Açık Düğmelere Basarak, Yurtdışındaki Medyayı Manipüle Edebilirsiniz"
Sanatçı Kutluğ Ataman'ın "Sakıp Sabancı'nın Portresi" adlı eseri 13 Haziran'da Londra'nın önemli sanat merkezlerinden Royal Academy of Arts'ta sergilenmeye başlayacak.
Sanatçı Kutluğ Ataman'ın "Sakıp Sabancı'nın Portresi" adlı eseri 13 Haziran'da Londra'nın önemli sanat merkezlerinden Royal Academy of Arts'ta sergilenmeye başlayacak.
10 bin ekrandan meydana gelen esere ilişkin, AA muhabirine açıklamada bulunan Ataman, Sabancı'yla yolu kesişen binlerce kişinin portre fotoğrafından meydana gelen eserin iki yıllık bir çalışmanın sonunda tamamlandığını söyledi.
Ataman, eserin asıl sahibinin Sabancı ailesi olduğunu ve ailenin kendisinden bu eseri istediğini kaydederek, "Bu portre ilk Sabancı Müzesi'nde sergilendi. Daha sonra Venedik Bienalinde gösterildi. Şimdi de Yaz Sergisi 2016 kapsamında Royal Academy of Arts'ta gösterilecek." dedi.
Bir film ya da bir sergi hazırlamanın dışarıdan görüldüğü gibi kolay bir iş olmadığını dile getiren Ataman, şu bilgileri verdi:
"Birçok dalı var. Teknik, finansal açıdan çok zorlukları var. Bunlar çok anlaşılmıyor çünkü sergi deyince insanların aklına hala 'resim' geliyor. Ben de çok isterdim resmimi koltuğumun altına alıp bir ülkeye gidebilmeyi ve duvara hemen asıp gösterebilmeyi ama böyle değil. Özellikle video alanında, teknolojiyle çalışıyorsanız çok daha zor. Sakıp Sabancı portresi yaklaşık 10 bin ekrandan oluşuyor ve her birinin arkasında kendisine has bilgisayarla kontrol edilen oynatıcı sistemler var. Bunlar hazır aldığımız şeyler değil. Bunları biz ürettik. Yani Türkiye'de biz, dünyada eşi olmayan elektronik bir aygıt ürettik. Eserin en başından, tasarlanması, araştırması, geliştirmesi, hayata geçirilmesi ve sergilenebilir bir sanat eseri haline gelmesi tüm bunların hepsi Türkiye'de yapıldı. Bunların ülkeler arası yola çıkması, nakliyesi gerekiyor. Sigortalanması, korunması gerekiyor. Örneğin Venedik nemli bir yer. Venedik bienali de limanda yapılıyor. Bienal sırasında birçok ekranın bozulduğu ortaya çıktı. Bunlar tekrar üretildi. Tamirleri yapıldı ve eser Londra'ya hazırlandı. Bütün bunların hepsi büyük iş kalemleri."
" Türkiye'de oldukça romantik bir sanat anlayışı var"
Kutluğ Ataman, Türkiye'de oldukça romantik bir sanat anlayışı olduğunu dile getirerek, "Aslında bu biraz da sanat tarihinin çok fazla geriye gitmemesinden kaynaklanan bir durum. Buna eleştirel de bakarsınız, eleştirmeden de bakarsınız. Yurtdışında sanat, ilk başta kilisenin, sonra aristokrasinin ve daha sonra da burjuva devrimleriyle beraber burjuvazinin himayesinde yapılabildi. Türkiye'de ise gerçek manada bir burjuvazi olmadığı için, Osmanlı'dan gelen ve geleneksel süsleme sanatları gibi sanatlar, 'sanat'. Çünkü resim, tiyatro, müzik, bunlar hep Avrupalılaşma süreci içinde denenmiş fakat oturmuş sistemler değiller." diye konuştu.
Cumhuriyetle beraber, sanatın devlet sponsorluğunda yapılmaya başladığına da dikkati çeken Ataman, şunları kaydetti:
" Türkiye'nin gerçek manada bir burjuvazisi olmadığı için devlet bu işi üstlendi, 'biz de Avrupalı olmalıyız' diye. Bir taraftan vatandaşlarını, kılık kıyafet yasaları, harf devrimi gibi tepeden aşağı, Avrupalı olacaksınız diye zorlarken bir taraftan da 'Sen opera sanatçısı olacaksın. Sen harika çocuksun. Sen harika şiirler yazacaksın. Sen milli piyanistimiz olacaksın' diye insanlara görevler de verildi. Bu bizim, beğenin veya beğenmeyin, aslında kısmi olarak başarıya da ulaşmış modernleşme maceramızın bir parçası. Bu şekilde yapıldı. Daha yavaş yavaş Türkiye'de burjuvazi, yani zenginler sanata el atmaya başladı ve bunu bir şekilde görev bilinci içinde değil de yatırım olarak yapıyorlar aslında."
