Uluslararası Bir Düğün "Şeb-i Arus"
SÜ Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Nuri Şimşekler: "Günümüzde de her milletten, her kültürden, her dinden insanlar Mevlana'nın bu 'Düğün Gecesi'ne katılmakta ve belki de 740 yıl öncesindeki Konya’nın o günkü manzarasını günümüzde canlandırmaktadır"
METİN BOLAT - Büyük İslam düşünürü, mutasavvıf Mevlana'nın yaşama gözlerini yumarak "gerçek alemde doğduğu" 17 Aralık'da gerçekleştirilen Şeb-i Arus, 740 yıl öncesindeki cenaze töreninde olduğu gibi farklı din ve kültürlerden insanları bir araya getiriyor.
"Omuzdan omza yarın tahtımız olunca revan; açık kalırsa gözüm, sanmayın sebep şu cihan. Düşünce yollara vah vah, yazık yazık demeyin, meğer ki uymaya şeytana dil; yazık o zaman! Ne eksilir batılardan, ne kaybeder doğular, güneşle ay bu kadar doğdu, battı; var mı ziyan? Uçan kuşun, kalır ardında bir hazin kafesi, bu hücreden nasıl kurtulurdu, çıkmasa can? Düşünce toprağa bir gün, filizlenir de tohum; neden yeşermesin öyleyse ektiğin insan?" Cenazesinde izdiham yaşanınca bu gazelin okunduğu Mevlana Celaleddin-i Rumi, vuslatının 740. yılında Konya'da düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Doç.Dr. Nuri Şimşekler, AA muhabirine yaptığı açıklamasına, "Her halde dünyada hiçbir kimsenin vefatı musikiyle, coşkuyla kutlanmıyordur. Hiç kimsenin vefatına 'Düğün gecesi, sevgililerin buluşma gecesi' anlamlarına gelen 'Şeb-i Arus' denmiyordur" cümleleriyle başladı.
Mevlana'yı özgün kılanın da bu olduğunu belirten Şimşekler, kendisi yaşadığı dönemde hep gerçek ve daimi sevgili olarak bildiği Allah'a ulaşmayı düstur edindiğini söyledi. Şimşekler; Mevlana'nın, Allah'tan ayrı kalmayı dert kabul ettiğini, yaşamı oyundan ibaret, bu dünyayı da bir sürgün yeri olarak telakki ettiğini ifade etti.
Öldüğünde kendisi adına sevinilmesini istedi
Sevgilisine kavuştuğunda ise kimsenin kendisi için gözyaşı dökmemesini, sevinilerek, ney üfleyerek, kudüm vurarak, sema ederek cenazesini geldiği yer olan toprağa geri verilmesini istediğini aktaran Şimşekler, Mevlana'nın hayatının son döneminde bu alemden ayrılma zamanının geldiğinden bahseden gazeller yazdığını bildirdi.
Şimşekler, "Ölüm erkekse yanıma gelsin de bir güzel bağrıma basıp sıkayım onu" sözlerinin sahibi Mevlana'nın, haline üzülen ailesini ve dostlarını "Kendinizi üzmeyiniz, hastalığımız bizi bu alemden ayıracak sebepten başka bir şey değildir" diye teselli ettiğini dile getirdi.
"1207 yılında Belh'te başlayan gurbet ve ayrılık hayatı; bazen sakin, bazen coşkulu, bazen yalnız, bazen kalabalıkta ama hep sevgiliyle birlikte olunan 66 yılın ardından vuslatla sonuçlandı. Ertesi sabah Konya'da kalabalık bir cenaze töreni yapılıyordu" diyen Şimşekler, şöyle devam etti:
"Cenazede protokol ve Konya'daki Müslümanların yanı sıra 'İsamızı, Musamızı onun sözleriyle daha da iyi anladık' diyen her dinden insan da bulunuyordu Gayet sükunetli olan halk, Mevlana'nın daima üstünde taşıdığı elbisesine sarılı tabutu kaldırılacağı zaman galeyana gelmiş, ağlamalar sızlamalarla taşıyabilmek için tabuta hücum etmişlerdi. Mevlana sağlığında, namazının Şeyh Sadreddin-i Konevi tarafından kılınmasını vasiyet etmişti. Şeyh Sadreddin imamlık yapmak için tabutun önüne gelince, bayılacak gibi oldu. Kollarına girip geri çektiler. Onun yerine Kadı Siraceddin öne durarak namazı kıldırdı. Yoğun izdiham nedeniyle hayli zor ilerleyen Mevlana'nın tabutu, ancak akşam vaktinde defnedileceği yere, yani şimdiki Mevlana Müzesi'ne getirilebildi. Babası Bahaeddin Veled'in yanında toprağa verilerek, emanet teslim edildi. Günümüzde de her milletten, her kültürden, her dinden insanlar Mevlana'nın bu 'Düğün Gecesi'ne katılmakta ve belki de 740 yıl öncesindeki Konya'nın o günkü manzarasını günümüzde canlandırmaktadır." - Konya