Fetö'nün Darbe Girişimine Tepkiler
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi sosyolog, yazar Prof. Dr. Bedri Gencer, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınayarak, "Önceden tankları sadece bilgisayar oyunlarından tanıyan nesiller, ilk kez vatanı uğruna ve canı pahasına tankın karşısına dikildi" dedi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi sosyolog, yazar Prof. Dr. Bedri Gencer, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınayarak, "Önceden tankları sadece bilgisayar oyunlarından tanıyan nesiller, ilk kez vatanı uğruna ve canı pahasına tankın karşısına dikildi" dedi.
Prof. Dr. Gencer AA muhabirine yaptığı açıklamada, darbe girişiminin göründüğünden çok daha derin bir sürece, geçmişe bakarak ancak anlaşılabileceğini, dünyanın büyük, çevrimsel bir değişimden geçtiğini söyledi.
Ulusal devletlerden emperyal devletlere, emperyal devletlerden ulusal devletlere dönüşüm sürecinde, savaş, terör ve darbe kavramlarının manalarının değiştiğine dikkati çeken Gencer, şöyle devam etti:
"Geleneksel-emperyal devletler çağında sınırlı ve işlevsel, modern-ulusal devletler çağında total ve yıkıcı savaş anlayışı geçerli olduğu halde, postmodern çağda total terör kavramı, geleneksel ve modern savaş kavramlarının yerini aldı. Bu dönüşüm, geleneksel ve modern darbe kavramlarını da değiştirdi. Osmanlı ve Rusya gibi emperyal devletlerde 'saray devrimi' denen geleneksel darbeler, temelde devleti bir grubun ele geçirmesi için değil, tam aksine bunu önlemek, rejimi korumak, Batı'daki modern darbeler ise rejimi değiştirmek için yapılmıştır. Siyonizmin planladığı postmodern darbeler ise ülkeleri ele geçirmek için yapılıyor."
Gencer, 12 Eylül 1980 darbesinin geleneksel darbelerin sonuncusu sayılabilileceğini ifade ederek, 28 Şubat darbesinin ise 12 Eylül ile 15 Temmuz darbe girişimi arasında bir geçiş, köprüydü vazifesi gördüğünü kaydetti.
Geçmişteki darbelerin NATO inisiyatifli cunta darbeleri olduğu görüşünü savunan Gencer, şunları aktardı:
"Ancak 15 Temmuz darbe girişimi siyonizmin 50 yıllık bir yatırımla 'neo-haşhaşilik' örgütüyle devleti içeriden tamamen ele geçirerek giriştiği tam manasıyla postmodern bir darbeydi. 28 Şubat, esasında uzun vadede Müslümanlarda ahlaki yozlaşmayla kendini gösteren, hedefine ulaşmış bir 'kültürel darbe'ydi, bu darbe için sıkça kullanılan 'toplumsal mühendislik' tabirinin de belirttiği gibi. Ancak Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminin belli bir siyasi ya da içtimai kesime değil, bizzat ülkeye, vatana kasteden, siyonizmin Irak ve Suriye işgalinin sinsi bir versiyonu olduğunu anlayınca devlet ve milletiyle vatanı koruma refleksiyle topyekun bir direnişe geçti."
Gencer, 28 Şubat postmodern darbe teşebbüsünün nitel farklılığının etki ve tepkilerin de farklı olmasına yol açtığı yorumunu yaparak, insanların 'Olanda hayır vardır' düsturuyla hareket ettiğini dile getirdi.
"Ateş mikropları öldürür, temizlik sağlar"
Son darbe girişiminden sonra üç önemli sonucun meydana geldiğini ifade eden Gencer, şu tespitlerini paylaştı:
"Birincisi, İslam dünyasında, belki de dünyada ilk kez Türkiye'nin 'küresel sistem' denen siyonist nizamla kaçınılmaz bir karşılaşmaya, dişe diş bir mücadeleye girmesi. Robert Fisk gibi sağduyulu diye bilinen Batılı gazetecilerin bile 'Bu darbe girişimini atlattık diye sevinmeyin, asıl darbe bilahare gelecek' diye aba altından sopa gösterme kabilinden uyarması bu yüzdendir."
Gencer, ikinci sonucun ise, tarih boyunca savaşarak ayakta kalmış Osmanlı Devleti geleneğinden gelen bir millete aşırı durgunluğun yaramadığını, bu sebeple 16 Temmuz darbe girişiminin devlet ve millette vatanı korumak için topyekun bir teyakkuza, silkinmeye ve canlanmaya sebep olduğunu dile getirdi.
