CHP Milletvekili Umut Akdoğan: Sivas Katliamı davası iktidarın Alevi açılımındaki samimiyet sınavıdır
CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, Sivas Katliamı'nın 30. yıl dönümü nedeniyle açıklama yaparak, iktidarın Alevi açılımına dair samimiyetini Sivas Katliamı davasıyla sınanması gerektiğini belirtti.
CHP Ankara Milletvekili ve Parti Meclisi (PM) üyesi Umut Akdoğan, iktidarın tüm itirazlara rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurduğu Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nın icraatının harem selamlık gençlik kampı yapmak olduğunu belirterek, "Alevilerle helalleşmek konusunda iktidarın samimiyet sınavı Sivas Katliamı davasıdır. Bu davanın TCK 77 kapsamında zamanaşımına tabi tutulmaması gerektiği açıktır. Adalet Bakanlığı'nın davadaki tutum ve tavrı da bu yönde olmalıdır. Mahkeme üzerinde baskı kurmadan, bağımsız yargının yasalara uygun olarak bu davayı adil ve adaletli bir karara bağlaması gerekmektedir. Bu dava iktidarın Alevi açılımına dair bugüne kadarki zayıf karnesinde samimiyet sınavıdır" dedi.
CHP Ankara Milletvekili ve PM üyesi Umut Akdoğan, Sivas Katliamı'nın 30. yıl dönümü nedeniyle yazılı basın açıklaması yaptı. Akdoğan, şunları kaydetti:
"SİVAS KATLİAMI İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ BİR SUÇTUR VE ZAMANAŞIMINA TABİ DEĞİLDİR, OLAMAZ"
"Bundan 30 yıl önce 33 canımız dostluk türküleri, kardeşlik şarkıları, barış şiirleri söylerken insanlığa asla sığmayacak bir biçimde yakılarak katledildiler. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Madımak Otelinde insanlığa karşı suç işlendi. Aradan geçen 30 yılda mahkeme önüne bu katliamın faillerinin ne yazık ki çok azı getirilebildi ve sanıklardan da pek çoğu çeşitli gerekçelerle tahliye edildi ve firari oldu. Daha da acısı bu sanıklardan birini cumhurbaşkanı kendisine verilen yetki ile affetti. Anayasa Mahkemesi bu suçun bir terör suçu olduğunu kabul etse de sanıkların terör örgütü üyesi olmadığı yönündeki kararıyla adalet duygumuzu derinden sarstı. Davanın en son duruşması 11 Mayıs 2023 tarihinde görüldü ve gelecek celse 14 Eylül 2023'te yapılacak. Davayı takip eden mağdur avukatları davayla ilgili 30 yıllık zamanaşımına dair Adalet Bakanlığının bir çabası olduğu yönündeki kaygılarını bu celsenin ardından dile getirmişlerdi. Ancak altını çize çize söylüyoruz ki Sivas Katliamı insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına tabi değildir, olamaz.
"FAİLLERİ BELLİ OLAN BU DAVADA 30 YILDIR ADALETİN TESİS EDİLEMEMİŞ OLMASI, GERİDE KALANLARIN KANAYAN YARALARINA TUZ BASMAKTIR"
Türk Ceza Kanunu'nda insanlığa karşı suçlar, 77. maddede tanımlanır. Bu düzenleme gereğince kasten öldürme fiilinin siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur. Bu fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedileceği ve bu suçlarda zamanaşımının uygulanmayacağı da kanunda açıkça yer alır. Ülkemizin tarafı olduğu anlaşmalar ve Türk Ceza Kanunu'nun 77.maddesi hükmü açık. 2 Temmuz 1993'te yaşanan bu katliam tüm unsurlarıyla bir insanlık suçudur ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı uygulanamaz. Failleri belli olan bu davada 30 yıldır adaletin tesis edilememiş olması, geride kalanların kanayan yaralarına tuz basmaktır."
"SİVAS KATLİAMI DAVASI İKTİDARIN ALEVİ AÇILIMINDAKİ SAMİMİYET SINAVIDIR"
İktidar, Alevi açılımı diyerek Alevilerin tüm itirazlarına rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nı kurdu. Onun da icraatı harem selamlık gençlik kampı yapmak oldu. Alevilerle helalleşmek konusunda iktidarın samimiyet sınavı Sivas Katliamı davasıdır. Bu davanın TCK 77 kapsamında zamanaşımına tabi tutulmaması gerektiği açıktır. Adalet Bakanlığının davadaki tutum ve tavrı da bu yönde olmalıdır. Mahkeme üzerinde baskı kurmadan, bağımsız yargının yasalara uygun olarak bu davayı adil ve adaletli bir karara bağlaması gerekmektedir. Bu dava iktidarın Alevi açılımına dair bugüne kadarki zayıf karnesinde samimiyet sınavıdır.
"BU DAVA, ÜLKEDE GÜVENİN TESİSİ İÇİN SEMBOL DEĞERE SAHİPTİR"
Bu davaya sıradan bir cinayet davası gibi bakmak doğru olmaz. Ülkemizde giderek artan şiddet olayları, hatta kendinden olmayanı linç etmeye dair gelişen bir kültürel zemin toplumda her geçen gün kaygıyı artırmaktadır. Bu kaygıları gidermek ve vatandaşın kendisini güvende hissetmesinde yargıya da önemli bir görev düşmektedir. Bu dava o güvenin tesisi için de sembol bir değere ve öneme sahiptir."