8. İstanbul Edebiyat Festivali"
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen 8. İstanbul Edebiyat Festivali'nde "Darbeler ve Sanat" paneli düzenlendi.
Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından düzenlenen 8. İstanbul Edebiyat Festivali'nde "Darbeler ve Sanat" paneli düzenlendi.
Sultanahmet Kızlarağası Medresesi'nde gerçekleşen panelin moderatörlüğünü üstlenen İsmail Erdoğan, 15 Temmuz'da bir işgal ve darbe girişimi yapıldığını belirterek, "Bu işgal girişiminde sanat camiasının, kendine sanatçı denilen insanların ya da sanat adına yazıp çizenlerin, darbe karşısında tutumları oldu. Bazıları çekimser kaldı. Bazıları meydanları doldurdu. Bazıları kalemşörlüğünü konuşturdu. Yanında yer alan da karşısında olan da oldu." diye konuştu.
Erdoğan, bugün kısa da olsa darbeler karşısında sanatın misyonunun ne olması gerektiğine, sanatın nerede durması gerektiğine ve aslında sanatın ne olduğuna değinmeye çalışacaklarını söyledi.
Panelde "Sanat silahtan üstündür" konu başlığını ele alan gazeteci-yazar Leyla İpekçi, "Sanat silahtan üstündür. Olabilir, doğrudur. Kimisi kalemini silah olarak kullanır ve yeterli olur. Bazen de silah sanattan üstündür. Nasıl bir silah sanattan üstün olabilir? Elbette nefret, saldırganlık ve tahakküm içermeyen, direniş için ele alınan silah, her şeyden üstün hale gelebilir. Cihattır nihayetinde." ifadelerini kullandı.
İpekçi, 15 Temmuz'da yaşanan darbe girişimine de işaret ederek, şunları kaydetti:
"Aradan 4 küsur ay geçti. Her seferinde hissiyatım şu yönde oluyor; aradan 4 asır da geçebilir. Yaşadığımız şey sanatla ifade edilemeyecek bir sıcak geceydi. Sanatta karşılığı ne kadar olur? Hiç emin değilim açıkçası. Çünkü vatan için canını feda eden o silahsız kişiler, hakka karışmıştır. Övgüler artık onların şahsına değil, onların manasına gider. Sanatın ötesine de bu mana geçer aslında. Bizzat diri kalır bu mana ve hiçbir ifadeye de sığmaz. 15 Temmuz gecesi canını feda edenler, aslında bizzat eylemleriyle sanatın çok ötesine geçti."
Darbe girişimi gecesi yaşananlardan darmadağın olduğunu anlatan İpekçi, "Vatanı için canını feda edenlerin, aslında mürid mürşid ilişkisini gerçekleştirdiklerini gördüm. Bir nefis eğitimi almadan, sadece severek, aşk ile kendi canlarından vazgeçmiş olduklarını gördüm." dedi.
İpekçi, evlerinde oturup çayını içen insanların, evden çıkıp bir saat sonra şehit olacağını bilmediğini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Biz burada inzivaya çekilelim, şatomuza kapanalım ve oturalım, yazalım gibi bir hayat yaşamıyoruz. 15 Temmuz'dan sonra hiçbirimizin böyle bir hayata meyletme lüksü olmadığını düşünüyorum açıkçası. Bizim de bu vatana borcumuz, eğer şehit olmadıysak ve şu anda yaşıyorsak, gerçekten canlı söz olmaktan geçiyor. Bize emanet bırakılan neyse, kelimelerse naçizane benim için bu mesela, bunu canlı tutmak gerektiğini düşünüyorum."
"15 Temmuz şehitleri olmasa, bugün farklı bir Türkiye'ye uyanacaktık"
Gazeteci Bedir Acar da sanatçıların darbe karşısındaki tutumunu değerlendirerek, 15 Temmuz şehitleri olmasa, bugün farklı bir Türkiye'nin olacağını dile getirdi.