Fitne, suikast, sabotaj, iç savaş gibi kapsamlı ve uzun vadeli bir plana dayalı darbe girişiminin küresel savaşa karşı ülkede yaygın bir sivil direniş ruhu oluşturduğunu kaydeden Gencer, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Önceden tankları sadece bilgisayar oyunlarından tanıyan nesiller, ilk kez vatanı uğruna ve canı pahasına tankın karşısına dikildi. Bakıyoruz, iletişim çağının da imkanlarıyla müthiş yoğun bir sivil direniş hareketi yürüyor. Fani ve rutin kaygıların ötesinde insanların hayatına bir anlam geldi. Hayırlı olan da, bu direniş ruhunun 'hainler-vatanseverler' şeklinde ülke halkındaki saflaşmanın nihai hakiki eksenini belirlemesidir."
Gencer, darbenin üçüncü sonucunu işe şu sözlerle yorumladı:
"Bu direniş, darbe girişiminin kalıcı ve sinsi seyrine karşı devleti ve milletiyle ülkemizde geçici ile kalıcı, kaliteli ile kalitesiz, hain ile sadık arasında temyiz ile kalıcı ve kapsamlı bir tasfiyeye gitmenin kaçınılmazlığı şuurunun doğmasına vesile olacaktır. Devlet ve milletiyle gereken şuur ve dirayeti gösterdiğimiz takdirde darbeye direniş, silkinmeye, temizlenmeye, safları sıklaştırmaya vesile olacaktır. Bilindiği gibi fitne, lafzen 'ateşle imtihan' demektir. Ateş, bir taraftan mikropları öldürür, temizlik sağlar, diğer taraftan para olarak kullanılan altının hakikisiyle sahtesini ayırmaya, kısaca 'tasfiye'ye yarar."
"15 Temmuz gecesi Fethullahçılar son kez kendilerini vurdular"
Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi sosyolog, yazar Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimini kınayarak, "Gözyaşlarımız ve acılarımızla Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz." dedi.
Prof. Dr. Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 15 Temmuz darbe girişiminin bir tür sosyal, politik kıyamet olduğunu, Türkiye'nin acil servise girdiğini ve bütün Türkiye'nin de acil serviste olduğunu söyledi.
Bütün Türkiye'nin ölümü burnunun dibinde hissettiği yorumunu yapan Arslan, şöyle devam etti:
"Belirsizlik ve çaresizlik sırasında ateşimiz yükseldi, kalp ritmimiz tavan yaptı. Acilde komadaydık. Memleket komadaydı. Patolojik kafalardan oluşan bir darbeci zebaniler güruhu, Tayyip Erdoğan'ı 'öldüremeyerek' kaybetti, bunu yapabilselerdi Türkiye iç savaşa sürüklenecekti ve darbeye meşruiyet sağlayacak koşullar oluşacaktı. Yapamadılar ve kaybettiler."
"Ya hep ya hiç mantığı intiharla sonuçlandı"
Arslan, "15 Temmuz gecesi Fethullahçılar son kez kendilerini vurdu." diyerek, "Ya hep ya hiç mantığı intiharla sonuçlandı. Halk desteği olmayan darbe girişimlerinin halka ve memlekete saldırı olmak dışında hiçbir anlamının olamayacağını göremeyecek kadar gözleri dönmüştü. Basiret ve ferasetten yoksun, halk ve memleket düşmanı politik şerefsizler, şerefsizce kaybettiler." diye konuştu.
Sokaklara dökülen halkın ve basının darbe girişiminin durdurulmasında büyük rol oynadığı yorumunu yapan Arslan, birkaç istisnai olay dışında sokakların duruşunun asil olduğunu söyledi.
Arslan, insanların darbe girişimcisi askerlerin silahlarını aldığına değinerek, şunları ifade etti:
"Halk, aldıkları bu silahları darbecilere karşı kullanmamak gibi bir asalet de sergiledi. Muhteşem bir asalet ve duruş. Özel kuvvetler komutanlığında generali alnından vuran astsubayın 15-16 temmuz gecesinin, Türkiye'nin en uzun gecesinin sembolik kahramanı olduğunu düşünüyorum. Gözyaşlarımız ve acılarımızla Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz. Problemlerimizin Allah'ın memleketimize lütfu olduğuna inanıyorum."
Darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden Erol Olçak ve oğlu Abdullah gibi demokrasi şehitlerine Allah'tan rahmet dileyen Arslan, bütün Türkiye'ye baş sağlığı dilediğini sözlerine ekledi.