Kurtlar Vadisi'nin 'Aron Feller'i Osman Soykut'tan ilginç Polat Alemdar anısı!
Osman Soykut sözlerinde, "Polat Alemdar ile Aron Feller, bir asansör sahnesinde.
Osman Soykut sözlerinde, "Polat Alemdar ile Aron Feller, bir asansör sahnesinde. Sahnede ben Necati Şaşmaz'ı güldürmeye başladım. Gırgır yapıyorum, şeytanlık tuttu. Çekimin içinde o da kıkır kıkır gülmeye başladı. Sonra yönetmenden azar işittik. Ciddi bir sahne ama 28 kere çekince sıkılmaya başlıyorsun. Bazen böyle şeytanlık tutuyor ve birbirimizi güldürmeye başlıyoruz. Ondan sonra yönetmen kızıyor." dedi.
Kült projelerde yer almış bir kişi, bu işe nasıl bakıyor? Sizin zihninizde oynamanın tarifi var mı?
Oynamanın tarifi, hayatın gerçeklerini süzüp insanlara geri anlatmaktır. Hepimiz hayatı yaşıyoruz. Ama oyuncular hepimizin yaşadığı hayatı bir sanat içerisinde özleştirip bize yansıtıyor. İzleyiciler, oyuncunun sayesinde kendi hayatlarında yaşadıkları bazı duyguları tekrar yaşıyorlar. Aslında olay bundan ibaret.
İzleyicinin projedeki figüre karşı eğer kötü karakter ise onu öldürmek istemesi, ondan nefret etmesi, o duyguya girmesi başarı kriteri olarak sayılabilir. Buradaki dinamik nedir? Oyuncu kişilere ne söyleyebilirsiniz ki bu durumu anlayabilsinler?
Bu durum, tecrübe ile gelen bir şey. Ben de acemilik döneminden geçtim. İlk yaptığım işler çok daha zor geldi ve korku içinde çalışmalar yaptım. Çalıştıkça kendine güven geliyor. Usta oyuncunun asıl amacı olan fazla yapmacık, fazla ifadeli, fazla duygu anlatmaya çalışan teferruattan kurtulup kendimizi ortaya koymak ve kendimizi bu karakterin yerine koyarak basit bir şekilde çalışabilme durumuna geliyoruz. Bu hemen olacak bir şey değil; genç arkadaşlar için söylüyorum tabii. Bir süreçten, eğitimden ve tecrübeden geçmek gerekiyor.
Türkiye'de yapılan projeleri takip ediyor musunuz? Oyuncular arasında ilginizi çeken, farklı bir seviyeye gelir dediğiniz yıldız bir isim var mı?
İsimlere ve dizilere detaylı olarak girmek istemiyorum. Çünkü kimseyi gocundurmak istemem. Benden niye bahsetmedin demesinler. Türkiye, Hindistan'ın peşinden geliyor. Önemli bir merkez haline geldi. Ben Türkiye'de ilk 2006 yılında çalıştım. O zamandan bu zamana inanılmaz bir ilerleme var. "Diriliş Ertuğrul" projesinin başarısı baya bir damga vurdu. Dijital platform sayesinde bütün dünyada seyrediliyor.
Hayatınızın bu döneminde neler yapıyorsunuz?
Ben Amerika'da yaşıyorum; merkez burası yani. Çalışmak için Türkiye'ye geliyorum. Ben gençliğimde geldiğim için buraya yerleşmiş oldum. Tabii Türkiye'de yaşamanın avantajları var. Burada rakamlar ve kısıtlamalar çok kötü. Hep evdeyiz; sporu dahi evde yapıyoruz.
Oyuncular çok sayıda projede yer aldığı için seyirci bu projelerden birini, bir bölümünü ya da bir anı kendisine alıyor. Belki de siz oynadığınız dizilerin senaryolarını aradan yıllar geçince unutuyorsunuz. Ama kült projeler bölüm bölüm izleyici de etki bırakıyor. Ama oyuncunun o anı hatırlamaması hayal kırıklığı oluşturabiliyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yine aynı noktaya dönüyor. Bir oyuncu oyun yapıp da bir seyirci onu izlediği zaman aslında bu görevin çoğunu izleyici yapıyor. Bu konuyla ilgili birtakım deneyler var. Örneğin; Almanya'da 30'lu yıllarda yapılmış. Bir oyuncu ifadesiz bir şekilde kadrajdan dışarı doğru bakıyor; o sahneyi kesiyorlar. Bir diğer sahnede çok hüzünlü, bir sonrakinde ise çok mutlu bir sahne var. İzleyici, o oyuncunun hüzünlü veya mutlu olduğunu yorumluyor. Bu aslında seyircinin kendi yarattığı bir şey. Yani bu duygular, seyirciden kaynaklanıyor. Biz hiçbir zaman bu duyguyu duyacaksın diyemeyiz.
Gerçekten iş olarak mı bakılıyor bu duruma? Kesinlikle etkisinde kalınmadığı söylenebilir mi? Aron Feller'i canlandırmanın Osman Soykut'tan hiçbir şey almamak gibi bir realitesi var mı?
Oyunculuğun önemli bir kısmı onu hazmetmek, kendine mal etmek. Zaten ondan alınan bir zevk de var. Aron Feller'in yaptığı o kötülükleri hiçbir hesap sormadan yapabilmek çok eğlenceli. Şunu katledin, bunu öldürün, şurayı yakın diyor ve bir de gülümseyerek yapıyor her şeyi. Bu karakterin bir lezzeti var. Tabii bunu ne kadar zevk alarak yapabilirseniz iyi. O her zaman olmuyor; Aron Feller'de bunu ben yapabildim. Oyuncu, bir ucundan yakalayıp bir karakterin içerisine zevk alarak girebilirse o zaman oyun iyi oluyor. Bir de Arabi'de bunu başarabildim.
