Haberler
Ankara'da FETÖ operasyonu! 7'si aktif görevde 35 Emniyet mensubu için gözaltı kararı

Ankara'da operasyon! Çok sayıda emniyet mensubu için gözaltı kararı

Kayapınar Belediye Başkanı Cengiz Dündar gözaltında

Belediye başkanı terör soruşturmasında gözaltına alındı

50 ülkeden İsrail'i yıkacak bir hamle daha: Tasarı resmen kabul edildi

50 ülkenin "Evet" dediği İsrail karşıtı karara 4 liderden "ret" oyu

Kilisedeki yoga seansı Süryanileri küplere bindirdi

Türkiye'de çekilen fotoğraf Süryanileri küplere bindirdi

Bugün Edebiyata ve Kültüre Yatkınlık Biraz Aksadı"

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Gazeteci, yazar Gürbüz Azak, Türk sinemasının zayıf bir dönemden geçtiğini ifade ederek, "Bir, iki imzayı ancak alkışlayabiliriz. Dökülüyor sinemamız.

Gazeteci, yazar Gürbüz Azak, Türk sinemasının zayıf bir dönemden geçtiğini ifade ederek, "Bir, iki imzayı ancak alkışlayabiliriz. Dökülüyor sinemamız. Kendimize dönmemiz şart. Din alimlerimiz, sanatkarlarımız neden dizi, film olarak ele alınmaz? İnşallah bunları yapan biri çıkar, birilerinin kulağına gider." dedi.

Bu yıl "Hayatı Edebiyatla Kuşatmak" ana temasıyla ziyaretçilerini ağırlayan "37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı"nın etkinlikleri kapsamında Damla Yayınevi tarafından "Tu¨rkiye'de Tefrika Romancılık" başlıklı oturum düzenlendi.

Yönetimini Mehmet Nuri Yardım'ın üstlendiği, TÜYAP İstanbul Fuar Merkezi'nin Büyükada Salonu'nda gerçekleştirilen konuşmada, yazar ve senarist U¨stu¨n I·nanc¸ ile Gu¨rbu¨z Azak konuşmacı olarak yer aldı.

"Tefrikaların yerini bugün diziler aldı"

Üstün İnanç, tefrikaların Batı kaynaklı olduğunu, Osmanlı Devleti zamanında, Tanzimat dönemi sırasında yazılmaya başlandığını söyledi.

Cumhuriyet kuruluşunun ilk yıllarında tefrikaların popüler bir dönemde olduğuna işaret eden İnanç, "Tefrikaların maliyeti o dönem düşüktü. Tefrikalar içerisinde en çarpıcısı ise 1940'lı yıllarda Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'nun yazdığı 'Kara Davut'tu. Vakit gazetesinde yayınlanıyor ve o kadar ilgi görüyordu ki daha sonra gazete kalmıyor, yayınevinin kapısına bir gazeteyi alabilmek için millet üşüşüyordu." diye konuştu.

İnanç, tefrikanın bir dönem misyonu olduğunu ve en az 3 ay gazetede yayınlanmaya devam ettiğini belirterek, bugün tefrikaların yerini dizilerin aldığını belirtti.

"Bugün edebiyata ve kültüre yatkınlık biraz aksadı"

Tefrika romancılığı hakkında araştırmalar yapan gazeteci, yazar Gürbüz Azak ise 10'a yakın farklı gazetede çalıştığını aktararak, meslek hayatında tefrika konusunda bazı şaşkınlık içeren olaylara şahitli olduğunu söyledi.

Azak, tefrikaların yayınlandığı dönemde okurların gazeteyi sadece tefrika romanlar için satın aldığı bilgisini vererek, şunları anlattı:

"Benim kayınpederim de Çatalca'daydı. Bir gün gecikse gazetesi kıyameti koparırdı. Bu tefrika alışkanlığının bir de getirisi vardı. Ünlü romancılar yazdıkları kahramanlık, aşk romanlarını önce gazetelerde tefrika ettirirlerdi ve 200 gün süre gibi yayınlanır, piyasada tanınır sonra kitabı neşredilirdi. Tefrika konusunda daha sonra bir gelişme oldu. Gezi tefrikaları çıkmaya başladı. Yazar Esat Mahmut Karakurt, Rusya'ya gitmiş ve uzun uzadıya da orayı anlatmıştı. Sonra Hürriyet Gazetesi'nin yazarı Hikmet Feridun Es, Afrika ülkelerini dolaştı ve senelerce gazetede aktardı. Sonra İngiltere, Londra ve Hollywood olarak yazılar devam etti. Ben de ilk kez Hollywood'u Hikmet Es'in tefrikalarından öğrenmiştim."

Kore Savaşı sırasında da tefrikalarda kahramanlık hikayelerinin yer aldığına dikkati çeken Azak, "Şimdilerde roman tefrikaları pek neşredilmiyor gazetelerde. Sanıyorum dedikodu, spor ve siyasi çekişmeler ön plana çıktığı için. Edebiyata, kültüre yatkınlık biraz aksadı gibi geliyor." yorumunda bulundu.

Azak, bugün tefrikaların yerini alan dizilerin fotokopi gibi birbirinin aynısı olduğu değerlendirmesinde bulunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dizilerin öncelikle Anadolu'nun bitmez, tükenmez bir hazine olduğunu çözmeleri lazım. Böyle vurdulu, kırdılı, hasetli, kaçmalı, kovalamalı kolay diziler yerine defalarca seyredilebilecek, klasik musiki gibi her seferinde zevk alınabilenecek, biyografik diziler yapmak lazım. Söz gelimi mesela ressam İbrahim Çallı'nın, hayatı bir sinematografiktir. Dünya çapında bir dizi olabilir. Ege'de Kurtuluş Savaşı sırasında efelerin yanında kahraman hanım efeler de vardır. Bunların da filmini yapmak lazım. Cazibeleri vardır bu hikayelerin seyirci mutlaka bulur. Yeter ki sağlam bir rejisör, aklı başında bir senarist olsun."

Konuşmasında Türk sinemasına da değinen Gürbüz Azak, "Türkiye'nin en büyük gelmiş, geçmiş rejisörü Metin Erksan'dır. Avrupa'da bile şanımızı duyuran büyük bir adamdır. Benim yakın dostumdu. Şu an Türk sineması çok zayıf. Bir, iki imzayı ancak alkışlayabiliriz. Dökülüyor sinemamız. Kendimize dönmemiz şart. Din alimlerimiz, sanatkarlarımız neden dizi, film olarak ele alınmaz? İnşallah bunları yapan biri çıkar, birilerinin kulağına gider." temennisinde bulundu.

Kaynak: AA / Kültür Sanat
title