Bizimle ya da bizsiz... Dünya kendini iyileştirir
Oyuncu Yiğit Özşener, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ile "Dünyalılar! Sanat Gezegeni İyileştirebilir mi?" başlıklı yeni bir podcast serisine başladı.
Oyuncu Yiğit Özşener, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ile "Dünyalılar! Sanat Gezegeni İyileştirebilir mi?" başlıklı yeni bir podcast serisine başladı. Şimdiye kadar İKSV'nin 'Ekolojik Dönüşüm için Kültür ve Sanat' raporunun yazarı Hande Paker, DOT Tiyatro'nun kurucuları Özlem ve Murat Daltaban, yazar Buket Uzuner ve yönetmen Zeynep Dadak'la konuşan Özşener, temmuzda yayımlanacak bölümlerdeyse ekolojik dönüşümü; mimari, müzik, dijital sanatlar gibi çeşitli alanlardan konuklarıyla ele alacak. "Doğaya boyun eğdirmeye çalıştık, onun efendisi olmayı marifet sandık" diyen Özşener'le konuştuk.
Doğanın yaşadığı sorunlar ve altında yatan nedenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Var olduğumuz günden bu yana doğayla sürekli etkileşim içindeyiz. Önceleri sadece anlama çabası içinde olduğumuz doğayla mücadele ettik. Biyolojik, kültürel evrimimiz açısından kritik eşikler atladık, bir anlamda özgürleştik. Özgürleştik ama bunun beraberinde getirdiği sorumlulukları görmezden geldik. Doğayla olan ilişkimizi, ihtiyaçlarımız ve öngörülerimiz etrafında şekillendirdik, kendimizi merkezileştirdik. Aramızdaki dengeyi bozduk. Doğaya bağımlı olduğumuzu unutup karşımıza aldık. Boyun eğdirmeye çalıştık. Doğanın efendisi olmayı marifet sandık. Oysa bu mümkün değil. Tanınmış çevre hakları savunucusu Stewart Udall'ın da dediği gibi "Hepimiz yeryüzünün kiracılarıyız". Ötesi olamayız. Olmaya kalkıştığımızda doğa kendini bizden korumanın, kendini iyileştirmenin bir yolunu bulur, bizimle ya da bizsiz...
Gidişatın sizde yarattığı endişeden bahseder misiniz?
Marmara Denizi'nin kendisini korumak için yaptığına baksanıza; çaresizce kusmak istiyor pisliği, yarattığımız tahribatı artık bünyesinde tutamıyor, dönüştüremiyor. Birçoğumuz iklim değişikliğini, sıcaklık artışından ibaret sanıyor. Ülkemizin de bir bölümünün içinde yer aldığı Akdeniz Havzası, iklim değişikliği açısından gezegenimizin en hassas bölgelerinden biri ve sıcaklık artışı sadece bir doğa olayı değil, toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir olgu; tarım ve hayvancılıktaki verimin azalması, turizm gelirlerinde düşüş, artan yoksulluk, göç, nüfus dengesizliği, sağlık sorunları... Endişelenmekten fazlasını yapmalı. Doğayla bir an önce barışmalı, kendisini iyileştirmesine yardımcı olmalıyız.
Özşener: "Marmara Denizi'nin kendisini korumak için yaptığına baksanıza; çaresizce kusmak istiyor pisliği."
Eğer elinizde sihirli bir değnek olsaydı öncelikle neyi değiştirmek isterdiniz?
Eğitim! Ama bunu, müfredata beden eğitimi gibi doğa dersi eklemek sıradanlığında söylemiyorum. Çocuklarımızı yaşadığı gezegene ve o gezegendeki her canlıya sevgi ve saygı duyacak şekilde nasıl yetiştireceğiz? Ailelerini ve yakın çevrelerini bu sürece nasıl dahil edeceğiz? Çeşitli kaynaklardan çocuklarımıza aşılanan değerler birbiriyle çelişecek olursa, çocuklarımızın doğru yoldan şaşmayacaklarından nasıl emin olacağız? Bunlar büyük bir incelikle planlanması ve uygulanması gereken konular. Çünkü iyi bir eğitim sisteminiz varsa, sihirli değneğe gerek kalmıyor.
