"Edebiyatçılar Çok Okunanı Sevmez!"
'Saklı Şiirler' isimli şiir kitabını yayımlayan Ayşe Kulin, "Çok satan yazarlar edebiyat dünyasında sevilmez.
Türkiye'de sadece 'çok satan' değil, farklı kesimler tarafından 'çok okunan' bir yazar Ayşe Kulin... Romanları, biyografileri kitlelerin hayal dünyasını tetikleyen Kulin, okurlarının karşısına bu kez de 'Saklı Şiirler' isimli şiir kitabıyla çıktı. Yeni Aktüel dergisinden Arda Uskan da, Kulin'le edebiyat dünyasını konuştu...
Hakkı Devrim 'Esir Şehirde Bir Konak' romanını okuduktan sonra "Ayşe Hanım benim terminolojimdeki özel anlamıyla bir konak çocuğu" diye yazmıştı. Nasıl olunuyor 'konak çocuğu'?
Biliyor musun Arda, ben bir tek o... çocuğu değilim!
Ama Hakkı Bey bunu çok olumlu anlamda söylemiş...
Biliyorum canım, şaka yaptım. Gerçekten konak çocuğuyum. Düşünebiliyor musun, 19'uncu yüzyılda doğmuş insanların elinde büyüdüm. O konakta Osmanlı usulü yaşanırdı. Mesela; her yemekte (Çinli miydik neydik) pilav ve hoşaf çıkardı.
Pilav zaten klasik Türk yemeği değil mi?
Ama pilav ve hoşafı ancak konak çocukları bilir. Pilav boğazına takılmasın diye yanında hoşaf verirlerdi. Kullandıkları dil, kıyafetleri ile bir tiyatro sahnesine düşmüş gibiydim. Anneannemin babasının yelekleri, köstekli saatleri vardı. Mesela babamda yoktu bunlar.
BENİ ÇARMIHA GERERLER!
Bu kadar kitaptan sonra şimdi de şiirlerini 'Saklı Şiirler' adı altında toplamışsın. Bu eski şiirleri yayınlamak nereden geldi aklına?
Bunlar 70'li, 80'li yıllarda yazdığım şiirler. Yayıncım Barbaros Bey şiirlerim olduğunu da biliyordu, "Şiirlerinizi de toplayalım, turşusunu mu kuracaksınız?" dedi. Zaten kitabın kapağında bir turşu kavanozu var. Çok satan yazarlar edebiyat dünyasında fazla sevilmez. "Bir de şiirle çıkacak olursam beni çarmıha gererler" dedim önce...
Ben de bir çarmıh sorusu sorayım o zaman. Bu kadar kolay mı şiir yazmak?
Hiç kolay değil. Benim şairlere çok büyük sevgim ve saygım var. Kendime hiçbir zaman şair payesi vermek istemem. Benim yazdıklarıma şiir demek de istemiyorum.
DİZİLER KİTAP SATIŞINI ARTIRDI
Çok satmanın bir yöntemi var mı?
İlk başlarda var zannediyordum. 'Tuzunu, yağını gerektiği kadar koysan olur' diye düşünüyordum. Fakat yazdıkça gördüm ki, bunların hiçbir önemi yok. Mesela 'Köprü' kitabımı ele alalım. Vali Recep Yazıcıoğlu'nun hayatını anlattığım 'Köprü' çok sattı. Aşk desen yok, kadın-erkek ilişkisi çok az... Bir köprünün yapılışını anlatıyor sadece. Belgesel gibiydi hatta ama çok sattı. Halbuki konu sıkıcıydı. Demek ki bu iş nasıl yazdığına bağlı. Zaten hiçbir şeyi yeniden keşfetmiyoruz, her şey söylenmiş, yazılmış. En azından Shakespeare tarafından. O zaman üslup önemli diye düşündüm.
Sen de kitabı dizi olan yazarlardansın. Dizilerde kitabı veriyorsun sonra genellikle bambaşka bir hikaye çıkıyor karşına. Kitabın deforme olması seni rahatsız etmiyor mu?
