Vasıf Küçükoruç'un, Ölmeden Önce Son Röportajı
Senaryosunu yazdığı, birçok başarılı diziyle hepimize tebessüm hediye eden Vasıf Küçükoruç'un son röportajını FilmStudio dergisiyle gerçekleştirmişti.
FS: Senaristlik mesleğini seçmenizin özel bir nedeni var mı?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Her türlü işi yaptım. Darbe olmuştu; iş bulmam, ekmek yemem lazım; tanıdığım herkes ya yurtdışında, ya da içeride. İstiklal'de dolaşırken baktım, bir lokantada "eleman aranıyor" yazıyor. Patron Anadolu'dan gelmiş bir adam."Bak İngilizce biliyorum, turistler var, yardımcı olurum" dedim. Patron: "Sen benden daha kültürlüsün, almam ben seni" dedi. Bu nedenle aç kaldım. Garsonluk, dokumacılık yaptım. Sonra bankacı oldum, Osmanlı Bankası'na girdim, orada da yükseliyordum. Yönetmen Turgut Yasalar geldi, bana: "Sen bankacılık yapacağına bir şeyler yazsana, iyi para var" dedi. Darüşşafaka'da öğrenciyken hikayeler filan yazardım, onlarla Sait Faik Hikaye Ödülü kazanmıştım.
LEVENT KIRCA'DAN GİZLİ 20 YIL YAZDIM
Olacak O Kadar'da 20-25 sene filan yazdım. Levent Kırca'nın aşırı bir hassasiyeti vardı, başka hiçbir yere bir şey yazmamızı istemezdi. İyi para veriyordu ama yine de yetmiyordu. Ben evli ve 3 çocuk babasıydım. Takma isimle başka yerlere yazıyordum. Mesela, Zeki-Metince'yi yazıyordum. Zeki benim göbek adım, o yüzden Zeki Keskin takma adıyla yazıyordum. Sonra Zeki Keskin adı meşhur oldu. Vasıf Küçükoruç deyince kimse tanımıyor, Zeki Keskin deyince herkes tanıyordu. Levent Kırca bu durumu 20 sene sonra öğrendi. Önce beni kovdu, altı ay sonra karşılaştık: "Gel benim masamda yaz, nereye yazarsan yaz" dedi, öyle barıştık.
Ben senaristliğe başladığımda piyasada senarist yoktu. Safa Önal, Erdoğan Tünaş, Bülent Oran vardı, bir de ben vardım.
YAZMAK, YAŞAMA BİÇİMİM
FS: Dizi yazmanın zorlukları neler?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Dizi yazmanın zorluklarını bana çok sordular, ama ben cevap veremiyorum. Oturup yazıyorum, özel hiçbir şey yapmıyorum. Yazmak, yaşama biçimim benim. Bana:"Skeç yaz, senaryo yaz" diyorlardı, ben de tüm hırsımla yazıyordum.
BİZİM MESLEKTE SEN DEĞİL, ESERLERİN MEŞHUR OLUR
Bizim meslekte sen değil eserlerin meşhur olur. "Tatlı Kaçıklar" dediğin zaman herkes tanıyor, ama benim adımı dediğin zaman kimse tanımıyor; tanımasına da gerek yok zaten. Benim derdim yazdığım şeyleri tanısınlar. Sanatın reklamı olmamalı diye düşünüyorum. TV'lerden bazen konukluk teklifi geliyor, gel kitabını tanıtalım diye, kabul etmedim.
GERÇEK MİZAH SİLAHTIR
FS: Sizce gerçek mizah nedir?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: "Karı Gibi Gülme" kitabımda üç kelimelik bir cümleyle üç hayati hata yapıldığını gösterdim: "Karı" diyerek kadınlar, "karı gibi" diyerek erkekler, "karı gibi gülme" diyerek de mizah aşağılanıyor. Böyle bir cümle dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Mizahla komiklik ayrılmalı. Ayrım noktası şudur: Mizah dünya tarihinde hep bir silahtır. Ezilenin ezene, güçsüzün güçlüye karşı silahıdır. Belden aşağı esprilere komiklik diyoruz. Mizah olduğu zaman bir amacı olmalı.
