15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu
Gazeteci Fehmi Koru, "Amerika için 11 Eylül ne ise, onların en önem verdikleri yerlere saldırı nasıl bir travma yarattıysa, 15 Temmuz Türkiye’de öyle bir travma yarattı" dedi.
Gazeteci Fehmi Koru, "Amerika için 11 Eylül ne ise, onların en önem verdikleri yerlere saldırı nasıl bir travma yarattıysa, 15 Temmuz Türkiye'de öyle bir travma yarattı" dedi.
Gazeteci Fehmi Koru, FETÖ 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'na bilgi verdi. 15 Temmuz'un diğer darbelerden farklı olduğunu vurgulayan Koru, "Kendisini dini olarak tanıdığımız, bildiğimiz grubun örgütlenerek girişiminde başı çeken bir durumda bulunmasıdır. Bu bakımdan da diğerlerinden ayrılıyor. 15 Temmuz'u lanetlenmesi gereken bir girişim olarak görüyorum. Amerika'nın 11 Eylül'ü benzetmesi yapmak mümkün. Amerika için 11 Eylül ne ise, onların en önem verdikleri yerlere saldırı nasıl bir travma yarattıysa, 15 Temmuz Türkiye'de öyle bir travma yarattı. İkisi arasında benzerlik var. Amerika'ya saldıran, ikiz kuleleri, Pentagon'u bombalayanlar dışarıdan gelmişlerdi. Ama 15 Temmuz toplumun içerisinde yaşayan insanların yer aldığı, devleti korumayla görevli olan devletin görevlilerinin içinde bulunduğu bir girişim olarak ondan ayrılıyor" dedi.
FETÖ'nün 16-25 Aralık tarihlerinde zihinlerde yer almaya başladığını söyleyen Koru, "İçeride ve dışarıda hizmet kavramı altında adlandırılabilecek, kabul edilebilecek yaptıkları bilinen bir hareket. 17-25 Aralık ile birlikte kamuoyunun gündemine girince hepimiz anladık ki; savcısıyla, meslek mensuplarıyla farklı bir örgütlenme karşımızda yer alıyor. Ülkemize 15 Temmuz gibi bir askeri darbe girişimini yaşatacağını o Zaman pek çok kişi idrak edememişti. Dışarıdan bakıldığı zaman, böylesine bir harekete meydan verecek bir hazırlık içerisinde olduklarının en ufak bir emaresi dışarıdan fark edilir halde değildi" ifadelerini kullandı.
Örgütün en önemli özelliğinin yurtiçinde meydana getirdikleri yapılanmayı yurtdışına da taşıdıklarını ifade eden Koru, "200'e yakın ülkede olduğu söyleniyor. Üç beş kişiyle değil, okullarıyla, üniversiteleriyle ve onlara değer verecek olan insan unsurlarıyla önemli. Özellikle 17-25 Aralık'tan sonra yurtdışından Türkiye'ye dönük, Türkiye'yi bulundukları ülkelerde kötü durumda göstermeye amaçlayan oradaki varlıkları. Benim açımdan en üzücü tarafı, Türkiye'nin bayrağını oralarda dalgalandırdığı için insanların bende dahil olmak üzere destek verdiğimiz okulların, böyle bir ortamda Türkiye aleyhine kullanılmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa 'da yıllar içinde oluşmuş varlıkları giderek Türkiye karşıtı kampanyaya dönüşme noktasında" ifadelerini kullandı.
Milletvekillerinin 11. Cumhurbaşkanı Gül'e verilmek üzere mektup götürmesi olayına ilişkin sorusuna ise Koru şöyle cevap verdi:
"17 Aralık'ın ertesi günü 18 Aralık akşamı Sayın Gül'ün ikametgahında görüştüm. Görüşmemin sebebi de, bir gün önce meydana gelen savcılar, polisler bir arada bir şeyler yapıyor ve kamuoyu onu konuşur hale geldi. Onun bu konudaki görüşlerini almak niyetindeyim. Konuşurken 'acaba bu nedir, gerçekten tahmin ettiğimiz gibi o gün gazetelerde yansıyan biçimde cemaatle ilişkili bir olay mı'. Onu bana sordu. 'Gerçekten doğru olabilir mi bu, devletin savcıları polisleri kullanarak böyle bir şeyi yapabilir mi'. Benim o an aklıma geldi. Ben bir şekilde gideyim, kendisiyle görüşeyim, bunu da direkt olarak sorayım. Cumhurbaşkanı 'İyi olur' dedi bana. Kendisiyle bu konuyu konuşurken karşılıklı olarak merak ediyor, bende merak içerisindeyim. 'Böyle bir görüşme yapılabilir mi' sorusu ortaya atıldığı için 'Ben bunu yapabilirim' dedim. Onun üzerine Başbakan ile de bunu görüşelim. Ertesi sabah Kısıklı'daki Konutu'nda Tayyip bey randevu verdi. Sabah çok erken saatte 08-08.30 gibi bir saatte konutuna gittim. O da aynı şekilde, atmak istek, aynı arzu kendisinde de oluştu. 'Gidin, görün, mutlaka konuşun'. Çünkü bu insanları bir parça tanıyan herkesin iştirak edeceği gibi, siyasetle ilgilendikleri ortaya çıkmış, savcılar, hakimler irtibatlı insanlar oldukları biliniyor. İşi siyaseti etkileyecek noktaya vardırma. Ben ne Sayın Gül de ne Sayın Erdoğan da yüzde yüz kararlılık görmedim. Halen tereddütler yaşıyorlardı. İş bu noktada kalsaydı, iş çok daha farklı noktalara gidebilirdi. Ama ben bugünden o noktaya baktığında iş iyi ki o noktada kalmamış diye düşünüyorum. 17 Aralık'ta olmasa bile başka bir zamanda, 2016'da olmasa bile başka zamanda demek ki öyle bir niyet geçirilebilmesi için kullanılacaktı. Ertesi gün yola çıktım. Sabah 10.00 civarı görüştüm. Fetullah Gülen, 'Bizim hiç alakamız yok. Biz böyle kasetler, videolarla hiç alakamız yok bizim. Böyle olayları asla tasvip etmeyiz. Devletin memuru amirlerini dinlemez, başkalarını dinler, bizim arzu edebileceğimiz şeyler değil'. Bende 'nedir sizin olayınız. Dershane olayını biliyoruz' dedim. Gülen, 'Dershane bizim için önemli. Biz bir hizmet hareketiyiz. Gençlerinizin yetişmesi için eğitim faaliyetleri içerisindeyim. Bunların kapatılması yönüne gidilmesi bizim arzu etmediğimiz şey' dedi. 'Başka nedir rahatsızlıklar' dedim. Gülen, 'Sosyal medya denilen şeyde bize ve sevdiğimiz insanlara karşı saldırılar var. Bunlar oralardan kaynaklanıyor gibi düşünüyor'. Dedim aslında sosyal medya söz konusu ise galiba size yakın olan insanlar esas o işlerle meşguller'. Görüşmemiz 30-40 dakika sürdü. 'Ben bir mektup vereyim. Sayın Cumhurbaşkanı'na iletirsiniz' dedi. Oradan ayrıldım. Mektup bana ertesi gün ulaştı. Türkiye'de döndüğümde tarih 24 Aralık'tı. Sayın Gül'e mektubu o akşam ilettim. O açtı, okudu. Gayet makul şeyleri dile getiriyor. Asla siyaseti etkileyecek şeyleri yapmama kararlılıkları olduğunu yineliyor." - ANKARA