En Büyük Eleştirmenim Anneannemdi"
Ressam İlhami Atalay, "Benim en büyük eleştirmenim anneannemdi.
MUSA ALCAN - Ressam İlhami Atalay, "Benim en büyük eleştirmenim anneannemdi. Babam kızıyordu. Bütün yaptıklarımı yok edip yakıyordu. Çünkü mühendis olmamı istiyordu ama anneannem, dedem imam olduğu için, 'Hani benim torunum ne yapmış? Dedenin ezan okurken resmini yaptın mı?' diyerek bana konu veriyordu. Böylece onun verdiği konuları resim olarak işliyordum." dedi.
İnançları ve fikirlerinden dolayı sanat hayatında sürekli önünün kesildiğini belirten 1948 Artvin doğumlu Atalay, uzun yılların ardından ilk kez bir sergisini sanatseverlerle buluşturacak.
"İç Harp'ten Kuru Fasulye'ye" sergisinin hazırlıklarını yapan ressam Atalay AA muhabirine yaptığı açıklamada, sanat kabiliyetinin çocukluğunda keşfedildiğini ve ilk zamanlar çamurdan oyuncaklar yaptıklarını söyledi.
Atalay, ilk sanatsal denemelerini, "Sobaların üzerine tenekeler koyuluyordu. Onlar isleniyordu, biz de çiviyle kazıyarak üzerine resim yapıyorduk. Kalem nerede bulunacaktı? Bizim zamanımızda kağıt-kalem kutsaldı. Yani kalem ve kağıda dini bir hüviyet veriyorduk. Onlara çok büyük saygı gösteriyorduk. Saman kağıdı vardı. Sütlü kağıt dediğimiz beyaz kağıt sonradan çıktı." sözleriyle anlattı.
Ailesinde sanat yeteneğinin birçok kişide olduğunu kaydeden Atalay, şunları dile getirdi:
"Benim en büyük eleştirmenim anneannemdi. Babam kızıyordu. Bütün yaptıklarımı yok edip yakıyordu. Çünkü mühendis olmamı istiyordu ama anneannem, dedem imam olduğu için, 'Hani benim torunum ne yapmış? Dedenin ezan okurken resmini yaptın mı?' diyerek bana konu veriyordu. Böylece onun verdiği konuları resim olarak işliyordum."
"Resim bölümüne mimarlığı kazandım diyerek kayıt yaptırdım"
Atalay, sanatla uğraşmasını babasına bir türlü kabul ettiremediği için, 1968'de kazandığı İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne, "Mimarlığı kazandım" diyerek kayıt yaptırdığını anlattı.
Tabiat gözlemlerini hiç kesmediğini söyleyen Atalay, akademide Yunan heykellerinin gölgesinde bir eğitim verildiği ve Yunan mitolojisi üzerinden psikolojik baskı yapıldığı değerlendirmesinde bulundu.
Sanatçı, seri halinde sürekli desen çizme çalışmaları yaptığını vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Dışarıdan çalışmalarımı getirdiğimde herkes hayret ediyordu. Sürekli olarak memleketten, başka yerlerden, dağlardan, köylerden araştırma ve çizim yapıp, dosyalarca sunuyordum. Bizim öğretmenler, benim dosyalarımı alıp, özel okullarda ders veriyordu. Oradaki çocuklara, diğer hocalara benim desenlerimi örnek olarak gösteriyorlardı."
İyi dereceyle bitirdiği akademinin ardından sınavla Avrupa'da eğitim görmeye hak kazanan Atalay, Almanya'nın Düsseldorf şehrine, kavramsal sanatın öncülerinden Joseph Beuys'un atölyesine gittiğini aktardı.
Yunus Emre'den ilham aldı, Berlin Akademisine girdi
Atalay, yaklaşık bir hafta durduktan sonra Beuys'un yanından ayrılışını şöyle anlattı:
"Joseph Beuys'un atölyesine gittiğimde, nasıl çalışmalar yapıyor diye izliyorum. Böyle maketler hazırlıyorlar, terebentin döküyorlar, yakıyorlar. Meşalelerle sokaklarda dolaşıyorlar ve bütün bunlara sanat diyorlar. Dedim bununla memlekete ne yapıp götüreceğim? Yani ortada sanat diye bir şey yok. Yakıp yıkıyorlar, geziyorlar ve o sanat oluyor. Kavramsal sanat."
