Salgın nedeniyle Londra'daki eşinin yanına gidemeyen Atilla Saral çiftliğinin kapılarını açtı
Londrada yaşayan oyuncu ve model Atilla Saral, Çanakkalenin Ayvacık ilçesi Küçükkuyu beldesindeki evini kontrol etmek için Türkiyeye döndü.
Londrada yaşayan oyuncu ve model Atilla Saral, Çanakkalenin Ayvacık ilçesi Küçükkuyu beldesindeki evini kontrol etmek için Türkiyeye döndü. Koronavirüs tedbirleri nedeniyle yurt dışı uçuşları durdurulunca Londraya dönemedi. İki haftadan beri Ayvacık'taki evinde 'Siyah' ve 'Pako' isimli köpekleriyle yaşayan Saral, evinin kapılarını DHA'ya açtı. Denize sıfır 8,5 dönümlük arazisi üzerine 16 yıllık emeğiyle plaj ve konaklama tesisi kurarak kiraya veren ve kendisi de burada yaşayan Saral, burada izole bir yaşam sürdüğünü söyledi.
Kendisi gibi oyuncu olan eşi İnci Türkay ile birlikte, oğulları Ali'nin eğitimi nedeniyle yaklaşık 3 sene önce Londraya gittiklerini söyleyen Atilla Saral, "Zeytinlerin budanması, ilaçlanması, toplanması, sıkılıp, yağlarının alınması gerekiyor. Onlar için geldim. Fakat bu koronavirüs belası büyümeye ve yaygınlaşmaya başladı. Biz de herkes gibi çok fark edemedik. Bir anda oldu. Ben kaldım, gidemedim. Onlar da Londrada kaldı. Sürekli telefonla haberleşiyoruz dedi.
AİLEMDEN AYRIYIM'
Koronavirüs salgınının yaşamı çok kötü etkilediğini belirten Atilla Saral, "Herkes kendisini bir kutuya kapattı, bildiğin bir 'koronafobi' diye bir şey başladı insanlarda. Bu daha da büyüyebilir. O yüzden 1-2 hafta daha sabretmeliyiz. Tedavi yöntemleri çıkacak diye düşünüyorum. Öyle inanıyorum. Öyle umut ediyorum. Ben de şu anda eşimden ve çocuğumdan ayrıyım. Çekirdek ailemden ayrıyım. Diğer ailemden de ayrıyım. Bu da bizi üzüyor. Hiçbir yere gidemiyoruz. Gitmememiz gerekiyor diye konuştu.
Koronavirüs salgını başlamadan önce de evinden 15 günde bir dışarıya çıktığını ve Ayvacık'a giderek, genel bir alışveriş yapıp döndüğünü anlatan Atilla Saral, tavuklarının olduğunu, bahçesinde sebze yetiştiğini belirterek, pazardan sadece ekmek aldığını söyledi. Yemekleri kendisinin aldığını belirten Saral, Yemekleri kendim yapıyorum. Peynirimizi köyden alıyoruz. Sütümüzü alıp, yoğurdumuzu yapıyoruz. İdare ediyorum ve hiçbir sıkıntım yok. Beni ilk bekleyen zaten köpeklerim. İkisi de dışarıda kalmıyorlar. Evin içinde kalıyorlar. Yazın dışarıda kalıyorlar. Her sabah onlarla güzel bir yürüyüş yapıyoruz. Yaz olduğu zaman burası 80-90 kişilik bir işletme, bir plaj. Sanat camiasından çok fazla misafirlerimiz geliyor. Yapımcılarımız, yazarlar, yönetmenler, herkes burada. Sessiz, sakin burada bizim bir işletmemiz var. Kiracılarımız işletiyor. Bizim de eşimiz, dostumuz eksik kalmıyor. Burada böyle bir vakit geçiriyoruz" dedi.
