Ne yediğimizi her zamankinden daha çok önemsiyoruz, öyleyse neden daha çok şişmanlıyoruz?
'Bir kibrit kutusu peynir, dört zeytin'li diyet listeleri çoktandır demode.
'Bir kibrit kutusu peynir, dört zeytin'li diyet listeleri çoktandır demode. Sağlıklı beslenmeye ilişkin bilgimiz de yeni ürünleri tabağımıza dahil edip kimi ürünleri beslenme rutinimizden çıkarma hızımız da günbegün artıyor. Uzmanlar iklim krizi nedeniyle tarım ve üretimin altını çiziyor, sağlıklı ürünler servis eden kafe ve restoranlar birbiri ardına açılıyor... Gündelik sohbetlerde, 'B12 seviyemiz' veya 'gün içinde aldığımız protein miktarı' gibi konuları daha çok duyar olduk. Eskilerin "Ye ye, bir şey yapmaz" sözünden bugünlere geldik gelmesine ama verilere göre, sağlığımız önceki yıllara kıyasla daha iyi durumda değil. TÜİK'in 2019 verileri, Türkiye'nin yüzde 21.1'inin obez olduğunu söylüyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre Türkiye, obezite sıralamasında 53 ülke arasında birinci. Sağlıklı yaşamın bir takıntı haline geldiği günümüzde, obezite oranı nasıl artıyor? Bu durumun altında nasıl bir psikoloji var? Dengeli beslendiğimizi zannederken farkında olmadığımız hatalar mı yapıyoruz? Uzmanlara sorduk...
FINDIK UNUYLA YAPILDI DİYE 10 DİLİM KEK YEMEK NORMAL Mİ?
Obezite ve genel cerrahi uzmanı Prof. Oktay Banlı
Anne veya babanızda ya da her ikisinde obezite varsa, sizin de obez olma ihtimaliniz artıyor. Karbonhidrat ağırlıklı, aşırı kalorili ve rafine gıdayla beslenmek ve hayat tarzı da diğer etkenler. Neredeyse marketin içine dahi arabayla girmek istiyoruz. Hem gençlerde hem de orta yaşlılarda çok ciddi bir ekran bağımlılığı var. Gülüp eğleniyorlar ama bu bağımlılık sırasında beden ve kas faaliyetleri de sınırlı oluyor. "Ekmeği, tatlıyı az yiyoruz. Eve hiç gazlı-şekerli içecek sokmuyoruz, yine de kilo alıyoruz" ya da "Sağlıklı beslenip kilo veremiyoruz" diyen hastalarım var. Bu insanların yaşamını incelediğimde, sağlıklı beslenseler de hareketsiz yaşadıklarını görüyorum. Ne yediğinizin önemi var ama ne kadar ve ne zaman yediğinizin de önemi var. Gece yemek yiyor ve o kaloriyi harcamadan uyumaya geçiyorsanız elbette kilo alırsınız. Ayrıca beyaz un yerine fındık unuyla yapılmış bir kekten bir dilim yemekle 10 dilim yemek aynı şey olabilir mi? Bir ıspanaklı börek size masum görünebilir ama sebzesine rağmen, böreğin içindeki yağ ve karbonhidratın, kiloya giden yolda birer yapıtaşı olduğunu unutmayın.
DOĞUŞTAN GELEN 'SEZGİSEL YİYİCİ' ÖZELLİĞİMİZİ KAYBETTİK
Psikiyatr Aslıhan Dönmez
Kalori kısıtlayan veya belirli bir yiyecek grubunu beslenmenizden çıkaran diyetler sağlıksızdır ve bunlar, giderek kilo almanızın en önemli nedeni. Bu diyetlerin yarattığı en temel etki açlık. Açlık, baskı ve kısıtlanmışlık hissi, bir süre sonra herkeste isyan duygusu yaratır ve fazla tüketimle sonuçlanır. Artık genel görüş, diyetlerle kalıcı bir şekilde kilo verilemeyeceği yönünde. Yapılması gereken, yiyeceklerle kurduğumuz ilişkiyi değiştirmek. Tüm dikkatinizi yediğiniz yiyeceğe vererek, başka işle ilgilenmeden yemek, yemekten aldığınız doyumu arttırıyor ve daha sağlıklı seçimler yapabilir hale geliyorsunuz. Sezgisel beslenme, vücuttan gelen açlık ve tokluk sinyallerine göre yeme davranışınızı yönlendirmeniz demektir, çok acıkmadan yemenizi ve doyunca durmanızı sağlar. Hepimiz doğuştan iyi birer 'sezgisel yiyiciyiz' ama zamanla sağlıksız yeme alışkanlıklarımızın gelişmesi nedeniyle bu özellikleri kaybediyoruz. Yapmamız gereken, fabrika ayarlarımıza geri dönmek.