İKSV ile birlikte yaptığınız podcast'lerinizde konukları neye göre seçiyorsunuz?
Bu çapta bir krizi herkes için anlamlandırmak ve alışkanlıklarımızı dönüştürmek için neler yapabileceğimizi konuşmak üzere yola çıktık. Konukları da buna göre seçiyoruz; kültür-sanat paydaşlarından ekolojik dönüşümü önceliklendirmiş, sadece kişisel değil mesleki rutininde de bir dönüşüm için çaba gösteren, farklı bilgi, birikim ve tecrübeleriyle dinleyenlerimize ışık tutacak, kendimizi sorgulamamızı sağlayacak isimlerle sohbet ediyoruz.
SANATLA DÖNÜŞÜYORUZ
Sizce sanatçılar bu konuda yeterince çaba sarf ediyor mu?
DOT Tiyatrosu sahnesini ormanın içine taşıdı, tiyatronun doğayla kopan bağımızı onarabileceğine inanıyorlar. Buket Uzuner, iklim kurgu türündeki eserleriyle dünyada öncülük ediyor. Zeynep Dadak 'Ah Gözel İstanbul' belgeseliyle insanlara gerçeği değiştirebileceklerini hatırlatıyor. SALT Beyogˆlu'ndaki 'İklimcil: Mevsimler Sürüklenirken' sergisi bir zamanların mevsimlerine, haritadan silinen bölgelerine ve geleceği meçhul kıyılara doğru bir yolculuk sunuyor. SALT ekibi, Cooking Sections (dünyayı gıda aracılığıyla organize eden sistemleri inceleyen mekansal uygulayıcılar) ile çok güzel bir işbirliği sergilemiş. Mutfak Sanatları Akademisi'ni (MSA) de bu işe dahil etmiş. Deniz yaşantısının erozyona uğraması ve balık çiftliklerinin artmasıyla ilgili çarpıcı bir görsel performans sergilerken, bunu MSA'nın menülerinde ve eğitimlerinde çiftlik balığı yerine doğal, iklim dostu menülere geçme inisiyatifiyle birleştirmiş. Alın size, kültür-sanat paydaşlarının ekolojik dönüşümü nasıl tetikleyebileceğinin en güncel örnekleri...
En sevdiği hayvan: At
Türkiye'de doğasını en çok sevdiği yer: Doğu Karadeniz
Doğanın en çok şaşırtan yanı: Kendini onarma gücü
Olmasaydı olmazdı diyeceği çiçek: Manolya
İHTİYAÇLARIMI İKİ KERE DÜŞÜNÜRÜM, 'BUNA HAKKIM VAR MI' DERİM
Bireysel hayatınız ne kadar doğa dostu? Nelere dikkat ediyorsunuz doğaya zarar vermemek için?
Rahmetli Hayrettin Karaca'nın çok sevdiğim bir cümlesidir: "Param var ama hakkım yok!" Aklınıza gelebilecek her konudaki ihtiyaçlarımı iki kere düşünür, kendimi sorgularken de hep 'Buna hakkım var mı' eleğinden geçiririm. Tüketim konusundaki bu hassasiyet, israfı ve doğaya verdiğiniz tahribatı da büyük oranda engelliyor. Bunlar biraz da nasıl büyütüldüğünüzle ilgili, mesela yerli malı haftalarını kutlayarak büyüdüm ben. Ödev olarak pamukta tohum çimlendirdim. Dolayısıyla sebzenin, meyvenin süpermarkette yetişmediğini, binbir zahmet, emek ve kaynak kullanılarak yetiştirildiğini, benim önüme hangi koşullarda geldiğini biliyorum. Bir besin tüketirken bile 'Vücudumun buna ihtiyacı var mı', 'Bunu tüketmeye hakkım var mı' diye de düşünüyorum. İkinci araba, üçüncü ev, beşinci pantolonun ötesinde bir şeyden bahsediyorum yani.