"Filmimin Çıkışı, 8 Yaşındaki Kızım"
Sundance Film Festivali'nde yarışan "Can"ın yönetmeni Raşit Çelikezer: Filmimin çıkış noktası, 8 yaşındaki kızım.
Geçtiğimiz yıl Antalya Film Festivali'nde Seyirci Ödülü'nü kazanan Raşit Çelikezer'in ikinci filmi 'Can'; geçtiğimiz Şubat ayında Amerika'da yapılan Sundance Film Festivali'nde yarışan 14 filmden biri olarak adını dünyaya duyurdu. İlk kez bir Türk filminin yarıştığı festivalden Jüri Özel Ödülü ile dönen yapım, 11 Mayıs'ta vizyonda. Yönetmen Raşit Çelikezer; Selen Uçer ve Serdar Orçin'in rol aldığı ikinci filminin perde arkasını anlattı.
Filmde nasıl bir mesaj veriyorsunuz?
Mesaj kaygılı film yapmıyorum, mesaj verenleri de sevmiyorum. Filmde; çocuğun aile için ne kadar önemli olduğunun altı çiziliyor. Bu, çocuk sahibi olmak isteyen temizlikçi bir anneyle, fabrikada çalışan bir cıvata ustasının hikayesi... Çiftin çocukları olmayınca; illegal yollarla bir çocuk ediniyorlar. Ama çocuk eve geldikten sonra yaşamları hayalini kurdukları gibi olmuyor. Aile dağılıyor; kadın, çocukla baş başa kalıyor. Ben de işçi ailesinde büyüdüm, fabrikada da çalıştım. Benim annem ve babam da fabrikada çalışırdı; o dünyayı bilirim. Etrafımda dördüncü çocuklarını, çocuğu olmayanlara verenler vardı.
30 FESTİVALDEN DAVET ALDIK
Filmdeki anneyle-çocuk ilişkisi çok dramatik. Bu hissi verebilmek zor oldu mu peki?
Filmde annenin çocuğu kabullenememe durumu var çünkü kadın ağır depresyonda. Çok sevdiği adam onu terk etti. Kadın koca şehirde, o istemediği çocukla kaldı ama aradan geçen altı yılla birlikte; kadın ve çocuk giderek birbirlerine bağlandı. Babadan vazgeçersin ama anneden vazgeçemezsin durumu vardır ya; o yüzden filmin ana ekseni anne üzerine kurulu...
'Can'; Sundance'de Jüri Özel Ödülü'nü aldı. Bunu bekliyor muydunuz?
Tabii... Yaptığım filmi dünya kültürleriyle paylaşmak isterim. Popülist yaklaşsam, önce ülkemi düşünürüm. Popülist filmlerin, festivallerdeki mecraları sınırlı. Biz zaten filmi, dünya üzerindeki etkisini görmek için festivallere yolluyoruz. Bu hikayeyle, birkaç festivalde yer bulacağımı tahmin ediyordum. Ödül de bunun artısı oldu. Ayrıca ödül bir tarafa, festivalde yarışmak bile, diğer ülkelerin filme bakışını etkiledi. 30'a yakın başka festivalden de davet aldık.
Gişesiyle ilgili nasıl bir öngörünüz var?
Gişeyi hiç bilemiyorum. Çok karışık, kalabalık bir takvim vardı, o yüzden vizyon tarihini ileri attık. Minimalist, bağımsız bir film çekiyorsun; daha eğlenceye yönelik, popülist filmlerin yanında, yüksek kopyalarla çıkmak zor! Ülkenin o günkü politik durumu bile gişe sayısını etkiliyor. Film için 1 milyon lira harcadık, karşılığını alabilelim ki yeni filmler çekebilelim.
BEN DRAMI SEVİYORUM
Festivallerde ödül alan filmlerin, sıklıkla gişede hüsrana uğradığına şahit oluyoruz...
