Sinemamız, Kendi Öz Değerleriyle Çok Fazla İlgilenmemiştir"
Yapımcı ve senarist Mehmet Bozdağ, Türk sinemasının bugüne kadar hikaye anlatım noktasında kendi öz değerleriyle çok fazla ilgilenmediğini belirterek, "Belki de Yunus'un ve Diriliş'in bu kadar sevilmesinin nedeni budur" dedi.
Yapımcı ve senarist Mehmet Bozdağ, Türk sinemasının bugüne kadar hikaye anlatım noktasında kendi öz değerleriyle çok fazla ilgilenmediğini belirterek, "Belki de Yunus'un ve Diriliş'in bu kadar sevilmesinin nedeni budur" dedi.
TRT'de yayımlanan "Yunus Emre Aşkın Yolculuğu" dizisinin yapımcılığını da yapan Bozdağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yunus Emre'nin manevi, edebi, ahlaki ve medeniyet inşası açısından her çağın insanına hitap ettiğini söyledi.
"Gitmediğiniz yer nasıl sizin değilse anlatmadığınız kahraman da sizin değildir" diyen Bozdağ, Türklerin destanlarının tarih boyunca, kuşaklar arasındaki o ruhun sönmemesi için anlatılageldiğini ifade etti.
Bozdağ, bundan feyiz alan dinleyicilerin de günlerini, zamanlarını şekillendirdiğini vurgulayarak" Bugün de bu vasfı sinema dünyası yapmaktadır. Ama bugüne kadar hikaye anlatım noktasında maalesef sinemamız, kendi öz değerleri ile çok fazla ilgilenmemiştir. Belki de Yunus'un ve Diriliş'in bu kadar sevilmesinin nedeni budur" şeklinde konuştu.
Yunus Emre ve diziye ilişkin de bilgi veren Bozdağ, Yunus'un ümmi ve bir köylü olduğuna dair çok fazla rivayet olduğunu belirtti.
"Biz Kadı Yunus'u anlatmayı tercih ettik"
Bozdağ, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Tatcı'nın yıllar süren çalışması sonucunda, Hazreti Yunus ile ilgili kadı olduğuna dair bir rivayet ortaya çıktığını ifade etti.
Bunun İbrahim Has'ın menakıbında geçtiğini dile getiren Bozdağ, "Ben de bir sinemacı, senarist ve yapımcı olarak, Kadı Yunus'un bugünkü seyirciye çok şey söyleyeceğine inanarak, hikayesini anlatmak istedim. Çünkü elde bir kesinlik yok. Üç farklı Yunus var. Aşık Yunus, bizim Yunus şeklinde. Biz Kadı Yunus'u anlatmayı tercih ettik ve o menakıp üzerinden gittik" diye konuştu.
Bozdağ, Yunus Emre'nin uzun yıllar devam eden tahsil hayatının ardından, "Kadı Yunus" olarak ciddi yetkilerle Nallıhan'a gitmek üzere yol çıktığını aktardı.
Kadı Yunus'un heybesinde binbir ümit olduğunu, çıktığı yolculukta başından farklı hikayeler ve çeşitli maceralar geçtiğini dile getiren Bozdağ, şunları anlattı:
"Bu sırada da Tapduk Emre ile tanışma fırsatı buluyor. Kadı Yunus'un Tapduk Emre ile tanıştıktan, hakikati gördükten sonraki tavırları çok önemliydi. Ne yapacaktı? Bir tarafta emek verip dünya inşa ettiği Yunus, diğer taraftan bambaşka şeyler söyleyen bir adam. İşte o adam, yani Tapduk Emre, Hazreti Yunus'un dönüşmesine vesile oluyor. Yunus Emre de bütün kadılığı, makamı, mevkiyi bırakıp, kendini aşk meydanına atıveriyor. Bundan sonra da onun bambaşka bir süreci başlıyor. O meydana girdiğiniz vakit, kendinizi yağmalamaya, nefsi parçalamaya girdiğiniz vakit, bambaşka bir süreç başlıyor."
