Dünya Dediğin Karnaval Çadırı
Mustafa Kutlu belki toplum mühendisi değil ama sanatkarlara mahsus bir önseziyle taşra ile merkez arasında fark kalmadğını anlatıyor. Bir de öyküsünde, sanki Gezi Parkı'na götürüyor okuru.
Sanki Gezi Parkı’nda geziniyor insan, “Sıradışı Bir Ödül Töreni”ni okurken. Mustafa Kutlu’nun sanatkarlara has dahiyane önsezisi olsa gerek. Taksim’deki olaylardan sadece 1 ay kadar önce çıkmıştı kitap... Çevre duyarlılığından, bunun aynı zamanda kâr ve reyting getirici bir lansman oluşuna... Sadece kentlerin değil kasabaların da değişen sosyolojisine... Yerel olan her şeyin aynı zamanda küresel bir ağın içinde oluşuna... Dünyanın artık ne olsa gider düsturuyla tentesini açmış koca bir karnaval çadırı olduğu sonucuna... Yiyeni içeni, yatanı kalkanı, vuranı kıranı, kapitalisti anti kapitalistiyle herkes için en önemli şeyin, deklanşöre basıldığında “doğru fotoğrafı verebilme”ye dönüştüğü o büyük curcunayı resmediyor aslında kitabın anlattığı ödül töreni...
Huzursuz Bacak’tan bu yana
Mustafa Kutlu, “Huzursuz Bacak” adlı kitabından itibaren zaten sosyal gerçekçilik üzerinden yürüyen cümlelerini, ülke gerçekleri ve toplumsal ahvalin çarpıcı değişimleri üzerine odaklandırdı. Yoksulluk ve göç sorunlarını uzun hikaye diliyle yazdığı Rüzgarlı Pazar’ın hemen yanına eklemlenebilecek bir dil dünyası var son kitabın. Geçtiği kıyı kasabasına baktığınızdaysa “Cheif”in arka planında işlenen küçük kenti koklamak mümkün. Yine kasabaların hem samimi ama yeri geldiğinde insanı bunaltan daracık sözlü, daracık gözlü ev ve sokaklarıyla taşraya dair son anlatılar... Niçin son?
Çünkü Mustafa Kutlu belki toplum mühendisi değil ama sanatkarlara mahsus bir önseziyle, taşrayla merkezin arasında çok da farkın kalmadığını anlatıyor aslında. Hem de “Bu Böyledir”den itibaren...
Bu garip bir paradoksal gibi dursa da... Kitabın baş kahramanı Nezaket Albeni’nin yüksek tahsil görmeye gittiği Ankara ile bir öğretmen olarak döndüğü memleketinde insanların merakı da, performansı da, konuşmaları da, beklentileri de o kadar birbirine denk ki... Taşraya dair makus talihi, unutulmuşluğu, vazgeçilmişliği, can sıkıntısını, kısır döngüyü kırmaktan başka derdi olmayan Nezaket Albeni gibi kişiler... O kasabayı değiştirip büyük kente benzetmeye çalıştıkça, aynı zamanda modüler aritmetiği andıran bir aynılaştırma dayatmasına giriştiklerini farkındalar mı acaba?
Kafadanbacaklılar!
Ne yapıyor Nezaket? Kasabanın kör talihini değiştirmek için mahalli bez üretiminden turistik tanıtıma geçiyor. Kasabayı yurt içi ve dışında tanıtabilmek için sıra dışı bir ödül töreni düzenliyorlar. Kimler? Kafadanbacaklılar Derneği, kasaba Belediyesi ve Nezaket’in öğretmeni olduğu Kız Enstitüsü... Kitabın 108.sayfasından itibarense yüksek gerilimli bir tören koşuşmacasına dalıyoruz. Sanki Gezi Parkı’nda yaşadıklarımızı okuyorsunuz... Mustafa Kutlu’nun biz talebelerine, “önseziyi sanatkarlara mahsus bir hikmet” olarak anlatışlarını hatırladım kitabı okurken...
Allahtan her gecenin bir sabahı vardır, Allahtan her seher bir ezan sesiyle açar kollarını. Kitap, her şey eriyip giderken hiç batmayacak olana işaretle bitiyor. Ne demişti Hz.İbrahim: “Biz batıp gidenleri değil Kaim olanı severiz...”