Haberler
NATO lideri Rutte, Türkiye'yi ikna için gelmiş

NATO lideri Rutte, Türkiye'yi ikna için gelmiş

İsrail ve Hizbullah ateşkese çok yakın: 36 saat içinde ilan edecekler

Savaşın bitmesine saatler kaldı! Ateşkes artık çok yakın

Kreş tartışmasında CHP'li Başarır ağzını fena bozdu: Tweet bu kadar, geri zekalı

CHP'li Başarır ağzını fena bozdu! Varank'ın yanıtı ise daha bomba

İsrail Maliye Bakanı'ndan skandal Gazze sözleri

İsrailli bakandan skandal sözler

Tanpınar, kadına şiddet meselesini 1950'lerde görmüş ve yazıklanmış.

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

İlkokul beşinci sınıfta Atatürk'ün ölüm yıldönümüyle ilgili yazdığı kompozisyonla aldığı 'pekiyi' ve Reşat Nuri Güntekin'in 'Kirazlar' adlı hikayesi onu öyle etkiledi ki yazı yazmak en büyük tutkusu oldu.

İlkokul beşinci sınıfta Atatürk'ün ölüm yıldönümüyle ilgili yazdığı kompozisyonla aldığı 'pekiyi' ve Reşat Nuri Güntekin'in 'Kirazlar' adlı hikayesi onu öyle etkiledi ki yazı yazmak en büyük tutkusu oldu. 1968'de ilk kitabı 'Cumartesi Yalnızlığı' yayımlandığında henüz 19 yaşındaydı. Akabinde pek çok öyku¨, şiir, roman, senaryo ve deneme kaleme aldı. Edebiyat eleştirmeni Doğan Hızlan'ın "Her yazarın bu kadar zengin malzeme sunduğu kanaatinde değilim" dediği Selim İleri, yeni romanı 'Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun'la huzurlarınızda.

'Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun' ne kadar çarpıcı bir isim. Bu cümle aklınıza nasıl düştü?

Yıllar geçip gidince, insan yaşlandıkça sevdiği birçok kişiyi kaybediyor. Paylaşılmışlıklar, anılar, gönül borçları; bir dolu hüzün kalıyor geriye. Yitirdiğim dostlarımı düşündükçe, sık sık, "Yaşadı öldü, bir anlamı olmalı bunun" diyordum. Sonunda bu romanı yazarken, eseriyle hayatıma anlamlar katmış Tanpınar için de aynı şeyleri söylemeye koyuldum ve bu adda karar kıldım.

Bu kitabı yazmaya 5 Ocak 2008'de başlamışsınız. O günkü ruh halinizi hatırlıyor musunuz?

Hatırlıyorum. Gerçi arada o dönemde yazdıklarımı neredeyse unutmuşum. Bellek tuhaf bir şey. Romana başlar başlamaz o günü hatırladım. Soğuk bir gündü, Gezi Pastanesi'nin üst katında tek başınaydım, kendimi geçmiş günlerde hissediyordum, daha doğrusu ilkgençliğimde. Tanpınar'ın eseriyle ilk karşılaşmamda… Öylece başladı onu, onun iç dünyasını yazmak isteği. Oniki yıl sonra, o dönemde yazdıklarım tozlu bir dosyada karşıma çıktı. On iki yıl geçmiş.

Kitabınızı nasıl tarif edeceğinizi merak ediyorum. Yazara hitaben, "Ben kendi maceramı anlatmak istiyorum. Yıllarca süren; şimdi, iyice yaşlanmışken de. Sizden artık epey büyüğüm. Diriler belki okur diye, size, bir ölüye anlatıyorum" diye yazmışsınız. Yazarla aranızdaki söylen(e)memiş sözlerin muhasebesi gibi bir yandan. Siz ne dersiniz?

Bu sorunuza çok teşekkür ederim. Ayrıca, siz yetkinlikle yanıtlıyorsunuz. Tanpınar'ın bize yansıttıklarıyla hesaplaşırken, kendi ödeşmelerimi de kaleme dökmek zorundaydım. Bütün muhasebeler karşılıklı olmadı mı, eksik kalmaya yazgılı.

Tanpınar öldüğünde siz ortaokul öğrencisisiniz. 'Yaz Yağmuru'yla tanışmanız da o dönem...

