Başbakan Yardımcısı Arınç'ın, Medya-iş Sendikası'nı Kabulü
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Medya İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyelerini kabulünde, "Biz inşallah yeni toplu sözleşmemizi daha ileri haklar noktasında Medya-İş Sendikası'yla yaparsak bu bizi çok mutlu edecektir."
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Medya İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyelerini kabulünde, "Biz inşallah yeni toplu sözleşmemizi daha ileri haklar noktasında Medya-İş Sendikası'yla yaparsak bu bizi çok mutlu edecektir. İdeolojik sendika olmamak lazım. Ücret sendikacılığı artık geçti. Evet ücret baştadır; insanlar her gün gelirlerinin artmasını isterler ama bir sosyal sendikacılığa da ihtiyacımız var" dedi.
Bülent Arınç, Medya İşçileri Sendikası(Medya-İş) Genel Başkanı Gürsel Eser, Genel Eğitim Sekreteri Metin Semiz, Genel Mali Sekreter Hasan Öymez, Genel Teşkilatlanma Sekreteri Bekir Nazım Ada, Yönetim Kurulu Üyeleri Eda Ay ve Sezai Ballı'dan oluşan Medya-İş Yönetim Kurulu üyelerini kabul etti.
Başbakanlık merkez binadaki kabulde konuşan Medya-İş Genel Başkanı Gürsel Eser, sendikanın 9 Mart 2012'de kurulduğunu belirterek, "Eski sendikamızın içinde bulunduğu durumdan hoşnut olmayan arkadaşlarımızla yola çıkarak sendikamızı kurduk. Şuan Türkiye genelinde 650'nin üzerinde üyemiz, toplu sözleşme imzalanabilen tek medya işletmesi olan Anadolu Ajansı'nda da 510 üyemiz bulunmaktadır. Anadolu Ajansı'nda tek olan sendika yetkisini biz almış durumdayız. Biz dar ideolojiler içinde olmadan, sadece üyelerimizin hak ve menfaatlerini düşünerek bu yola çıktık. Böyle devam edeceğiz" dedi.
-"Biz sendikal haklardan yanayız"-
Arınç, Medya-İş Sendikası'nı kuruluşundan beri takip ettiğini ve başarılı bulduğunu belirterek, "Çünkü 3 aylık bir süre içinde ve özellikle ilgili kuruluş Anadolu Ajansı'ndaki büyümenizi, gelişmenizi, çalışan arkadaşlarımızın çok büyük kısmının teveccühünü kazanmanızı ben de takdirle izliyorum. Biz sendikal haklardan yanayız. Sendikadan yanayız. Çalışanların basın sektöründe de olsa tüm sektörlerde de olsa haklarını gözetmek üzere bir sendika kurmaları bizi mutlu eder. Çünkü işveren olarak karşımızda bir muhatap bulmak; onlarla sadece özlük haklarını, maaşları, sosyal hakları değil, çalışma hayatının bütün unsurlarını görüşsek konuşsak çalışma barışına katkıda bulunmuş oluruz" diye konuştu.
-"Kimse bunun altında işverene dayalı olağanüstülük aramasın"-
Kendisine bağlı ve ilgili kuruluşlardan TRT'de ve Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nde kamu sendikalarının örgütlü olduğunu kaydeden Arınç, Anadolu Ajansı'nda örgütlü olan Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS)çalışmalarını 4 yıldan bu yana Başbakan Yardımcısı olarak takip ettiğini dile getirdi.
TGS ile son toplu sözleşmeyi gecikmeli olarak imzaladıklarını vurgulayan Arınç, şunları söyledi: "İşçilerimizin, çalışanlarımızın hakkıdır. Bu sendikanın, çalışanların haklarını iyi gözetmediği düşüncesiyle bir ayrışma oldu. Sizler Medya-İş Sendikası'nı kurdunuz. TGS'nin üyeleriydiniz, yöneticileriydiniz. Bu çok olağan bir gelişme olduğunu bize gösteriyor. Şimdi de bu sendikayla 510 çalışan üyeye sahipsiniz. TGS'nin 90 üyesi ancak kaldı. Bunlar çalışma hayatında normal gelişmelerdir. Kimse bunun altında işverene dayalı veya iktidara dayalı bir olağanüstülük aramasın. Çünkü olayları bizim kadar sizin kadar çalışanlar da yakından takip ediyor. Yıllardır bu sendika sadece Anadolu Ajansı'nda yetkili ve sadece orada toplu sözleşme yapıyordu. Ancak yıllar sonra arkadaşlarımız böyle bir karar verdiler ve bu sendikayı kurdular. Şimdi Anadolu Ajansı işyerimizde iki sendikamız var.Biri TGS diğeri de Medya-İş Sendikası."
