Venedik Hayaletleri
1787-1789'da yayımlandığında kamuoyunun büyük ilgisiyle karşılaşan Hayaletgören, romantik ve gotik gelenek üzerinde önemli bir etki yaratmış olan Alman düşünür Friedrich Schiller'in en önemli yapıtlarından biri.
"Ruh çağırma seremonisi yedi-sekiz dakika kadar sürdü, biz olanlardan hiçbir şey anlamadık; bittiğinde hemen arkasında duranlara bir işaret vererek şimdi onu saçlarından sıkıca tutmalarını istedi. Şiddetli kasılmalar içinde üç defa ölenin adını haykırdı ve üçüncüsünde elini haça doğru uzattı. Birdenbire hepimiz sanki bir şimşek çaktığını hissettik ve ellerimiz birbirinden ayrıldı; ani bir gök gürültüsü evi sarstı, bütün kapı kilitleri çınlamaya, bütün kapılar çarpmaya başladı, ispirto kabının kapağı kapandı, ışık söndü ve karşı duvardaki şöminenin üzerinde bir insan sureti belirdi, gömleği kanlıydı, yüzü ölmekte olan birinin benzi gibi bembeyazdı. "Kim çağırıyor beni?" diye boğuk, zar zor duyulan bir ses geldi kulağımıza. 'Arkadaşın' diye cevap verdi büyücü, "senin hatırana saygı duyan ve ruhun için dua eden," diyerek Prens'in adını söyledi…"
Schiller'in okultizm, spritizma ve ruh çağırma temalarıyla dönemin komplo teorilerini ustalıkla harmanladığı Hayaletgören, yoksul düşmüş bir Alman prensinin Venedik'te başından geçen bir macerayı konu ediyor. Ciddi, içine kapanık ve melankolik biri olan prens, kimse tarafından tanınmadığı Venedik'te yaşamını sessiz sedasız sürdürmeyi düşünmektedir. Veraset silsilesinde başı çekmediğinden, kendi memleketinde yönetimi devralabilecek durumda değildir. Ancak Venedik baştan çıkarıcı zevklerin, karanlık arzuların şehridir ve prensin, esrarengiz bir Ermeni'nin başını çektiği bir komplocular grubunun kurbanı olması işten bile değildir. İlk olarak spiritual bir seans düzenlenir ve prensin savaşta aldığı bir yaradan ötürü ölen en yakın arkadaşının ruhu çağırılır. Bu noktadan sonra doğa ve doğüstü varlıkların el ele ördüğü olaylar silsilesi tüm hızıyla başlayacaktır…
Hayaletgören, Schiller'in hep tamamlamayı düşündüğü, ancak bir türlü tamamlayamadığı bir roman fragmanı. Yazarın tamamlayamadığı bu eserde bazı soruların tam olarak çözüme kavuşturulmamış olması, okur açısından gizemi sürekli kılıyor. Schiller'in Hayaletgören'de ele aldığı konu ve motifler, E.T.A. Hoffmann'dan Thomas Mann'a uzanan bir yelpazede sıklıkla yeniden edebiyat sahnesine taşınmış, kullandığı anlatım teknikleri ise Edgar Allan Poe, H.P. Lovecraft ve Clark Ashton Smith gibi isimler tarafından yaygınlaştırılmıştır…
FRIEDRICH SHILLER
JOHANN CHRISTOPH FRIEDRICH VON SCHILLER, 1759'da Marbacham Neckar'da doğdu. Şair, oyun yazarı ve edebiyat kuramcısıdır. Wieland, Herder ve Goethe'yle birlikte Weimar Klasiği'nin en önemli
dört yazarından biridir. Schiller, 1775'te Klopstock'un şiirleriyle ilgilenmeye başladı. Aynı yıl Der Student von Nassau (Nassaulu Öğrenci) dramını kaleme aldı. 1776'da ilk defa Der Abend (Akşam) adlı şiiri yayımlandı. 1780'te, "İnsanın Vahşi Doğası ve Ruhu ile İlişkisi Üzerine Deney" konulu bir doktora tezi hazırladı. 1776'da yazmaya başladığı, yasa ve özgürlük çatışmasını öne çıkaran Der Räuber, 1781'de önce isimsiz olarak yayımlandı. Oyun, 1782'de sahneye uyarlandı ve yoğun ilgiyle karşılandı. Bu eseri Don Carlos ile Kabale und Liebe (Hile ve Aşk) adlı dramlar takip etti. Schiller, 1783-1789 yılları arasında Mannheim, Leipzig, Dresden ve Rudolstadt'ta yaşadı. 1788'de Goethe'yle karşılaştı ve dost oldu. 1789'da Jena'dan gelen profesörlük teklifini kabul etti ve tarih eğitimi vermeye başladı. Bu dersleri, beklenmedik derecede dikkat çekti. Aynı yıl Hayaletgören basıldı ve kamuoyunda büyük ilgi gördü. 1796'dan 1800'e kadar edebiyat dergisi Musenalmanach'ı yayımladı. 1797'de Mussenalmanach'ta Goethe ve Schiller bir hiciv bölümü düzenlediler. Der Taucher (Dalgıç), Der Handschuh (Eldiven), Der Ring des Polykrates (Polykrates'in Yüzüğü), Der Gang nach Eisenhammer (Eisenhammer'e Yolculuk) ve Die Kraniche des Ibykus (Ibykus'un Turnası) 1797'ye ait baladlarıdır. Bunları 1798'de Die Bürgschaft (Şehir Halkı) ve Der Kampf mit dem Drachen (Ejderhayla Savaş) adlı baladlar izledi. Schiller bundan sonra yeniden drama döndü ve 1799 yılında Wallenstein'ın, hemen ertesi yıl ise Maria Stuart'ın çalışmalarını bitirdi. 1801'de Die Jungfrau von Orléans'ı (Orléans Bakiresi), 1803'te ise Die Braut von Messina'yı (Messinalı Gelin) kaleme aldı. 1802'de Schiller'e soyluluk unvanı verildi, böylece Friedrich von Schiller olarak adlandırılmaya hak kazandı. 1804'te Wilhelm Tell'i tamamlayarak, Demetrius'a başladı; ancak ağırlaşan hastalığı dolayısıyla bu eseri bitiremeden 1805'te Weimar'da öldü.