Maalesef öyle bir algı var. Bizim sinema seyircimizin yüzde 90'ı; şu an televizyonda popüler dizileri izleyen kişiler. Bu ekonomik refahla da alakalı. Bir ailenin sinemaya gidip film izlemesi; yolu, yemeği, biletiyle birlikte 100 liraya denk geliyor. O parayı da eğlencelik filmlere vermek istemeleri gayet doğal.
Tercih edilen filmlerin genellikle komedi olması, dram çeken biri olarak sizi 1-0 geriden başlatmıyor mu?
Öyle ama ben dramı seviyorum. İşin ticari tarafını, ikinci plana atıyorum. Sanat; önce yaratan kişiyi tatmin etmeli. Ayrıca melodramın da komedinin yerini tutabileceğini düşünüyorum. Seyirci daha kötü örneklerini görüp kendi hayatı için şükrediyor, kendini iyi hissediyor. Dram, insanın hayatını sorgulaması adına önemli bir tür.
Oyuncu seçiminde nelere dikkat ediyorsunuz?
Yazarken zaten kafamda şekilleniyor. 'Bu rolü, şu oynar' diye yazıyorum. Yaklaşık 20 yıldır sektörün içindeyim ve çok dostum var; beni yalnız bırakmıyorlar.
ÇIKIŞ NOKTAM 8 YAŞINDAKİ KIZIM
Filminizin çıkış noktası neydi, anlatır mısınız?
Açıkçası bu filmdeki çıkış noktam; kızım. Benim de sekiz yaşında bir kızım var. Onun da her çocuk gibi parkta oynama tutkusu var. Her ailenin bir çiçeği vardır; o da çocuktur. Olmayanlara da sorulur; "Siz ne zaman yapacaksınız" diye. Bu baskı da bana böyle bir film çekmeme zemin hazırladı. Ne yazık ki muhafazakar toplumlarda; hem kadının, hem de erkeğin bazı gerçekleri saklama durumu oluyor. Büyük şehirlerde bu biraz kırılsa da, küçük yerlerde hala yaşanıyor. Kısırlığını, defo olarak gördüğü bu sorununu gizliyor pek çok insan... Ben de böyle bir aile yapısını anlatmak istedim. Ama yalnız kadının değil, erkeğin de mağduriyetini anlatıyoruz.
KADIN HİKAYESİ ÇEKMEK BİR DURUŞTUR
Erkek gözüyle, kadın dünyasını aktarmayı nasıl başardınız?
Aslında hikayeyi eşimle beraber yazdık. Kadın bakışını yaratmamda onun da etkisi var. Ben kadın endeksli hikayeler üretmeyi seviyorum. Maalesef günümüzde ataerkil bir sanat yapısı var! Aslında bu durum tüm dünyada da böyle! Kadın karakter üzerinden film yapmak zordur, pek tercih edilmez. Dolayısıyla 'Can'ın kendi içinde, yenilikçi bir duruşu var. Ben kadınlar üzerinden yürümeyi, bunu da dramla anlatmayı seviyorum. Erkeğin yaşantısını en çok belirleyen kişinin kadın olduğunu düşünüyorum. Son sözü hep biz erkekler söylüyoruz; "Peki karıcığım" diyerek.
Öyle misiniz siz de?
Öyleyiz tabii. Bunun gizlenecek bir yanı yok! (Gülüyor)
"SİZDE ÇOCUK EDİNMEK ZOR MU?"
ABD'de filmi izleyenler en çok neyi sorguladı?
Ülkemizdeki aile yapısını irdeleyen sorular geldi. "Türkiye'de çocuk edinme prosedürü böyle zor mu?" diye sordular. Böyle bir durumun olmadığını, bunun ekstrem bir örnek olduğunu söyledik. Sonuçta Türkiye'de her köşede çocuk satan biri yok! "Zorda kalındığında, en az sizdeki kadar illegal yollar var" dedik.
Sabah : http: //www.sabah.com.tr