Sonrasında Berlin Akademisine başvurduğunu bildiren ressam, Yunus Emre'nin bir eserinden ilham alarak yaptığı çalışmasıyla sınavı kazandığını ve insanın içsel savaşını resmettiği o çalışmasının, akademinin girişinde 1,5 ay boyunca sergilendiğini dile getirdi.
Berlin'de duvar halıcılığı ve tekstil objeleri üzerine ihtisas yapan Atalay, Berlin'den aldığı asistanlık teklifine, "Milletim ve devletim beni burslu olarak burada parayla okuttu. Ben ihanet etmek istemiyorum" cevabını verdiğini belirtti.
Eşi ve çocuklarıyla Türkiye'ye döndüğü yıllarda, bursundan kaynaklı mecburi hizmet görevini yerine getirmesi gereken Atalay, ressamlığın haricinde, sürekli olarak istemediği görevlere atandığını söyledi.
"Bu akademinin çatısı altında Allah'a inananın yeri yoktur dediler"
Atalay, yurt dışında eğitim görmesine rağmen İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde yeniden imtihana alındığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Tablolarımdan sergi açmam gerekiyordu akademide. Bir kamyon dolusu resim götürdüm akademinin kapısına. Kapıdan içeriye sokmuyorlar. Bu tarihi resimlerle gençleri etkileyip akademinin düzenini bozacağımı düşünüyorlar. Ben sınava nasıl gireceğim o zaman? Böylece, kamyonetin üstündeki tablolarım 2-3 saat yağmurun altında ıslandı. Bir türlü içeriye sokmadılar. Öyle ya da böyle beni akademiye sokmadılar. Beni deli, ruh hastası diye Milli Eğitim Bakanlığına bildirdiler. Beni akademiden uzaklaştırdılar. Hocaya, 'Niçin böyle yapıyorsun?' diyorum. 'Azizim, bu akademinin çatısı altında Allah'a inananın yeri yoktur' diyor."
Sümerbank Halıcılık Enstitüsünde desinatörlük yapan ve uzun süre Türkiye'yi dolaşarak halı desenleri çıkaran Atalay, sakalları gerekçe gösterilerek işine son verildiğini vurguladı.
Atalay, İstanbul'da bir halı firmasında desinatörlük yaptığının ve bir yandan çizdiği resimleri de şantiyelerde muhafaza etmeye çalıştığının altını çizerek, Yahudi bir işadamının 22 yağlıboya tablosunu satın almasıyla ve 1984'te Gülhana semtinde beğendiği bir yeri, iki senelik kirasını peşin verip atölye olarak açtığını kaydetti.
"İç Harp'ten Kuru Fasulye'ye" sergisi 20 Şubat'ta açılacak
İlk zamanlar fazla tablo satışı yapamayan Atalay, özellikle turistlerin büyük ilgi göstermesi üzerine desen çalışmalarına yoğunlaşmasını, "Picasso'nun toplam 11 bin deseni var. Ben senede 11 bin desen çiziyordum." diyerek ifade etti.
Farklı tarzlarda birçok seri çalışmaya imza atan ve galerisini 31 yıl sonra kapatmak zorunda kalan sanatçı, çalışmalarına yazlığında devam etti.
Bu yıl içerisinde 3 farklı kitabı da sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanan Atalay, Nisan'ın ilk haftasında, konferans ve sergiden oluşan bir etkinliğin davetlisi olarak İran'a gidecek.
Sanatçının "İç Harp'ten Kuru Fasulye'ye" isimli sergisi, İsmail Erdoğan'ın küratörlüğünde, Taksim metro istasyonundaki Kültür AŞ Sanat Galerisinde 20 Şubat'ta açılacak.