Ressam Pınar Tınç: Evde kalmak, ruhumu gezmeye zorladı
Hint Okyanusu'ndaki La Réunion adasında geçirdiğiniz beş yıldan sonra Türkiye'ye döndünüz. Neden gitmiştiniz, neden döndünüz?Evlendikten sonra eşimin işi nedeniyle Fransa'nın okyanus ötesi adalarından La Réunion adasına yerleştik. İki çocuğumuzla beraber yedi yıl kadar bir süre burada kaldık.
Hint Okyanusu'ndaki La Réunion adasında geçirdiğiniz beş yıldan sonra Türkiye'ye döndünüz. Neden gitmiştiniz, neden döndünüz?
Evlendikten sonra eşimin işi nedeniyle Fransa'nın okyanus ötesi adalarından La Réunion adasına yerleştik. İki çocuğumuzla beraber yedi yıl kadar bir süre burada kaldık. Bozcaada'dan çok daha farklı bir ada hayatımız oldu. Sonra İstanbul'a geri döndük çocuklarla. Eşim La Réunion'a gidip geliyor. Çok güzel bir yer ama insanın kendi ülkesi gibisi yok. Şimdilik İstanbul'da hem Alev Lisesi'nde resim öğretmenliği yapıyorum hem de senede iki kere yurtiçi ya da yurtdışında sergilerim oluyor. Yazları Bozcaada'dayız; eşimle küçük bir otel işletiyoruz. Hayatımız La Réunion, İstanbul ve Bozcaada arasında geçip gidiyor. Gel gitler, ayrılıklar, buluşmalar, özlem, iş güç... Bir sürü hayat arasında yuvarlanıp gidiyoruz tam anlamıyla. Aslında bu da beni, resimlerimi besleyen güçlerden bir tanesi.
Gitmek ve dönmek; her biri size kendinizi nasıl hissettirdi?
Zaten gitmek ve dönmek üzerine kurulu bir dönence içerisinde. Çocukluk yıllarımda Bozcaada'da küçük huzurlu sakin hayatımı yaşarken Bursa'ya gitmek… Orada yüksek öğrenim görmek, Güzel Sanatlar Akademisi'nde okumak, sonrasında iş için İstanbul'a gitmek… Tekrar dönmek ardından Bozcaada'ya gitmek… Sonra İstanbul'a dönmek, tekrar gelmek… Bu döngü beni elbet resimlerimi de etkiledi. Hem bir kopma hem bir buluşma hem bir ayrılık hem bir birleşme, birbirine zıt duyguların aynı anda yaşandığı bir durum. Bir belirsizlik bir muğlaklık. Bu tabii ki resimlerimdeki rengarenk motifleri, bitki hayvan bina karışımlarını, insan motiflerinin karmaşıklığını açıklıyor. Umarım resimlerime bakarken bu çapraşık hislerden herkes kendisine bir pay, bir hikaye çıkartacak. Bunları kendi hikayesiyle yoğuracaktır.
"TUVALİMİ TAMAMEN HİSLERİME ADADIM"
Döndünüz ve pandemi başladı, tamamen eve kapandığımız bir döneme girdik. Bunu hiç hesaplamadınız şüphesiz… Bu süreçteki ruh halinizi anlatır mısınız?
Pandemi dönemi hem iş hayatımı hem sanat hayatımı hem de aile hayatımı çok etkiledi. Geçen bahar tam beş ay eşim eve gelemedi. Çocuklarla evde kaldık. Zordu. Ama güzel şeyler de oldu. Çocuklar online eğitim sayesinde sorumluluk almayı öğrendi. Ben Alev okullarındaki resim öğretmenliğimi online yapmayı öğrendim. Birçok yenilik oldu hayatımızda. Karantinada yaşamayı öğrendik, sıkıntılara göğüs germeyi öğrendik, hayatın, özgürlüklerimizin ne kadar değerli olduklarını öğrendik ve bunları ne kadar çabuk kaybedebildiğimizi.
Ruh halleriniz tuvalinize nasıl yansıyor?
Bozcaada'da profesyonel resim hayatına geçmiştim. Rengigül Sanat Galerisi'nde ilk işlerime başladığımda Özcan Germiyanoğulları bana çok yardımcı oldu. Hislerimi tuvalime yansıtmamda bana destek çıktı. Buradan o zamanki tüm adalı resimsever çocuklara çatısını açan, onlara destek veren Özcan Hanım'a da teşekkür etmek isterim. Daha henüz o çocukluk yıllarında resmimi tamamen rüyalarıma, hislerime, duygularıma adadım. Uyuyan, rüya gören küçük kız çocukları, huzuru, sakinliği ve yalnızlığı temsil eden gölgeler içinde bir ada, yeri aydınlık bir gökyüzünün altında koyuluklar içerisinde hareket eden gölgeli bir deniz, bütün bu temalar küçük ada yaşamının içimde yarattığı duyguların bir çeşit tasvirleri olmuşlardır. Aynı şekilde, rengarenk bir tabiat, karmakarışık hayvanlar, insanlar ve bitkiler, sıcaklık ile soğuk tonların bir arada olduğu resimler, okyanus ötesindeki hayatımda bende uyanan hislerin tasvirleri olmuşlardır. Sonuç olarak yaptığım çalışmaların neredeyse hepsinde içimdeki duygular itici güç olmuşlardır.