"İlimle başlayan kibir"
Bozdağ, Tabduk Emre'nin, Kadı Yunus'ta bulduğu en önemli arızanın "ilimle başlayan kibir" olduğunu vurguladı.
Yunus'un da en önemli zikrinin "bilmem" ifadesiyle başladığını belirten Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bilmem' zikrini yaparken de Hazreti Yunus Emre'nin kibrini, nefsini yenebilmesi, kendini aşk meydanında inşa edebilmesi için bütün tasavvuf dergahlarının literatüründeki bir eğitim sürecinden geçmesi gerekiyordu. Tabduk Emre, Hazreti Yunus Emre'yi de dediğimiz yollardan, zorluklardan geçirerek, insan-ı kamil noktasına erişmesini sağlıyor. Yunus'u şekillendiren Tapduk Emre'dir. Bugün de bizim Tapduk Emrelere ihtiyacımız var."
Bozdağ, 13. yüzyılın dönemsel anlamda her kahramanı, her hikayesi ve her sürecinin bugünkü Türkiye'ye çok şey söylediğini ifade etti.
Tarihin salt bir yığın olmadığına dikkati çeken Bozdağ, şöyle konuştu:
"Tarih salt bir yığın değildir. İnsan düşünen bir varlık olduğu için ortada ibret alması gereken bir tecrübe var. O kuşağın tecrübesi ve karşılaştıkları sorunları çözme becerilerini okumak, öğrenmek bugünkü dünyayı ve Türkiye'yi inşa ederken ve algılarken bize bir yol rehberi statüsündedir. Biz Yunus'ta 13. yüzyıl okuması yapıyoruz. İslam dünyası da farklı fraksiyonlarda yolculuğuna devam ediyor. 13. yüzyılda karşılaştığı kaosla yeni bir dünya yeni bir insan inşa ederek, bin yıllık medeniyeti, bin yıllık toprağı mayalayan bir ruh var. Aşık Yunus'ta bu ruhu anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü bu tecrübenin attığı tohum, çınar oldu dünyaya yayıldı. 13. yüzyılı iyi analiz edip günümüzü şekillendirmeliyiz."
"Tasavvuf, 'Bir lokma bir hırka' değil"
Mehmet Bozdağ, tekke ve tarikat mensuplarının, "Bir lokma bir hırka" sözüyle anlatılamayacağını söyledi.
Hazreti Yunus ile tekkeler, tasavvuf erbaplarının miskinlikle, "Bir lokma bir hırka" meselesi gibi algılandığına değinen Bozdağ, şu değerlendirmede bulundu:
"Oysa öyle değil. Hazreti Yunus da şiirlerinde bunu dile getirir. Şiirlerini okumayan, kendini bilgiç gören cahiller, bu konuda eleştiride bulunuyorlar. Ben bu noktaya şiddetle karşı çıkıyorum. Tasavvuf 'Bir lokma bir hırka' değildir. Bir kere yeniden inşa sürecidir. 13. yüzyıl, ümmetin bir birleşme ve ayrışma dönemidir. Onların ortaya koymuş olduğu felsefe ve düşünce, dünyanın en büyük devleti olan Osmanlı'yı inşa ediyor."
Bozdağ, dönem dizilerinde mekan ve kostüm kadar dil sıkıntısının da yaşandığına dikkati çekti.
O dönemin dilinin kullanılması halinde dizinin anlaşılamayacağını aktaran Bozdağ, şunları kaydetti:
"İster istemez biz de bugün yaşadığımız için bugünün diline kayıyoruz ama arada ciddi bir dil uçurumu var. Aynı zamanda dil dünyayı zihniyeti inşa ettiği için, biz bunu elimizden geldiğince buluşturmaya çalışıyoruz. Kavram inşa etmemiz lazım. Bir medeniyetin en önemli özelliği kavram oluşturabilmesidir diye düşünüyorum. Yunus'un her şiirinde kavram oluşturduğunu ve dünyayı şekillendirdiğini görüyoruz."