-"Yeni toplu sözleşmemizi daha ileri haklar noktasında Medya-İş'le yaparsak bu bizi çok mutlu edecektir"-
İdeolojik sendikacılık yapılmaması gerektiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi: "Biz inşallah yeni toplu sözleşmemizi daha ileri haklar noktasında Medya-İş Sendikası'yla yaparsak bu bizi çok mutlu edecektir. İdeolojik sendika olmamak lazım. Ücret sendikacılığı artık geçti. Evet ücret baştadır; insanlar her gün gelirlerinin artmasını isterler ama bir sosyal sendikacılığa da ihtiyacımız var. Sadece işverenle kavga etmek, çatışmak onu her alanda kötülemek, kendi ideolojisine karşı olduğu için onu reddetmek durumunda değiliz. Böyle bir sendikacılık dünyada da Türkiye'de kalmadı. O yüzden görüyoruz ki Anadolu Ajansı yıllar sonra kendi içinde fevkalade iyi bir gelişmeyi iyi bir noktayı yakalamış durumda. İdeolojik kavga yaparak sendikacılık yürümüyor. Siz düşüncenizi muhafaza edersiniz, eleştirilerinizi yaparsınız ama işverenle masaya oturacağınızı da birlikte bu hakları beraberce gözetebileceğinizi de düşünmelisiniz."
Medya İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu üyelerine, Anadolu Ajansı'nın yanı sıra diğer medya kuruluşlarında da örgütlenmeleri tavsiyesinde bulunan Arınç,
"Tabi sadece Anadolu Ajansı'nda değil, başka kurumlarda da örgütlenmeniz üye yapmanız gerekiyor. Sanıyorum şuanda da diğer kurumlardan üyeniz var. Bunları çoğaltmanız gerekir. Çünkü bu alanda zaten sendikalı çalışan sayısı çok az. Onlarda da belli bir noktaya gelirseniz diğer kurumlar için de fevkalade başarılı olur" diye konuştu.
-Patronlara düşen görevler-
Medya sektöründe sendikalaşmanın zorluğuna dikkati çeken Başbakan Yardımcısı Arınç, "Bugün medya sektöründe sendika kurma hakkı neredeyse yoktur. Patronlar, işverenler gazetelerinde, televizyon kanallarında bir sendika kurulmasını; çalışanlarının haklarının bu sendikalar aracılığıyla gözetilmesini arzu etmezler. Tabi sosyal haklardan da mahrumiyet var. Maalesef maaşlarını bile alamaz durumda basın çalışanları var. Mesela çok güçlü bir kuruluşun gazetesinde neredeyse bir seneye yakın veya 7-8 aydır çalışanların maaşlarını alamadığını biliyoruz. Hepsi kapı önüne konulma tehditi altında. Evinin kirasını ödeyemeyecek, ekmek götüremeyecek durumda. Oysa bu gazetelerin sahipleri, milyar dolarlarla ilk 100'ler, ilk 500'ler arasında ve kamu ihalelerine girdikleri zaman nakit milyar dolar verebilecek güçteler ama çalışanlarının medya mensuplarının haklarını gözetmiyorlar" diye konuştu.
Gazetecilerin, köşe yazarlarının bu konuyu gündeme getirmemelerini eleştiren Arınç, şöyle devam etti: "Bu kadar gazeteci var, bu kadar köşe yazarı var. Hiçbirisi de bu olaylar karşısında bir satır yazmıyor; bir cümle konuşmuyor. Bir tane başlık bile atmıyorlar. Bunları söylemek de bize düşüyor. Halbuki bu gazetelerin, bu köşe yazarları, köşelerinde ve haberlerinde Hükümet'in toplu iş sözleşmesini eleştirebiliyorlar, 'az verdi; çok verdi' diyebiliyorlar ama kendi mensuplarının maaş alamamaları karşısında çoluk çocuk perişan olmaları karşısında, hiçbir güvencesi olmayan çalışma şartları karşısında ağızlarını kapatıyor, bir kelime bile söyleyip yazamıyorlar. İşin acı tarafı da budur. Dolayısıyla eğer gazete ve televizyonların patronları aynı zamanda işadamlarıyla ve bunu yapmayı da meşru olarak kabul ediyorsa onlara düşen tek görev var; çalışanlara haklarını günü gününe vermek. işyerlerinde sendika kurulmasına izin vermek. Sendikalarla toplu sözleşmelerle bir pazarlığın gerçekleşmesini sağlamak."
