Anadolu'nun Benzi Zulümlerle Sarardı!
Gazeteci Ahmet Tezcan'ın çok beğenilen Kafirun romanının devamı niteliğindeki 'Sarı', raflardaki yerini aldı.
-Yakın tarihi çoğunlukla belli bir bakış açısının kaleminden okuduk. Sol hareketin yüceltildiği, milliyetçi ve muhafazakarların ise ‘kötü’ olarak tanımlandığı ve kodlandığı romanlar yazıldı, filmler çekildi. Kafirun ve devamı olan Sarı da yakın tarihi anlatıyor. Siz nasıl bir yerde durmayı seçtiniz?
Bizden bir bakış açısı yansıtılsın, diye yazmadım. Çünkü “biz”, “bunlar”, “onlar” gibi ayrıştırıcı kavramlara karşı oldum hep. Bu, Anadolu’nun tam ortasından Kırşehir, Kırıkkale ağzıyla, “Anadolu’nun göbeenden” yazılmış bir romandır. Anadolu’dan Bozkır’ın ortasından ve oradaki insanların bakışını, duygularını yansıtan bir roman olmasının şu açıdan önemi vardı, şunu göstermeye çalıştım; sistemin zulmü bu ülkede sadece belli bölgelere değil bütün bölgelere işlemiştir. Hatta çok daha ağır bedeller ödemiştir orta Anadolu. Bugün dahi Anadolu’nun neredeyse en fakir, en ihmal edilmiş bölgesidir orta Anadolu. İstedim ki bugüne kadar sesi çıkmamış o insanların da sesleri duyurulabilsin ve sistemin kendine ait olmayan renk ve dokulara karşı her alanda zulmünü tatbik ettiği ortaya konulsun.
Adam’dan Adem’e geçiş
-Yakın tarihle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan fotoğraf tek taraflı değil mi?
Tabii görmemişler. Yani şimdi sol kesimden olanlar sadece kendileri ile ilgili birtakım şeyleri vurgulamışlar. Karşı taraf saydıkları insanları yok saymışlar. Ademe mahkum etmişler. Sarı’da üç bölüm var. Birinci bölümün adı, “Adem” yani yok saymak. Rejimi temsil eden bir kaymakamın, 19 Mayıs’ta bütün okulların bayramını kutlarken İmam hatip okulunu atlayıp geçmesi, onları yok sayması o çocuklar üzerinde duygusal bir infiale sebep olur. İkinci bölüm, “Âdem” bölümü, yani “Adam” bölümü. İnsanlar ancak birbirlerini tanıyarak, birbirlerini kabullenerek, insan olurlar. Adem’den Âdem’e erişirler. Bunu vurgulamak için de orada her insana, her fikre, inanca nasıl saygı gösterilmesi gerektiğini anlatan gönül erleri var.
Problem sistemin kendisi
-Kaymakam, askerin işaretiyle o çocukları görmezden geliyor. Peki o dönem bunları yaşayan çocuklar, bugünleri hayal ediyorlar mıydı o dönemlerde?
O çocuklardan biri olarak sadece umut edebiliyorduk. Şimdi orada çocukların tepkisi var. O tepkilerden bir tanesi çok önemli. “Niye bizi atladı geçti? Niye bizim bayramımızı kutlamıyor? Biz gâvur muyuz?” diyor. Anlayamıyor. Anlayabilmesine imkân yok. Ancak ülkesine saldıran bir yabancı düşmana tatbik edilecek bir şey bu.
-Bu romanda bizi birleştiren ve ayrıştıran unsurlar var.
Tabii. Bugüne kadar hep sorun gösterildi. Problem denildi, bağırıldı, çağırıldı. Ama bunun karşılığı ne? Bunun çözümü ne? Ortada bir zehir varsa bunun panzehiri ne? Bunu da göstermek lazım.
-İyi olan çoğaltılmadığı için hep kötülük çoğaltılıyor.
Bunun üzerinden yaygara yapılarak birtakım ticari, yani aynî, nakdî ve itibarî rant devşirmeleri söz konusu oluyor. Nerede ses fazla çıkıyorsa, bilin ki onun arkasında rant hesapları vardır. Bu tür hesabı olmayanın sesi o kadar çıkmaz ve yok gibi farz edilir. Ama bu insanlar var ve bu acıları çektiler. Hâlâ da çekiyorlar. Ve temel problem sistemin kendisi. Tek renk dışındaki bütün renkleri yok sayan, tek ırk dışındaki bütün ırkları yok sayan, tek ideoloji dışındaki bütün ideolojileri yok sayan ve tek inanç dışındaki bütün inançları yok sayan mevcut sistem hâlâ devam ediyor. Sistemi tamamen değiştirip, insanı öne çıkartan, yeni bir sistem oluşturmazsanız, bu sistem sizi kendine dönüştürür.
-Üçlemenin sonuncusu ne zaman gelecek?
Seneye bu zamanlar inşallah.