Evet, eniştemin kitaplığında 'Yaz Yağmuru'nu görür görmez çarpılmıştım.

Bazı yazarları yalnız bırakıyoruz

Neden?

Niye, hala bilmiyorum. Bu yüzden de metafizik bir şey gibi geliyor. İlle okumalıyım diye düşünüyordum. O gün başlayan macera hep sürdü. Yıllar içinde, dönüp dönüp yeniden Tanpınar okuduğum nice dönemler oldu. ya da Tanpınar üzerine yazılanları hep okumaya çalıştım.

Sizin Tanpınar'ınız nasıl biri?

Onu benim için özel, benzersiz yapan Doğu ve Batı kültürleri arasındaki sarsıntılı sıkışmışlığı. 1930'lardan başlayarak birçok meselemizi saptamış. Bugüne birçok göndermesi var. Mesela kadına şiddet meselesi… 1950'lerde görüyor ve yazıklanıyor. Oysa zamanında hemen hiç kimse üzerinde durmamış.

Yazarın öldükten sonra notları toparlanarak yayına hazırlanan romanı 'Aydaki Kadın'ı anlatırken "Öldünüz, kurtuldunuz" diyorsunuz. Neden öldü, kurtuldu?

Bazı yazarlarımıza ne yazık ki hak ettikleri saygıyla yaklaşmıyoruz. Hatta, bazen onları çok yalnız bırakıyoruz. Hatta, bazen, emeklerini toptan inkar ediyoruz. "Öldünüz, kurtuldunuz" cümlesini yazarken bunları düşünüyorum; geçmiş onarılamaz, ama geleceğe daha güvenli yaklaşılsın istiyordum. Hem yalnız edebiyat alanında değil, birçok sanatçımızın haksızca harcandığını düşünüyorum. İsim vermeyeceğim, liste sayfalar boyu sürebilir.

Apaçık kıskanmıştım 'Anayurt Oteli'ni

Kitapta "Vakit kalsaydı, onarır mıydınız o sayfalarınızı? Pansiyoncu kadınlara, Rum hizmetçilere düşmanlığınız gibi, bazen akıllara durgunluk verici acımasızlığınız, 27 Mayıs sonrasındaki tutumunuz, temenniniz. Kırk beşlik Madam Elekciyan'ın ille küçük düşürülmesi gerekiyordu herhalde, üç beş okur belki eğlenir diye" yazmışsınız. Sizin de sonradan baktığınızda satırlarınızda incittiğiniz kimseler oldu mu, dönüp onarmak istediğiniz sayfalar var mı?

Evet, oldu. Derin bir pişmanlık bugün hepsi. Gençliğimde Halide Edip Adıvar için çok gülünç bir yazı yazdım, Ömer Seyfettin için de Yusuf Atılgan için de. Başkaları… Yusuf Atılgan'ın 'Anayurt Oteli' hakkında yazdığım berbat bir gazete yazısı var. İnanarak yazsam içim yanmaz. Apaçık kıskanmıştım 'Anayurt Oteli'ni. Sonra Ankara'da tanışmıştık, bir şeyler söylemek istemiştim, dostluğunu esirgememişti Yusuf Atılgan. Yazdım bunları, ama kendimi hala affetmem.

Roman, öykü, deneme, şiir, anı, senaryo, inceleme-araştırma türünde onlarca eser verdiniz. 52 yıldır yazıyorsunuz. Duraladığınız/bocaladığınız oldu mu?

Bence her yazı, roman, öykü, hepsi bocalamadır. Bittiği vakit bile bocalama! Her defasında "Bu kez oluyor!" umuduyla başlarsınız, sonra "Acaba oldu mu?" kaygısı başlar. Zaten başka türlü, yeni bir şey yazılamaz gibime geliyor. Yazmak daima derin bir korkudur. Hele okuru, izleyiciyi sorumluluğumuzla iç içe hissedersiniz. Ben de öyle oldu, git git öyle oldu. Sinemamızın büyük ustası Akad'la senaryo çalıştığım dönemde, Akad bana "Seyirciyi asla unutmamalısınız!" demişti; seyirciye söylediklerimizi, yansıttıklarımızı, gösterdiklerimizi…

20'li 30'lu yaşlardaki gençler, "En çok sevdiğim şair Ahmet Haşim" dediğinde çok şaşırıyormuşsunuz. Yeni kuşağı takip ediyor musunuz?

