha seslenmek isteriz. Türkiye gerçekten büyük bir ülke. Taşeron ülke olmayı hak etmeyecek kadar büyük bir ülke. Büyük bir tarihi deneyimi var Türkiye'nin. Büyük bir entelektüel birikimi var. İnsan zenginliği var. Bütün bunlar Türkiye'nin stratejik üstünlüklerini, avantajlarını oluşturuyor. Yapmamız gereken toplumsal sağduyumuzu, kolektif aklımızı harekete geçirerek mobilize etmektir. Bunun için gerçekten konuşan bir Türkiye'yi yaratmamız gerekiyor. Tartışan bir Türkiye'yi yaratmamız gerekiyor. Sorunlara çözüm arayan bir Türkiye'yi yaratmamız gerekiyor. Bir barış toplumu, bir diyalog toplumu yaratmamız gerekiyor. Eğer bunu yapabilirsek gerçekten de bu bölgede sırtımız yere gelmez ve biz bunları yapabilirsek emin olun sadece bölgemizde değil bütün dünyada asıl o zaman model ülke konumuna gelmiş oluruz. Cazibesiyle bütün bölgeyi dönüştürme yeteneğine sahip görkemli bir ülke olabiliriz" diye konuştu.
Batının çıkarları doğrultusunda halkın bedel ödemesini istemediklerini belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin Ortadoğu'da bataklığına sürüklenmesini istemediklerini ifade etti.
Savaş istemediklerini de dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bütün renkleriyle, bütün zenginlikleriyle, keyfiyle üreten, insanca paylaşan demokratik, özgür bir Türkiye istiyoruz. Komşularıyla barış içinde yaşayan, onlarla dost olan, ekonomik ilişkileri, sosyal ilişkileri, diplomatik ilişkileri sürekli gelişen bir Türkiye istiyoruz. Bizim ayrımız gayrımız olamaz. Aylardır söylüyorum yine de söyleyeceğim; en temel konularımızı, sorunlarımızı bile bir araya gelip konuşmamamızın izahı yok. Bir araya gelip konuşmalıyız. En meşru zemini, en sağlıklı zemini hedef gösterdik. TBMM'de bir araya gelelim, ülkemizin temel sorunlarını en meşru zeminlerde çözelim. Orada tartışalım. Orada konuşalım. Orada çözümlerimizi dile getirelim. Ama biz bunları söyledik, beklediğimiz yankı henüz alınmış değil. Kendi sorunlarımızı çözemezsek birileri bizim sorunlarımızı dış mahfillere taşır. Bizim sorunlarımız bu coğrafyanın, bu bölgenin sorunları hiçbir zaman uluslararası alana taşınmamalıdır, buna gerekli özeni göstermeliyiz" dedi.
"MİLLİ İRADEYE EN BÜYÜK DARBEYİ MAHKEME KILIKLI HÜKÜMET SOPASI OLMUŞTUR"
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve aralarında milletvekillerinde bulunduğu kişilerin tahliye taleplerinin reddedilmesini sert bir dille eleştiren Kılıçdaroğlu, milli iradeye en büyük darbeyi mahkeme kılıklı hükümet sopası olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, "Nasıl oluyor da halkın oylarıyla seçilen milletvekilleri bir iki yargıcın iradesiyle parlamentoda yasama görevini yapamıyorlar. Demokrasilerde bunu kabul etmek mümkün değildir" dedi.