Açıkça söyleyeyim beni etmiyor. Çünkü kamera arkasında çok çalıştım. Sinema ve dizi dilinin romandan ayrı olduğunu biliyorum. Düşünsene her hafta 90 dakikalık bir sinema filmi çıkacak, bu kitaptan. Sulanmaması mümkün değil ama kitap daha çok satıyor. Roman uyarlamaları devam ettikçe hayatında kitap kapağı açmamış insanlar, kitap okumaya başlıyorlar. Dizilerin buna çok faydası oluyor.
AYLİN VE ERCAN SAYESİNDE OKURLARLA BULUŞTUM!
'Adı Aylin'in yazılma macerası ünlü dergici Ercan Arıklı'yla başladı değil mi?
Öyle oldu. Ercan'ın dergilerinden birinde her ay ilginç hayat hikayeleri yazıyordum.
Bu teklif ondan mı geldi?
Evet, Amerika'dan dergiler getirmişti. Bana "Bu dergilerdeki hikayeleri oku, onlar gibi yaz" dedi. Ben de yazdım.
ALLAH RAZI OLSUN!
'Aylin' olayı nereden çıktı?
Gerçek ve ilginç yaşam öyküleri bulmakta zorlanıyorduk. Rahmetli Aylin, onun da benim de arkadaşımızdı. "Neden Aylin'i yazmıyorsun?" dedi Ercan.
Aylin Hanım o zaman neredeydi?
Amerika'da... Bir mektup yazıp durumu anlattım. Bana Reagan ve Bush ile çekilmiş fotoğraflarını gönderdi önce.
Bu yazışmaları nasıl yapıyorsunuz, internet falan hak getire tabii o günlerde?
Birkaç kere faksla haberleştik sonra benim Amerika'ya gitme ihtimalim ortaya çıktı.
Bunların hepsi altı yedi sayfalık bir dergi yazısı için...
Öyle ama gencim o zaman ve çok heyecanlıyım. Mart'ta gidecektim, Şubat ayında Aylin vefat etti. Ben de elimdeki kadarını yazıp, fotoğraflarla Okay'a (Gönensin) gönderdim.
Okay o zaman Yeni Yüzyıl gazetesini çıkarıyor. Neden Ercan Bey'e vermedin?
O kadarı Ercan'ı tatmin etmezdi. Yazı, Yeni Yüzyıl'ın pazar ekinde çıktı ve müthiş bir patlama yaptı. Okay telefon etti "Ayşe nedir bu hikaye, annem bile okumuş" diye... Bunun üzerine Ercan, "Aylin'in hayatını neden roman yapmıyorsun" dedi. Ben de yazmaya başladım.
Ve 'Adı Aylin' böyle doğdu diyorsun...
Allah razı olsun Ercan'dan ve Aylin'den. Beni okurlarımla buluşturdular.
TÜRK YAZARLARIN ÖNÜNÜ ORHAN PAMUK AÇTI!
Şimdi 'Her yazara sorulmazsa olmaz' bir soru yöneltelim. Orhan Pamuk'u beğeniyor musun?
Orhan Pamuk, Nobel almasaydı bile benim için çok büyük bir yazar. 'Benim Adım Kırmızı' bir başyapıttır. Sevmediğim kitapları yok mu, var ama her yazarın sevmediğim kitapları var.
24 KİTABIM ÇEVRİLDİ
Hangisini sevmedin?
Mesela 'Masumiyet Müzesi' bana fazla bir şey vermedi. Ama şunu itiraf etmeliyim ki, Orhan Pamuk Türk yazarının dünyaya açılmasına neden oldu. Dışarıdaki yayıncılar, Orhan Pamuk'tan sonra bizim yazarlara ilgi duymaya başladı. "Türkiye'den sadece Papa'yı vuran adam çıkmıyormuş" diye düşünmeye başladılar. En azından, Orhan'ın Nobel almasından sonra benim 24 kitabım yabancı dillere çevrildi.
Sabah : http: //www.sabah.com.tr