'BENİM BAĞIŞIKLIK SİSTEMİM ÇOK KUVVETLİDİR'
Bağışıklık sisteminin çok kuvvetli olduğunu belirten Saral, bunun sebeplerini ise şöyle açıkladı:
Sürekli toprakla iç içeyim. Yani köpeklerle, toprakla, bitkiyle. Canım sıkıldığı zaman daldan zeytin yaprağını alır yerim. Oynarken çiğnerim gider. Toprakla uğraşırım. Şu anda sürekli başladık el yıkamaya, yapılması gerekiyor diye. Bu arazide görmüş olduğun her şeyi kendim yaptım. Çimleri ben biçiyorum. Otları sırt aletimle kesiyorum. Çiçekleri ben buduyorum. Gübrelerini veriyorum. Sulamalarını yapıyorum. Çitleri boyuyorum. Burada iş bitmez. Zeytinler toplanıyor, yağımızı alıyoruz. Onları dağıtıyoruz. Mandalina ve meyveler var, onlarla uğraşıyorum. Televizyonla çok bağlantım yok. Sosyal medyaya da son zamanlarda bakıyorum. Komik bir şeyler buluyorum. Telefon kullanmayı çok fazla bilmiyorum, yani o sistemlerini. Ben saat 06.00da uyanıyorum. O saatte uyandığım için de beni saat 20.00den sonra kimse aramaz. 21.00 gibi uyurum"
'EN BÜYÜK İSTEĞİM SALGININ SON BULMASI
Şu an en büyük isteğinin salgının son bulması olduğunu belirten Atilla Saral, bin an önce ailesinin yanına dönmek istediğini ifade etti. Saral, Ülkemin her karışını, her şehrini birbirinden daha çok seviyorum. Çünkü ben yıllarca belgesel de çektim. Gezdim, karavanla şehirleri dolaştım. Ülkemin insanını seviyorum. Karadenizin insanını seviyorum. Güney Doğuyu, Egeyi, Akdenizi seviyorum. Her biri ayrı bir kültür. Çerkez, Laz, Kürt, Ermeni, Yahudi, Egelisi, Boşnağı; o kadar güzel ki, böyle bir ülke dünyanın hiçbir yerinde yok. Büyük bir zenginlik, büyük bir kültür zenginliği, her anlamda zengin bir ülkeyiz. Ben bu ülkeden başka bir ülkeyi düşünemem. Benim dönüp dolaşacağım yer yine burası" dedi.
'EŞİM İNCİ, TÜRK AİLELERİN ÇOCUKLARINA EĞİTİM VERİYOR'
Londraya gitme nedeninin ailesi olduğunu söyleyen Saral, "İyi eğitim alabileceğini düşündü oğlum ve orayı tercih etti. O ne tercih ediyorsa, ona saygı duymak gerekiyor. Eşim İnci başvurularında çok başarılı oldu. Formlarda, yapmak istediklerini anlatma şekliyle bize bu hakkı verdiler. 'Evet siz gelebilirsiniz' dediler. Baştan sona İncinin başarısıdır. İnci yıllarca Sihirli Annem'de oynadı. Çocuklar ona aşık. Onun zamanındaki çocuklar şimdi büyüdü, anne oldular. Onlar, çocuklarını İncinin drama okuluna gönderiyorlar. İnci orada eğitim, algılama dersleri veriyor. 7-8 tane sınıfı var. Orada yaşayan Türk ailelerin çocuklarına eğitim veriyor dedi.
'ŞİMDİ BİRLİK VE BERABERLİK ZAMANI'
Koronavirüs salgınına karşı herkesin çaba gösterdiğini kaydeden Saral, "Çok geç kalmadık, bazı olaylarda, 'Geç kalındı' deniyor ama bence çok geç kalınmadı. Başarılı bir süreç götürdük. Bundan sonra da götüreceğimize inanıyorum. 7den 70e herkes çabalıyor. Bağış kampanyaları düzenleniyor. Olması gerekenler yapılıyor. Herkesi sonuna kadar alkışlıyorum. Üzerime düşen bir görev olsa yapacağım, ama buradan da çıkamıyoruz. Ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Sadece görevim herkese sabır, sağlık dilemek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın başlattığı bağış kampanyasına tabiİ ki destekliyorum. Şimdi birlik, beraberlik zamanı" dedi.
'GELEN 2 SENARYO VAR'
Yıllarca yaptığı oyunculuk üzerine de değerlendirmelerde bulunan Atilla Saral, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dizi sektörü iyi gidiyor. Seyircisi çok. Fakat birbirine yakın projeler genelde. Bir de genelde hep Avrupadan alınan formatların yeniden düzenlenmesi. Ben daha çok memleketimizde yaşanan; işte Şanlıurfada çekilir, Egede çekilir, o tip dizileri daha çok seviyorum. Alıntı olmayan bizi anlatan projeleri seviyorum. Bizim kültürümüzü anlatan projeler daha çok hoşuma gidiyor. Mesela son çektiğim proje Kanal Dde İkizler Memo Candı. Bir kağıt toplayan mahallede kahveciyi oynuyordum. Kağıt toplayıcısı Özgür kızıma aşıktı. Böyle bir mahalle hikayesiydi. Böyle bir proje içinde olmak beni mutlu etti. Çünkü hakikaten orada kağıt toplayanların arasında yaşadık. 30 küsur bölüm orada yaşadık. Öldürdü, vurdu, kırdı, astı, kesti kabadayılarını sevmiyorum. Bir ay önce gelen iki tane senaryo var. Şu anda durdu tabi, hiçbir şey yok. Okuyorum ama bir de ailemin yanında olmam lazım. Bir ara zaman bulursam belki yaparım diye düşünüyorum.