%30: UNICEF'in geçen ay yayımlanan çocuk refahına ilişkin araştırmasına göre Türkiye'de 5-19 yaş aralığındaki obez çocukların oranı
GLÜTENSİZ, SIFIR KARBONHİDRAT VE AŞIRI PROTEİN DAYATMALARI SAĞLIK DEĞİL HASTALIK GETİRİR
Endokrinoloji, diyabet ve metabolizma bilimi uzmanı Prof. Taner Damcı
Önemli yanlış algılardan biri ne yediğimizin ne kadar yediğimizden daha önemli olduğu yanılgısı. İnsanın ne yediği elbette önemsiz değil ama şişmanlığın ortaya çıkışında ne kadar yediği çok daha büyük bir etken. Ne yediğine aşırı odaklanmış zihniyet pek çok gıdayı zehir veya mucize olarak etiketleyerek yaşamımızı olumsuz etkiler. Örneğin glütensiz beslenme çılgınlığı, sıfır karbonhidrat dayatmaları, aşırı protein hem şişmanlığı çözmez hem de ileriki yıllarda kalp hastalığı, böbrek sorunları ve hatta kanser riskinin artışı gibi sonuçlara yol açar. İkinci bir kavramsa organik, bitkisel gibi etiketlere yüklenen aşırı umut ve yersiz hayranlık. Doğal veya organik beslenmeye çalışan ya da böyle yaptığını sanan milyonlar var. Diyetler, uzun süreli kendini aç bırakma gibi yöntemler de sıklıkla uygulanıyor. Bunlar sürdürülemez olmanın yanı sıra insanın metabolizmasında kalıcı bozukluklara yol açabiliyor. Gıdaları her an ulaşabileceğimiz kolaylıkta bulabiliyor ve bunları çok fazla yiyoruz. Bizi yiyeceklerin önüne atan stres, alışkanlıklar, toplumsal dayatmalar gibi unsurların farkına varmalıyız.
RUHUMUZ BESLENMİYOR
Beslenme ve diyet uzmanı Dilara Koçak
Eskiye göre yediğimiz birçok besinin besin değeri azaldı. Anneannemizin yediği portakalla bizim yediğimizin arasında vitamin, mineral farkı var. Kilo yönetimi aldığımız ve yaktığımız kalorilerin dengesinden ibaret. Kronik stresi ve zaman sıkıntısını da unutmayalım. Bedenin neye ihtiyacı var dinlemiyoruz. Gıdaları sadece bedenimizi beslemek için kullanıyor ve ruhumuzu ikinci plana atıyoruz. Hızlı ve ayakta yemek yeme, çiğnememe, düzensiz öğün, paketli gıda yeni çağın getirileri. Duygusal yeme de birçok insanın hayatında var.
DİYET ÜRÜN HATA!
İç hastalıkları uzmanı Ayça Kaya
Temel sorun, beslenmeye dair doğru bilinen yanlışlar. Bu yanlışların en büyüklerinden biri, artık bir sektör haline gelmiş olan diyetleri uygulamaya çalışmak. Bir diğeri de diyet ürünlere yönelmek. Sanki kalorisiz gibi serbestçe yiyip kilo alabiliyorlar. Başka bir hata, tatlandırıcı kullanmak. Tatlandırıcılar, bağırsakta 'glikoz sensörlerini' aktive ediyor ve vücuda yiyeceklerle alınan şekerin daha çok depolanmasına neden oluyor. Obeziteyle mücadelede en doğru şey, sağlıklı ve aynı zamanda sürdürülebilir bir yaşam tarzı.
STRESTEN YİYORUZ
Kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz
Günde en az 10 bin adım kuralını ihlal ediyoruz. Özellikle salgın süresince oluşan belirsizlik bir stres oluşturuyor, bu stresle baş etmek için daha sık yemek yiyoruz. Beyni yatıştıran, hareketlerinizi, duygularınızı etkileyen ve beyninize ne yapacağını söylemek için sinyal gönderen dopomin hormonunu uyaran besinler, genelde karbonhidrat açısından zengin besinler. Bu nedenle ekmek, pirinç ve tatlıyla çok haşır neşir olmaya başlandı. Evde ekmek ve tatlı yapmak günlük rutin haline geldi.