Yıpranma hakkı konusunda Hükümet'e karşı yöneltilen eleştirileri hatırlatan Başbakan Yardımcısı Arınç,"Sürekli birşeyler yazılıyor, çiziliyor. Bunlar İstanbul'daki bazı sendikalar veya patronları adına yazanlar hiçbir şekilde bu söylediklerimi konuşmuyor, yazmıyor. Evet biz fiili hizmet zammı veya yıpranma hakkı konusunda ne söyleyeceğimizi az çok biliyoruz ama ne olur şu maaşını alamadan evine etmek götüremeden, bir tatile çıkma imkanı olmadan, her gün 'bak atarız haa' tehditi altında çalışmak zorunda kalan mensuplarımızın da mutlaka haklarını koruma noktasında gayretli olması gerekiyor" ifadelerini kullandı.
-Yıpranma hakkı mesajı-
Arınç, Medya-İş Genel Başkanı Gürsel Eser'in medya çalışanlarına yıpranma hakkını iade eden bir tasarı hazırlanması ve bu düzenlemenin yıpranma hakkı dışında kalan 2008-2012 yıllarını da kapsayacak içerikte olması gerektiğine ilişkin görüşünü değerlendireceklerini söyledi. Kamuoyunda "yıpranma hakkı" olarak anılan fiili hizmet zammı konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla bir çalışma başlattıklarını açıklayan Başbakan Yardımcısı Arınç,
"2008'de yıpranma hakkı çıkarken şimdi yeniden konulacak olmasını diğer sektörlerle veya diğer iş kollarıyla da birlikte düşünmemiz lazım. Çünkü zamanın şartları bu mesleği gittikçe yıpratıcı, yorucu, tehlike ve risk içeren bir noktaya getirmiş midir- Getirmişse fiili hizmet zammı ortadan kalkan diğer iş kollarını da aynı kapsama koyacak mıyız. Sadece basın için mi bunu düşüneceğiz- Yoksa diğerleriyle birlikte mi- Bu bir siyasi karar olacaktır ama ben bunun da öncesinde bir çalışma güvencesiyle sendika güvencesiyle maaşlarını özgürce alma güvencesiyle bir çalışma hayatının oluşmasını daha öncelikli buluyorum" dedi.
Bülent Arınç, "Fiili hizmet zammı konusunu Medya-İş Sendikası'nın takip etmesinden memnunuz. Böyle güçlü bir muhatap bulduğumuz için de ayrıca teşekkür ederiz. Konu gündemimizdedir. Ancak tercihimizi hangi noktada yapacağımızı sanıyorum ki belki birkaç ay içinde açıklama imkanımız olacak. Çünkü sürekli sorun çözen bir hükümet ve sorun çözen bir Meclis'le karşı karşıyayız" dedi.
-Savaş muhabirliği sertifika programı-
Konuşmasında Anadolu Ajansı'nın bugün Polis Akademisi'yle imzaladığı Savaş Muhabirliği Sertifika Programı konusunda da değerlendirmelerde bulunan Arınç, şunları söyledi :
Anadolu Ajansı olarak savaş muhabiri yetiştirme noktasında çok önemli bir adım attık. Polis Akademisi'yle bir anlaşmamız oldu. Savaş muhabirliği eğitimi almadan hiçbir arkadaşımızın riskli bölgelere, sıcak bölgelere, savaş bölgelerine gönderilmesi doğru değildir. Polis Akademisi'nde icabında bomba patlatarak, icabında bütün şartları oluşturarak yapılacak bir eğitimle sadece savaş muhabiri sertifikası alabilecek arkadaşları eğitmeye başladık. Çok enteresandır bu anlı şanlı gazete patronları, genel yayın yönetmenleri 5 bin TL vererek bir savaş muhabiri yetiştirmek üzere bir çalışanlarını görevlendirmediler. Çok acınacak birşeydir. Sofraya oturdukları zaman 5 bin TL'yi rahatlıkla yediklerini biliyoruz ama emsali İngiltere'de olabilen böylesine güçlü bir çalışmayı kendi muhabirlerinden maalesef saklamış oldular. Onları da doğrusu kınıyorum. Çünkü muhabirlik kolay değil. Suriye'ye, Afganistan'a gidildiğini düşünün. Dünyanın her yerinde sıcak bölgelerde kan dökülüyor. Nasıl saklanacak, bölgeden bölgeye nasıl gizlilikle geçebilecek. Unutmayalım 2 arkadaşımızı 3 ay Suriye'de hayatlarından endişe ederek takip etmiştik. Bu tür çalışmaların mutlaka bir eğitimden geçerek hazırlanması bizim de amacımızdır."
Başmuhabir : Hasan Öymez
Yayıncı : Ertuğrul Cingil - ANKARA