Yeni kuşak yazarlarından çok önemsediğim, değerlendirilişlerine ihtiyaç duyduğum dostlarım var. Bu kişilere yazdıklarımı yayınlamadan önce rica ettiğim oluyor. Yeni bir kuşağın yazdıklarım için ne düşündüğü benim için çok önemli. Ama bir Attila İlhan ölçüsünde yeni kuşağı izleyemiyorum, kaçırdığım çok eser oluyor.

Ömrümün hiçbir yerinde yarına kalmak isteğiyle hareket etmedim

'Öz edebiyat'ın meraklılarının beş-altı bin kişiyi geçmeyeceğini düşünüyormuşsunuz. Bugün hala tablo bu kadar umutsuz mu?

İpek Hanım, bazen bir konuşmada söylediklerimiz, sonradan bir gevezelik olarak kalıyor. Pek bilgiççe şeyler paralamışım. 'Öz edebiyat' bütün dünyada sınırlı okurla bağ kurar. Umutsuzluğa kapılmak gereksiz. Yitip giden bir eser, bakarsanız, asıl okurunu, benim on bin kişi dediğim okuru yepyeni bir zamanda bulur. Yeterince umut değil mi?

Kitaptan kopya çekip sizin sorduğunuz bir soruyu ben size sorayım. Sanatın ölümden sonraki hayat olduğuna inanıyor musunuz?

Tanpınar yarına kalacağına inanıyor muydu, bilemeyiz. Ama yaşadığı günlerdeki suskunluktan yakındığını biliyoruz. Bana gelince, ömrümün hiçbir yerinde yarına kalmak isteğiyle hareket etmedim. Benim için, hep paylaşmaktı önemli olan, okurla paylaşmak, bugün, şimdi paylaşmak. Yazının çizinin, bilinmeyen, adreslerini bilmediğimiz okurlara gönderilmiş mektuplar olduğuna inandım. Bazen inanılmaz incelikte yanıtlar alırsınız; o zaman "İyi ki yazmışım!" diye mutluluk duyarsınız.

Özellikle hangi dönemin hafızası sizin kitaplarınızdan okunsun/hatırlansın istersiniz?

Benden önceki kuşak. Mesela Tanpınar. Beni okusaydı, iki üç sözcük bir şeyler söyleseydi.

KİTAPTAN… Daima yorgun, yorgun ama daima güleç

*Siyasi seçimlerinden, davranışlarından, bazan apaçık iftiralarından dolayı kimsenin sevmediği, ya da pek az kişinin sevdiği, kasırgası onun da anlaşılmamış, büyük yazarlığı boyuna geri alınmış, uçsuz bucaksız yeteneği yok sayılmış Peyami Safa sizin için ne yazmış; bulamadım. O da sizden nefret etti mi, eldeki bilgilerle, ortalıktaki yazı çiziyle yanıtlanamaz. Huzur'u büyük olasılıkla okudu. Büyük olasılıkla görmezden geldi.

*Yaşar Nabi'ye "Hayatımda en çok üzüldüğüm şey, jurnal tutmamamdır" yazmışsınız; insan her şeyi kendinden var edermiş… Her şeyi yaşadıklarından… Jurnal konusunda yalan söylemiyordunuz tabii. Ama, güncenizden önce, jurnali andırır bazı defterleri yok ettiğiniz de düşünülüyor.

*Birçok anıda birçok kişi birçok şey söylüyor hakkınızda, özellikle aşklarınıza ilişkin; herkesin Tanpınar'ı farklı. Yanıtlayamayacağınızı bildiklerinden gönül rahatlığıyla, gönül pervasızlığıyla konuşuyorlar. En duyarlıları Haldun Bey galiba, Haldun Taner, ölümünüzden sonra olsa bile, adeta sizi kırmaktan çekinerek yazmış. Üniversite koridorlarındaki Tanpınar'ı anımsıyor: Daima yorgun, yorgun ama daima güleç. Sigaranın birini söndürüyor, birini yakıyormuşsunuz, üstünüz başınız kül lekeli.Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun

Selim İleri

Everest Yayınları

223 sf.

24 lira

Kaynak: Hürriyet / Magazin
title