BU İŞİN TEKNİĞİ YOK, BİR İKİ ŞEY BİLMEK YETER
FS: Senaryo yazma tekniğinin temeli nedir? Bu işi yapacak gençler nereden başlamalı?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: "Gençlere tavsiyeniz ne?" diye sorulunca; bu işlerden uzak dursunlar, derim. Yazmak doğuştan gelen bir yetenektir ve okudukça, gördükçe gelişiyor. Doğuştan yoksa, okuyarak filan olmuyor. Ben yazarlık yeteneğimi geliştirmedim, geliştirseydim Hollywood'da konuşuyor olurdum.
Bu işin tekniği yok, birkaç şey bilmek yetiyor. Senarist kameraya, ışığa göre sahne ayırır, bence başka tekniği yok.
ERKEK, KADIN DİZİSİ YAZMAMALI
Bir de erkek ne yaparsa yapsın bir kadın dizisi yazmamalı, kadın gibi hissedemiyor. Ben de senaristim, iki kadını konuştururum ama kadın senaristlerin yazdığı gibi olmaz.
SENARİST SANATÇI DEĞİL, ARZUHALCİDİR
FS: Ticari kaygılar yapılan işlerdeki yaratıcılığa zarar veriyor mu?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Kesinlikle, zaten ticari kaygılarla yapılan iş sanat eseri değildir. Bu kaygıyla bir şeyler yapan sanatçı değildir. Benim yazdığım dizilerle memleket yıkılıyordu. Bana yazar diyorlardı," hayır yazar değil, senaristim" diyordum. Senarist sanatçı değildir, arzuhalcidir.
SENARYO SIKINTISI YOK, SENARİSTE PARA VEREN YOK
FS: Ülkemizde senaryo sıkıntısı olduğu söylenir, sizce de öyle mi?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Bana da sorarlarsa; senaryo sıkıntısı yok, ama senariste para veren yok. Yapımcıların para vermemek için uydurduğu bir kılıf. Dizinizin büyük kanalların birinde ilk 5'e girmesini istiyorsunuz, bunun için de iyi bir senarist bulmanız lazım. Senarist bölüm başına 25 bin istedi diyelim. Amerika'dan bilmem ne dizisini bölüm başına bin dolara alıyorsunuz."Neden Amerika'dan dizi alıyorsun kardeşim, burada yazdırsana" denildiğinde, "senaryo sıkıntısı var" diyor. Türkiye'de en çok yazdıkları çekilen kişi benimdir. Kimse bana "gel senaryo yaz, senaryo sıkıntımız var" demiyor mesela. Benim gibi en az 20 tane arkadaşım daha var. Bunlar uyduruk şeyler.
ÇOK ZEKİCE ŞEYLER YAZMAZSAN TUTAR
FS: Dizileri reytinge göre mi yazıyorsunuz?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Tabi. Önce yapımcıyı aşacaksın, sonra kanal yöneticilerini aşacaksın ve seyircinin beklentisini yakalayacaksın. Şimdi ben Çehov'un eserleri gibi dizi yazsam ilk yüze bile girmez. Bizim seyirci biraz tembeldir. Oturur izler, çok zekice şeyler yazmazsan tutar.
TÜRK SEYİRCİSİNE REYTİNG ALDIRMAK DÜNYANIN EN KOLAY İŞİ
FS: Yazdığınız dizinin reytingleri düştüğü zaman ne yaparsınız?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Tatlı Kaçıklar hep1. veya 2. oluyordu, bir ara 4.ve 5.'liğe düşmeye başladı. Hikayeye hemen bir iki sahne ekledim. Hikayeye müdahale edilir. Çok acemi değilseniz, Türk seyircisine reyting aldırmak dünyanın en basit işi. Yeter ki, yapımcı ya sizi anlasın, ya size yol versin. Benim çalıştığım yapımcılar hep bana bırakıyor. Kaldırılan dizim olmadı. Türk ailesini iyi tanımak lazım.
TELEVİZYON SEYİRCİSİ GÜLMEYİ FAZLA SEVMEZ
FS: Türkiye seyircisi ne tür şeyleri izlemeyi sever? Ağlamayı mı, gülmeyi mi tercih ederi?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: En kaliteli seyirci tiyatro seyircisidir. Bir alt noktası sinemaya giden seyircidir. Onun altı da televizyon seyircisidir. Sinemada Türk seyircisi için komedi daha önce gelir.