Sanatçı Ataman, Royal Academy of Arts'taki serginin 1769'dan beri her yıl düzenli olarak yapıldığına vurgu yaparak, "Neredeyse 250 yıl. Venedik Bienaline bakıyorsunuz, dünyanın en eski sanat bienali. Kendi ülkenizi bununla karşılaştırmaya kalktığınız vakit, birazcık haksızlık etmiş olursunuz aslında. Bu devletin tepeden aşağı rol vererek, reçetelendirdiği kültür ve sanatın, Türkiye'de aslında gerçek manada bununla ilgilenen bir burjuvazi olmadığı için, finansmanı bankalar tarafından yapıldı. Bu bankalar da özel değil, kamu bankalarıydı. Banka sanat galerileri buradan gelir. Her bankanın bir sanat galerisi vardı eskiden." ifadelerini kullandı.
"Özüne baktığınızda sanat tabii ki sipariş edilebilir"
Sanat eserlerinin sipariş edilmesi konusuna da değinen Ataman, "Sanat sipariş edilemez" gibi görüşlerin son derece komik olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti:
"Ben 17 yaşında yurtdışına gidip hayatımın daha büyük kısmını yurtdışında yaşamış bir insan olarak bunu söyleyebiliyorum. Şanslıymışım çünkü belki ben de onlar gibi olabilirdim. Bu hem komik hem de ikiyüzlü bir tavır. Zaten galerilerde sanat satılıyor ve o satışlar sizi finanse ediyor. Esasen insanların zevkine ya da akıllarına hitap ettiğiniz için eserleriniz satın alınıyor. Bu da bir nevi siparişe giriyor. Bir nevi. Sanat tabii ki sipariş edilebilir."
Kutluğ Ataman, geçmişte kiliselerin, sanat eserinin nasıl yapılacağını sanatçıya dikte ettiğini söyleyerek, "Rönesanstaki önemli, bugün ezbere söyledikleri sanatçıların başı kiliseyle çok büyük derde girdi ya ideolojik ya da dini nedenlerle. Sonunda Papa ne dediyse, Leonardo da Vinci onun dediği gibi resmetmek zorunda kaldı. Bugün böyle olmak zorunda değil ve iyi ki öyle bir sistem yok ama özüne baktığınızda sanat, sipariş edilebilir. Burjuva terbiyesi içinde, burjuvazi ya da bir kurum sizden bazı konularda eser yapmanızı isteyebilir. Siz de 'evet' ya da 'hayır' dersiniz. Tabii ki bugünün terbiyesi içinde içeriğine hiçbir zaman karışamazlar. Çünkü artık insanlık gelişti. Fikir, vicdan ve konuşma hürriyeti diye bir şey var." değerlendirmesini yaptı.
"Yurtdışındaki medyaya oynamadım"
Özellikle Avrupa ve İngiliz medyasında sıklıkla adından söz edilen sanatçı, bu konuda özellikle yaptığı bir şey olmadığının altını çizerek, şöyle konuştu:
"Benim bir formülüm yok. Bilerek yaptığım bir şey değil bu. Aslında yurtdışındaki medyaya oynamak diye bir şey var tabii ki. Ama bunu da yapmadım. Bazı çok açık düğmelere basarak, yurtdışındaki medyayı manipüle edebilirsiniz. Muhalif sanatçı, şu veya bu sanatçı, gibi. Bunlar 1980'lerde, 1990'larda çok yapılan şeylerdi. Bugün de bir derece daha sofistike yöntemlerle yapılıyor. Bu beni hiçbir zaman açıkçası ilgilendirmedi. Yurtdışında tanınırım veya tanınmam, nerede tanınırım, diye bir şey hiçbir zaman benim için önemli olmadı."
Sanatçı Ataman, yurtiçinin de yurtdışı kadar önemli olduğunu sözlerine ekleyerek, "Sadece Türkiye içerisinde tanınan çok değerli sanatçılar, edebiyatçılar, düşünürler olabilir. Yurtdışında tanınıyor olmaları onları daha değerli kılmaz esasen. Önemli olan onların yarattığı sanat eserlerinin İngiltere, Fransa ya da Türkiye'de Erzincan'daki bir vatandaşla kurmuş olduğu ilişkinin değeri." dedi.
Yurtdışında tanınmayı daha fazla seyirciye ulaşmak açısından düşündüğünde, kendimi iyi hissettiğini söyleyen Ataman, "Çünkü ne kadar fazla insana hitap edebilirsem benim için bir sanatçı olarak o kadar tatmin edici bir şey bu. Ama bunun pusulası çok fazla önemli değil benim için. Anadolu'nun tamamına hitap etsem 70 milyonun üzerinde insana hitap ediyorum demek olur. Bu da güzel bir şey. O yüzden açıkçası benim için insan sayısı önemli. Yoksa hangi ülkeden oldukları o kadar önemli değil. Eskiden tabii kariyerimin başında böyle şeylere ben de dikkat ediyordum ama daha sonra Avrupa'yı ve yurtdışını tanıdıktan sonra artık bu, benim için o kadar fazla önemli bir şey değil." ifadelerini kullandı.
Bu yıl 248. kez gerçekleştirilecek olan ve koordinatörlüğünü Richard Wilson'ın üstlendiği Yaz Sergisi 2016, sanatçılar için eserlerini uluslarası arenada sergileme ve sanatseverlerle buluşturma olanağı sunuyor.
Bugün özel davetlilere açılan sergi, vatandaşların ziyaretine 13 Haziran'da açılacak.
Sergi, 21 Ağustos'a kadar görülebilecek.