Yaşadığımız şiddeti görünür kılmak için!
İki hafta önce işlenen Sarah Everard cinayetinden sonra kadınlar, sosyal medya hesaplarından NotAllMenButAllWomen etiketiyle yaşadıkları şiddet, taciz ve istismar olaylarını paylaşmaya başladı.
İki hafta önce işlenen Sarah Everard cinayetinden sonra kadınlar, sosyal medya hesaplarından NotAllMenButAllWomen etiketiyle yaşadıkları şiddet, taciz ve istismar olaylarını paylaşmaya başladı. Kimi "Elbette her erkeğin sorumlu olmadığını biliyoruz ama kadın düşmanlığını tartışmak ve kadınların sesini yükseltmek önemli" diye yazdı, kimi evinde cinsel istismara uğradığını söyledi, "Bana kendi evimde uyuyakalmamam gerektiğini mi söylüyorsunuz" diye sordu. Bütün bu paylaşımların, aynı zamanda, Twitter'da son dönemde sıklıkla kullanılan NotAllMen (Tüm erkekler değil) etiketine bir yanıt niteliğinde olduğunu söylemek gerekiyor. ve neden 'erkek şiddeti' dendiğinin yeniden konuşulması gerektiğini hatırlatıyor.
KENDİ EGEMENLİĞİNİ SÜRDÜRME ÇABASI
Erkeklerin faili olduğu kadınlara yönelik onca şiddet varken, kadın cinayetleri durmazken 'erkek şiddeti' denmesine itiraz eden bir erkeğe mutlaka denk gelmişsinizdir. Biz de ekip olarak aramızda bu konuyu tartışıyor, kimi zaman 'alınan' erkeklere açıklama yapmak zorunda kalıyor, bazen de dayanamayıp "Dövülen biziz. Aşağılanan biziz. Öldürülen biziz. Tecavüz edilen biziz. Ama alınan sizsiniz" deyiveriyoruz. Bu konularda çok hassas yayıncılık sürdüren hafta sonu eklerimizin yönetmeni Aslı Çakır'a göre "Bizim karşılaştığımız erkekler genellikle kadınların yaşadığı bir problemde dahi dinlemek yerine yine konuşmayı ve 'yanlışlarımızı' açıklamayı tercih ediyor. Kendilerini aklamak, 'onlardan olmadıklarını anlatmak', erkek şiddeti diyoruz diye bize kızmak ve akıl öğretmek erkeklerin uyguladığı şiddete kızmaktan, kadınların yaşadıklarına kahrolmaktan daha önemli onlar için." Aslı, ne yapmamız gerektiğini de anlamadığını belirtiyor: "Kadına şiddet uygulayan erkeklerden, faillerden bahsediyoruz. Erkek şiddetinden. Biz fiziksel, ruhsal olarak kırılırken, onların kırılmaması için 'Ama benim babam yumuşak kalpli', 'Sevgilim asla böyle şey yapmaz' gibi cümleler mi sıkıştıracağız yazılarımıza?"
Mor Çatı gönüllüsü ve akademisyen Selime Büyükgöze'ye göre de son yıllarda yaygın olarak 'Bütün erkekler böyle değil' şeklinde bir karşı çıkış var ve bunun nedeni sadece erkeklerin alınganlık göstermesi değil: "Bu aynı zamanda erkeklerin kendisiyle yüzleşmemesi, şiddet uygulayanı bir cani profiline ya da sıradan birisi olmaktan çıkaracak profillere indirgeyerek hayatın her alanında kendi egemenliğine devam etmeyi sürdürme çabası... Dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddete maruz kalıyor, şiddet uygulayanlar da başta kocaları, babaları ve partnerleri olmak üzere tanıdıkları erkekler. Sadece basında çıkan haberlere göre Türkiye'de 2020'de en az 284 kadının tanıdıkları erkeklerce öldürülmüş olması, neredeyse her kadının hayatı boyunca en az bir defa cinsel tacize maruz kalması ve hayatını cinsel saldırı tehlikesini hissederek yaşaması tesadüf değil. Bu nedenle evet, 'Tüm kadınlar' diyoruz."
Büyükgöze, 'erkek şiddeti' ve 'kadına yönelik şiddet' gibi kavramların tekrar tekrar konuşulmasını önemsiyor çünkü ancak bu sayede, erkek egemen düzenin getirdiği eşitsizliklerin adını koymak ve bunun 'normal' olmadığını görmek mümkün olabilir: "Erkek şiddeti denmesine karşı çıkmak, şiddeti cinsiyetsizleştirerek, kadınların maruz kaldığı şiddeti görünmez hale getirmektir. Kadına yönelik erkek şiddetinden bahsettiğimizde, bunun herhangi bir şiddet ediminden bir farkı var çünkü erkekler, kadınlara kadın oldukları için şiddet uyguluyor. Konu, iki kişi arasındaki bir ilişki olmaktan çıkıyor, toplumsal eşitsizliğe işaret ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, erkeklerin hayatının her alanında sahip olduğu egemenlikten kaynaklanır. İşte bu eşitsizliği ve kadınların yaşadıklarını görünür kılmak için 'erkek şiddeti' ve 'kadına yönelik şiddet' tabirlerini kullanıyoruz."
Selime Büyükgöze, toplumsal cinsiyet eşitliği / eşitsizliği kavramlarının tartışılmasını da ilginç buluyor, "Batı ülkelerinde sanki 'Biz bunları geride bıraktık' gibi bir söylem var ama hayır, kadınlar tam da bunun mücadelesini veriyor. 'Bu kavramları tartışma aşamasını geride bıraktıysak, neden her gün kadın cinayeti işleniyor?', insanlar sokaklara dökülüyorlar" diye ekliyor.
Psikolog Leyla Soydinç'in 'Hem erkek şiddetinin sistematik biçimini ortaya koyması hem de kadınların birbirlerinin ortaklaşa şiddet deneyimlerini duyması' nedeniyle önemli bulduğu NotAllMenButAllWomen etiketiyle hala yoğun bir biçimde paylaşım yapılıyor. YouTuber Kristina Maione, tam da bu nedenle, Instagram hesabından bir paylaşım yaptı geçen hafta. Sosyal sorumluluk platformu Kız Başına'nın (@kiz_basina) Türkçeye çevirdiği bu paylaşımda çarpıcı bir kene örneği veriliyordu: "İnsanlar 'Kenelere dikkat et, lyme hastalığı taşırlar' gibi genellemeler yapar. Ama kimse 'Her kene lyme hastalığı taşımaz' demez çünkü hepimiz, bize lyme hastalığı bulaştırma riski olan pek çok kene olduğunu biliriz. Kadına yönelik şiddetten konuşurken de hiçbirimiz bütün erkeklerden bahsetmiyoruz ama her üç kadından biri, hayatı boyunca erkek şiddetine maruz kalıyorken, bütün erkekler, kadınları korkutmaya yetecek kadar tehlikeli hale geliyor. Eve yürürken tedirgin oluyoruz çünkü 'Herhangi bir erkekten bana zarar gelebilir' diye düşünmek kendimizi güvence altına almamızı sağlıyor. Aynı her kenenin lyme hastalığı taşıdığını varsaymak gibi. Bir kadının gördüğü şiddeti kişiselleştirmek hiç kimseye bir fayda sağlamıyor. Her erkeğin potansiyel tehlike olmadığını biliyoruz tabii, ancak bizim her daim endişe duymamıza yetecek kadar erkek öyle..."