Seminci Festivalinde "Türk Sineması" Paneli
Festivalin onur konuğu olan "Türk sineması", panelde tartışıldı.
İspanya'nın Valladolid kentinde 59'uncusu düzenlenen Uluslararası Seminci Film Festivaline onur konuğu olarak davet edilen "Türk sineması", düzenlenen panelde tartışıldı.
Türkiye'den Ankara Sinema Derneği Başkanı Ahmet Boyacıoğlu ile yönetmen Zeki Demirkubuz'un katıldığı panelde, Türk sinemasının "altın çağı" olarak değerlendirilen 2004-2014 yılları arası ele alındı.
Boyacıoğlu, Türk sinemasının 12 yıl önce yılda ortalama 10 film çıkartırken şimdi yılda 100'den fazla film yapıp, toplam gişe hasılatının yüzde 58'ini elde ettiğine vurgu yaptı.
Ekonomik krizle mücadele eden İspanya'da sinema sektörünün yaşadığı ciddi finansman sorununa karşı Türk sinemasını örnek gösteren Boyacıoğlu, " Türkiye'de Kültür Bakanlığı'nın 2004'den bu yana Türk sinemasına finansman yardımı bulunuyor. Bu devlet finansmanı İspanya'da olmayan bir şey. Bunun yanı sıra Türkiye'de, izleyicinin istediği filmlerin yapılması için yatırım yapan yapımcılar var. Film yapmak için evini bile satmaya hazır yapımcılar var. Eğer İspanya'da da bunlar olursa, eminim İspanyol sineması da çok daha farklı olur" diye konuştu.
"Kaos olmadan sinema olmaz. Türkiye'de günlük gazeteleri okuduğunuzda 10 senaryo çıkartırsınız" diyen Boyacıoğlu, İspanya'daki ekonomik ve siyasi sorunların devam etmesi halinde İspanyol sinemasının da 10 yıl sonra daha üretken hale gelebileğini savundu.
Yönetmen Zeki Demirkubuz ise Türk sinemasının gidişatını eleştirdi
Demirkubuz "Türk sinemasının altın çağı" olarak adlandırılan son 10 yılının "sahte yanları" olduğunu savunup, "Türk sineması geleneği olmaktan çok, gündelik formüllerle kendini var ediyor" iddiasında bulundu.
Demirkubuz, "Türk sineması burada, istatistik ve dış görünüm olarak çok parlak görünüyor ama anlam ve anlayış olarak ben yine de bu kadar parlak olduğunu düşünmüyorum" dedi.
"Türk sineması, benim hep kendimi yalnız hissettiğim bir yer oldu" diye konuşan Demirkubuz, "Türk sinemasının şu andaki halinin nedenini 12 Eylül cuntası olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu sinema çok politik, sosyal bir yere doğru giderken 12 Eylül'ün baskıları ve yarattığı boşluk sonucu şu andaki görünümünü aldı. Fakat bu gidişat biraz daha sakinleştikten sonra, gerçek sinemayı yakalama şansı var. Türk filmlerinin ve yönetmenlerinin Türkiye kimliğini, ruhunu, duygusunu ve ne olduğunu her şeyden fazla sorgulaması gerektiğine inanıyorum" şeklinde yorumda bulundu.
Son dönemlerde kendisini etkileyen bir kaç Türk filminden birinin yönetmen Özcan Alper'in "Sonbahar" adlı filmi olduğunu söyleyen Demirkubuz, sözlerine şöyle devam etti:
"Benim kabul edemeyeceğim kadar naif, içeriğin çok fazla öne çıktığı bir film. Buna rağmen çok etkilendim. Fakat sonbahar ve onun gibi bir iki filmin, genç Türk sinemacılar için istisna olduğunu düşünüyorum. O kuşak, politik ve sosyal olarak hesaplaşıp, kendisini birey olarak bunun karşısında konumlamazsa bu sinema nereye kadar gider emin değilim. Bir örnek veriyim. 1990'larda Kürt meselesi ile ilgili çok fazla film yapılıyordu. Ben bu arkadaşlara şöyle diyordum: 'Yarın Kürt meselesi çözülürse bu filmlerin değeri tartışılır hala gelir. Geleceğe kalmaz' Kürt sorunu ve insan olmanın tüm sorunlarıyla ilgili film çekilebilir. Fakat bunlar bir filmin anlamını ve maneviyatını ezmemeli. Yeni yönetmenleri biraz bu konuda sorumlu görüyorum. 40'lı yaşlara gelmiş olmalarına rağmen bana, sezgileri çok açılmış gelmiyor." - Castilla y Leon