Televizyon ücretsiz olduğu için ne versen seyreder. Televizyon seyircisi gülmeyi o kadar sevmez. Yemek tarifi gibidir, 'kulak memesi kıvamında aşk, biraz heyecan, hafif de intikam' böyle birkaç şeyi karıştırdığınızda seyirci izler. Dizi saatine göre işlerini, randevularını ayarlayanlar var.
FS: Sizce biz neden Avrupa'ya, Amerika'ya dizi satamıyoruz?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Amerikan filmlerinin iş yapması emperyalizmin bir sonucudur. Biz emperyalist bir ülke olmadığımız için, diğer ülkelere hükmedemediğimiz için, bizim eserlerimiz orada satılmıyor. Örneğin Polonya filmleri de satmaz, çünkü Polonya emperyalist bir ülke değil, gücü yok.
AMERİKAN DİZİLERİNİ ÖZELLİKLE İZLEMEM
FS: İzlediğiniz yerli ya da yabancı diziler var mı?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Ben yabancı dizileri, Amerikan dizilerini özellikle izlemem, ama çalışırken ekipteki arkadaşlara izlettirip rapor alırım. Bu işten ekmek yiyen insanlar var, Amerikalı gelip burada kanalı ele geçiriyor, bizim işimiz gidiyor. Biz daha iyisini yaparız, ama onlarınki ucuz, zaten Amerika'da çıkarmış parasını.
Senaryosu iyi yazılmış yerli dizileri de izlemiyorum, çünkü; "bunu ben neden bulamadım?" diye kıskanıyorum. Kötü yazılanları da mesleği kötüleyecek diye izleyemiyorum.
KARAKTERİ KARDEŞİN GİBİ TANIRSAN ELLERİN YAZAR
FS: Yeni bir projeye başlarken nasıl bir ön çalışma yapıyorsunuz?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Ermeni kızla Türk gencinin aşk hikayesinin anlatılacağı bir projeye başlıyorduk. 4-5 kişilik bir ekibim vardı, hepsine görev verdim. "Feriköy'deki Ermeni kiliselerine gidin, papazları bulun, ermeni cemaatini bulun konuşun, adetlerini öğrenin" dedim. Bir hafta filan araştırma yaptılar. Sonra piyasada Ermeni-Türk meselesi üzerine ne kadar yazılmış kitap varsa hepsini aldım, ekiple beraber okuduk.
Karakteri oluştururken karakterle iç içe girmek lazım. Öyle tanıyacaksın ki, ne yapacağını bileceksin. Karakteri eşiniz, sevgiliniz, kardeşiniz gibi tanırsanız hiç düşünmezsiniz, elleriniz yazar.
ÖNEMLİ OLAN FATMA TEYZE'NİN MERAK EDECEĞİ HİKAYEYİ BULMAK
FS: Lost dizisinin ennegram denilen kişilik analiz metodundan yararlanılarak yazıldığı söyleniyor. Bizdeki senaristler de böyle bilimsel yöntemlerden yararlanıyor mu? Yoksa sadece Türkiye coğrafyasından mı yararlanıyor?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Yok, ben anlamam öyle şeylerden. Genç senaristler yapmaya çalışıyorlar. Ürünü sunduğunuz kişi pırasa doğrayan Fatma Teyze olduğu için, ona gitmez. Merak unsurunu koymak önemli televizyonda. Sinemada durum biraz farklı; çünkü sinemaya seyirci bilinçli olarak, seçerek ve para vererek gidiyor. Televizyonda önemli olan, o Fatma Teyze'nin merak edeceği hikayeyi bulmak.
FS: Sektöre yıllarını vermiş bir usta olarak beğendiğiniz senarist ve oyuncular kimler?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: İkisi için de isim vermem doğru olmaz. Ben kendimi bu konuda önemsemiyorum, ben beğensem ne olur, beğenmesem ne olur?