Aron Feller, size neyi anlatıyor? Hayatınızın o noktasındaki yeri nedir?
Aron Feller, hepimizde bulunan karanlık tarafı işliyor. Eğer hiçbir bedeli olmasa biz de kendi bencil duygularımıza, soğuk isteklerimize, sonsuz arzularımıza boyun eğip bir Aron Feller haline gelebiliriz. O gibi karakterlerin verdiği ders, bu bence. Adam kötülük yapıyor ama bunu karizmatik bir şekilde yaptığı için hoşumuza gidiyor.
Sizi görmek istedikleri yer, o mesajları verebilen ve gizemli bir karakteri oynaması. Sizin oynadığınız karakterlerin gizemli olması suretiniz ile de alakalı mı? Kendinizi normal mi konumlandırıyorsunuz yoksa o bıraktığınız gizem ve etki hayatın realitesinde de var mı? Biri, sizinle karşılaştığı zaman onun gerçekten korktuğunu hissettiğiniz oldu mu?
Benim başıma gelmedi. Biliyorsunuz, "Kurtlar Vadisi" projesinin bazı oyuncuları bazı sorunlar yaşamış. Bana o derece olmadı ama takılmalar oluyordu.
O yıllara dair bir sokak anınızı ve set anınızı anlatabilir misiniz?
Beşiktaş'ta yemeğe gidiyorum. Adamın biri önüme geçip beni durdurdu ve "Sensin değil mi? Sana bir tane yumruk vurmama izin verir misin?" dedi. Hiç tavsiye etmem kardeşim, darptır şeklinde karşılık verdim ve gülüştük. Sete gittiğiniz zaman bir sahneyi ya da bir lafı bazen 5 kere çekiyoruz. Sen lafı güzel çıkarsan dahi ışık olmadı ya da ses olmadı gibi sorunlar olabiliyor. Böyle olunca bir rutin haline geliyor. Bazen de sıkılıyoruz. Polat Alemdar ile Aron Feller, bir asansör sahnesinde. Sahnede ben Necati Şaşmaz'ı güldürmeye başladım. Gırgır yapıyorum, şeytanlık tuttu. Çekimin içinde o da kıkır kıkır gülmeye başladı. Sonra yönetmenden azar işittik. Ciddi bir sahne ama 28 kere çekince sıkılmaya başlıyorsun. Bazen böyle şeytanlık tutuyor ve birbirimizi güldürmeye başlıyoruz. Ondan sonra yönetmen kızıyor.
Kim olduğunuzu biliyor musunuz?
Bu zaten Arsito'dan İbnü'l-Arabi'ye kadar herkesin sorduğu ve çalıştığı bir soru. Kimsin? Bence insan benliğinde esrarengiz olan budur. Bizim gerçek kimliğimiz bu taşıdığımız lakapların, taşıdığımız isimlerin, sahip olduğumuz şeylerin altında yatan daha derin bir şey. Bu artık dini ve felsefi konulara giriyor. Her birimizin çok değerli bir ruh olduğumuza inanıyorum. Her zaman doğru yolda olmuyoruz; bazen kötü bir yola düşüyoruz. Ama her insanın derinliklerinde ve merkezinde kutsal bir nokta olduğuna inanıyorum. Eğer Müslümansanız bunu Allah ile olan birliğe bağlarsınız. Ama inanmıyorsanız o zaman dersiniz ki ben de bu evrenin bir parçasıyım. Benim günlük hayatta olumlu bir şekilde ilerlememe yardımcı olan böyle bir görüş taşımaya çalışıyorum.
"Diriliş Ertuğrul" projesindeki gibi bir karaktere sahip olmak ister miydiniz?
Tabii ki isterdim ama o karaktere sahip değilim. Onu oynayabiliyorum, onu taklit edebiliyorum. Belki de o derece aydınlanmış, o derece ilerlemiş bir zihne sahip olmak zordur. O, bir dahi.
Siz nasıl seversiniz?
Benim sevgi pratiğim disiplinli olmaktır. Disiplinli olmak şöyle insanların kusurları çok fazla. İnsanların kusurlarına, yaptıkları hatalarına takılırsan çok zor geçer bu hayat. Onun için kendime disiplin kurarak insanlara daha mütehammil oluyorum. Bu gibi basit şeyler aslında sizi sevgi yolunda çok ilerletiyor.
Sevgi sizin için mantıksal bir şey midir?
Mantıkla ilgili olan bir kısmı da var. Siz sevgi ile yaklaşırsanız hayata, insanlara ve kurumlara daha az sorunlu bir hayat yaşayabilirsiniz. Bu mantıklı bir şey. Sizin kendi sıhhatinize mantıklı bir cevap getiriyor.
Dilediğiniz kişiye dilediğiniz bir soruyu 83 milyonun izlediği bir programda sorma imkanı verildi size. Bu kim olurdu ve ne sorardınız?
Rahmetli annemi seçiyorum. Sormak istediğim şey şu; anneciğim sana gurur verecek bir hayat yaşayabildim mi?
Sizce ne söylerdi?
Bence mutlaka evet derdi. Çünkü o çok olumlu bir insandı. Zaten onun sayesinde meslek değiştirdim. Bana, "Osman, sen kafana ne koyarsan onu başarırsın." derdi.
Özlüyor musunuz?
Tabii, mutlaka. Muhteşem bir kadındı