Kılıçdaroğlu konuşmasına şöyle devam etti:
"Yargıç, yargıç cübbesini giydiği zaman yargıç olunmaz. Yargıç karar verdiği zaman yargıç olunmaz. Yargıç eğer hükümetin sopasını görevini üstleniyorsa o kişiye yargıç denmez. Yargıç elinde hükümetin sopası olan kişi değildir. Yargıç elinde adalet terazisi olan kişi demektir. Yargıç karar vermekle yargıç olmaz. Yargıcın kararı toplumun vicdanında kabul edilmek zorundadır. Toplumun vicdanında kabul edilmeyen bir karar yargıcın kararı değildir. Hükümetten talimat alıp onun görüşleri doğrultusunda karar veren kişi yargıç değildir. Yargıçların yüzkarasıdır o kişiler. Silivri toplama kampında insanları toplayacaksınız, neyle yargılandıkları belli olmayacak, bir kaosun içine sürükleyeceksiniz, bütün dünyanın gözü önünde Türkiye'nin itibarını sıfırlayacaksınız. Türkiye'nin itibarını sıfırlayan, adaleti yok eden, adalet terazisinin dengesini bozan kişilere yargıç denmez. İktidarın sopasını eline alıp yargıçlık taslayan kişilere biz yargıç demeyiz. Onlar çocuklarına çok ağır bir miras bıraktılar. Çocukları ileride babalarının yargıç olduğunu söylemekten utanacaklardır. Böyle bir mirası bir baba çocuklarına bırakamaz. Böyle bir mirası bırakıyorsa o kişi yargıç değildir. Çocuklar babalarının yargıç olmadığını söylesinler, onlar hükümetin görevlisiydi desinler, Sayın Başbakan talimat verdi onlarda talimatı yerine getirdi desinler. Türkiye'de geldiğimiz nokta bu açıdan kabul edilen bir nokta değildir. Hepimizin sorumlulukları var. Her yurttaşın sorumlulukları var. Milli irade diyeceksiniz, milletvekillerini hapse atacaksınız. İnsanları telle boğanları serbest bırakacaksınız, halkın iradesiyle seçilen, mahkum olmamış kişileri hapiste tutacaksınız. Bir Allah'ın kulu çıkıp bana bunun mantıklı gerekçesini açıklasın. Anayasanın 90. maddesi orada duruyor. Uluslararası sözleşmeler orada duruyor. Türkiye'yi çağdışı bir devlet göstermeye yetkisi hiçbir yargıçta yoktur. Hem demokrasi diyeceğiz hem özgürlük diyeceğiz bazı yargıçların keyfi üzerine demokrasiyi ve özgürlüğü rafa kaldıracağız. Bunu kabul etmiyoruz."
POLİSLERİN SIRAYA DİZİLMESİ OLAYI
Kılıçdaroğlu, iktidar partisinden bir milletvekilinin oğlunun polisleri sıraya dizip sorgulaması olayının da kabul edilebilir olmadığını ifade etti. "Bizim milletvekillerine biber gazı sıkacaksınız hiçbir şey olmayacak beyefendinin oğluna bir şey oldu bütün polisleri sıraya dizeceksiniz" diyen Kılıçdaroğlu, "Böyle iktidar olmaz. Böyle yönetim olmaz. Böyle adalet dağıtılmaz. Onun için altını çizerek söylüyorum. CHP Türkiye Cumhuriyetinin sağduyulu sesidir. CHP Türkiye Cumhuriyetinin en güvenli kurumudur. CHP dış politikamızın temelidir. CHP bu ülkenin güvencesidir. Bütün yurttaşlarıma söylüyorum. Asla karamsarlığa kapılmayın. Hiçbir zaman hiçbir ortamda karamsarlığa kapılmayın. Bize güvenin, biz bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz, bu ülkeye özgürlükleri getireceğiz, bu ülkede düşünce özgürlüğü olacak, bu ülkede herkes düşüncesini özgürce ifade edebilecek, herkes inancını özgürce yapabilecek, önlerindeki bütün engelleri kaldıracağız, çağdaş, demokratik, insan haklarına saygılı bir Türkiye'yi beraber kuracağız. Yola çıktık, kurultayımızı yaptık. Görkemli bir kurultay yaptık. O kurultayımızın bütün yurttaşlarıma güven verdiğini biliyorum. Yeni CHP'yi göreceksiniz. İçinde kavgası olmayan, halkı düşünen, halkın sorunlarını düşünen, halkın sorunlarına kilitlenen, çözüm üreten, bütün komşularımızla barış içinde yaşamayı hedef edinen, ilke edinen, yurtta barışı, dünyada barışı hedef edinen bir CHP var. Hiçbir vatandaşımızı ötekileştirmeyeceğiz. Hiçbir vatandaşımızı bana niye oy vermedin diye suçlamayacağız. Bizim bir milletvekilimizin çocuğuna bir polis şunu yaptı diye bütün polisleri sıraya dizmeyeceğiz. Adaleti, hukuku bütün vatandaşlarımıza götüreceğiz. Yargıç kimliğinde olup iktidarın sopası niteliğini taşıyan ya da o sopayı elinde tutan kişileri yargıçlık mesleğinde tutmayacağız. Yargıç halka güven verecek. Halkın vicdanı olacak. Adalet dağıtacak. Çözülmeyen bütün sorunları çözeceğiz. Bütün faili meçhullerin üzerine gideceğiz" diye konuştu. - ANKARA