"Home Coming-Yuvaya Dönüş" sergisinde sanatseverleri ne bekliyor?
Bu sergimin çıkış öyküsü diğerlerinden biraz farklı. Diğer sergilerim hep gezdiğim gördüğüm, yaşadığım yerlerdeki hayatı, durumları, karakterleri anlatmak için yaptığım resimlerden çıkmıştı. Bu seferki sergim gezmekten çok evde kalmanın bende yarattıklarından çıktı. Evde kalmak aslında ruhumu gezmeye zorladı. Bedenim dışarı çıkıp gezemediğinden, ben de zihnimden gittiğim gördüğüm yerleri tekrar tekrar hatırlamaya başladım. Bu görüntüler, izlenimler, anılar, duygular birbirleriyle karıştı ve en sonunda yine kendimi evimde buldum. "Home Coming" dış dünya ile iç dünyanın birbirini kucaklaması. Dış dünyada gördüğümüz şeylerden yola çıkarak, iç dünyamıza geri dönmemiz ve sonra tekrar tekrar iç ile dış dünya arasında gidip gelmelerimiz.
"İKİ DÜNYA İÇİMDE BİRLEŞTİ, SERGİ OLDU"
Bozcaada'dan Bursa ve İstanbul'a, oradan da Hint Okyanusu'na uzanan, gitmeler ve gelmelerle dolu bir hayatınız var. Bu süreçte sanatınız nasıl yol aldı sizinle? Hangi duraklar sanatınızı daha çok besledi, hangi duraklar ilhamınızı kaçırdı?
Koca bir dünya o küçücük ada. Sanki bütün Hint Okyanusu ülkeleri ve hatta bütün Okyanus ülkelerinin renkleri, kokuları, peyzajları bu minik kara parçasında birleşivermişler. Bütün bu karışım kendine has tropik bir iklimi, rengarenk ve yemyeşil bir doğa, çeşit çeşit insan ve kültürle burada harmanlanmış. Hayatımda hiç görmediğim Afrikalı kadın tipleri, Mayot, Madagaskar, Komorlar gibi ülkelerden parça parça gelmişler; Avrupalı Fransızlar'dan sarı saçlı mavi gözlü melezlere, siyahi ama Çinli eksantrik insan tiplerine kadar dünyadaki neredeyse her yerden insan gelmiş burada harmanlanmış. Bizim sayemizde Türk tipini de görmüş oldular... Kısacası sadece bir ressam için değil, hemen hemen her türlü sanatçı, yazar, düşünür için adeta bir ilham laboratuvarı La Réunion adası. Deniz kenarında sıcak, küçük şehirler, sinema ve kafeler, restoranlar, müzeler Avrupa'yı aratmazken yukarılara çıkıldıkça vahşileşen bir doğa örtüsü, hayatınızda bir arada göremeyeceğiniz rengarenk çiçekler, kokular, minik köyler, tatlı ve sıcakkanlı insanlar... Adeta milyonlarca kültürü ve yaşantıyı bir arada bulabileceğiniz nadide bir yanardağ adası. Her köşesinden ilham akıyor. Resimlerimdeki tiplemeler, konular, hikayeler, figür, motif ve renkler hep bu buluşmanın bir ifadesi. Yeryüzündeki bir cennetin yansıması. Belki insanlar çok zengin değil, para hırsları yok, küçük ve döküntü evleri var ama resimlerimde de çizdiğim gibi bir hafiflikleri var. Hayata sadece var olmak için değil yaşamak için gelmiş gibiler. Dansları, Sega, Maloya şarkıları gibi masum, sade, ritmik bir hayat, neşe ve heyecan var insanlarında. Bu ruh hali beni ve resimlerimi oldukça etkiledi. Bozcaada'daki hayalperest Pınar'a adeta ek oldu, katmer oldu ve iki Pınar birleşti: Bir yanda yalın ve yalnız Bozcaada'daki huzurun ve mutluluğun hayallerinde yüzen küçük kız. Bir yanda da rengarenk parıl parıl patlayan bir cümbüşün içinde kaybolan küçük kız. İki dünya, iki ada, iki küçük kız içimde birleşerek sergilere konu oldular.
Artık İstanbul'da mısınız? Hayalinizde yeni coğrafyalar var mı?
Hem İstanbul'dayım hem Bozcaada 'dayım. Bu gel git hayatım hızla devam edecek gibi gözüküyor. Zaten gezmeler, yer değiştirmeler hem hayatımı zenginleştiriyor hem de yaptığım resimlerde yeni deneyimlere açılmam için bana destek oluyor. Farklı farklı yerlerde bulunmak, farklı farklı hayatlar sürdürmek, elbette zorlukları da olan ancak kişiyi dinç tutan, atılımcı yapan, ruhu cevval kılan şeyler. Henüz yepyeni bir coğrafya projem olmasa da ileride kim bilir belki eşimin de yer değiştirmesi ile kendimi Avrupa'da başka bir yerde ya da Amerika'da bulabilirim. Bunun da bana birçok şey katacağına, resimlerime artılar kazandıracağına eminim.