SOMA FACİASININ SENARYOSUNU YAZMAK İSTEMEM
FS: Soma'da büyük bir maden kazası oldu. Sinemamızda madencileri konu alan filmler çok az. Siz böyle bir filmin senaryosunu yazmak ister misiniz?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Asla istemem. Bir sene içinde yine bir patlama olacak, yine çok insan ölecek. Çünkü hiçbir tedbir alınmıyor. Bunu oradaki madenci de biliyor ama ekmek yemesi lazım, yaptıkları iş kutsal bir iş. Grev yapıp o madene girmeselerdi bu ölümler olmazdı.
PARASAL BAĞLANTILAR YOKSA TÜRKİYE'YE OSCAR VERMEZLER
FS: Henüz bir Türk yapımı Oscar alamadı. Sizce Oscar'ı nasıl bir senaryo ile alırız? Bu senaryoyu kim yazar?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Ondan önce Oscar'ın ne olduğunu konuşmak lazım. Oscar Amerikan sinema endüstrisinin reklam aracıdır. Parasal bağlantılar yoksa, çok güzel filmler yapmakla vermezler. Oscar, Amerikan sinema endüstrisinin vitrini, Türkiye'ye vermezler.
LEVENT KIRCA OKULDU
FS: Çalışmaktan keyif aldığınız isimler kimler?
VASIF KÜÇÜKORUÇ: Levent Kırca ile 25 sene çalıştım. İlk 15 senesi okuldu, her şeyi ondan öğrendim. Zeki Alasya ile hayatım boyunca, Metin Akpınar ile ilk 5 yıl çalıştık. Türker İnanoğlu'ndan çok şey öğrendim. Necati Akpınar'ı çok severim.
USTA OYUNCU YILDIRIM ÖCEK, ARKADAŞI VASIF KÜÇÜKORUÇ'U ANLATTI: "VASIF BENİ İKİ KERE AĞLATTI"
Beş-altı yıl öncesine kadar Vasıf Küçükoruç ismini sadece duyar, bilirdim. Öyle usta bir kalemdi ki, aynı akşam iki ayrı kanalda yazdığı dizilerden biri birinci, diğeri ikinci olmuştu.
Gün geldi tiyatromu kurdum, bana bir oyun lazım oldu ve Vasıf'ın kapısını çaldım. Karşımda kasıntı, takıntılı, ukala, egosu tavan yapmış bir adam bekliyordum. Yaptığı bunca başarılı işe bakınca insan öyle birini bekliyor. Ama o kadar sıcak ve o kadar içtendi ki, o dakikadan sonra bizi dışarıdan gören birisi sanki yıllardır tanışıyoruz zannederdi. Ve oyunu 2-3 gün gibi kısa sürede yazıp verdi. (Sonraları anladım ki, bir insana inanır ve kanı ısınırsa Vasıf'ın böyle özelliği de varmış) Oyun, ilk kez Zeytinburnu'nda seyirciyle buluştu. Pek evden çıkmayan Vasıf beni kırmadı ve oyuna geldi. Salon tıklım tıklım dolu, oyun ayakta alkışlandı ve oyun sonunda Vasıf'ı sahneye aldım, seyirciyle tanıştırıp mikrofunu ona uzattım. Şöyle bir mikrofona baktı, bir de bana baktı ve dedi ki: "Ya baba, bana bunu niye verdin ki? Ben konuşamam, yazarım" Evet, o gerçekten yazardı, hem de çok iyi bir yazar.
Daha anlatacak o kadar çok şey var ki, Vasıf hakkında herhalde bir kitap da ben yazarım. Vasıf'la birlikte çok güzel günlerimiz oldu, o saz çalar ben şiir okurdum, kah güler kah ağlardık. Ama vasıf beni iki kez ağlattı. Son kitabı Aşk Beyaz'ı alıp imzalatmaya götürdüm. Kitabın içine yazdığı yazı ne kadar mütevazı bir insan olduğunu açıkça gösteriyordu: "Kitap yazmak mı, yoksa bir ustaya imzalamak mı daha büyük onur, bilemedim" diye yazıp verdiğinde ağlamıştım. Ve en son da bir bayram günü toprağa verdiğimizde ağlattı beni sevgili Vasıf kardeşim. Onu çok özleyeceğimi biliyorum, hem de çok.