Sanatın, Türkiye'nin batılılaşma serüveninde her zaman ideolojik bir çarpışma alanı olarak ortaya çıktığını ifade eden Acar, "Bunu çok uzağa gitmeden, yakın zamanda sizler de gözlemlediniz. Gezi'de ve 15 Temmuz'da da karşımıza çıktı. Türkiye'de sanat camiasının büyük çoğunluğunun 15 Temmuz'a bakışı, aslında batı dünyasının bakışından hiç de farklı değildi, doğrusunu isterseniz." değerlendirmesinde bulundu.
Acar, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'in Türkiye ziyaretinde yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunarak, şöyle devam etti:
"ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, çok arsızca bir söz sarf etti. 'Bunu biz bir bilgisayar oyunu zannettik' dedi. Bu hakaret etmek gibi bir şeydi. Türkiye'deki sanatçılar da aslında bundan çok farklı bakmadılar 15 Temmuz darbe girişimine. Onlar da 'Bu bir tiyatroydu' dediler maalesef. Memleketini seven, yerli ve milli hislerle dolu sanatçılarımızı tabii ki bir kenara koyarak konuşuyor ve söylüyorum. Gezi'de kendini ön safa attılar ama sıra 15 Temmuz'a geldiği zaman neredeyse evlerinden çıkmaktan bile imtina ettiler. Demokrasi nöbetlerinde, halk meydanları doldurduğunda neredeyse onları küçümser bir pozisyonda oldular."
Sanat, batılı bir hayat tarzını sunduğu için sanat çevrelerinin de buna uygun kesimlerden oluştuğunu belirten Acar, "Kemalistler veya sol sanatçıların karşı durduğu bir şey, emperyalizmdir. Emperyalizme karşı olduklarını söylerler ama nasıl bir karşı duruşsa, yerli ve milli olan her ne varsa her şeye savaş açarak bugünlere geldiler. Emperyalizme karşı duruş bu olmamalı diye düşünüyorum. Peki biz yerli ve milli düşünceyi takip eden insanlar, sanatçılar, iş adamları, sermaye çevreleri ne yaptık diye bakıyorum. Yazılı edebiyatta, sanatta, şiirde yerli ve milli düşüncenin izlerini gördük ama ne yazık ki sinemada, görsel alanda, tiyatroda, sahne sanatlarında ve plastik sanatlarda fazla o alana bulaşmak istemedik. Yakın zamana kadar 'Sinema günah mı, değil mi? Sinemada kadın kullanılır mı?' konularını tartışırken tabii ki atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmiş oldu". ifadelerini kullandı.
"15 Temmuz'da canı yananlardan birisi de benim"
"Darbeye sanatla direnmek" konusunu ele alan İlhami Atmaca ise "Dinlerken işittiklerim, içimde bir şeyleri kanattı. Var olan yaraları sızlattı. Darbe, ihtilal, balans ayarı, terör, muhtıralar... Bütün bunların toplamında geriye bir şey kalmıyor ya da ortada bir şey var da o var olan şeye karşı bir dümen çekiliyor. Dümen çekenler, bunu değişik şekillerde ifade edebilir. Öyle hale gelmişti ki bir zamanlar balans ayarı çekenler, tanklarla caddelere çıkma cüreti gösterirken, işin suyunu öyle çıkardılar ki zahmet bile etmeyip e- muhtıralara kadar vardırdılar işi. Yani buna muhatap kalınmak bile başlı başına bir hakaret. Bu memleketin bir çocuğu olarak, olan bitenden fena halde rahatsız oluyorum." diye konuştu.
Atmaca, 15 Temmuz'da canı yananlardan birinin kendisi olduğunu söyleyerek, "1980 döneminde de canı yananlardan birisiydim. Bireysel başıma gelen şeyleri anlatmıyorum. Daha beterlerini yaşayan kardeşlerim olduğu için hicap duyuyorum. Ölen kardeşlerimin, yaralananlar, başlarına gelenler yüzünden bir meslek edinemeyip yok olanlar, hak ettikleri dünyayı yaşayamayanlar, o günlerde yaşadıkları işkenceyi, zulmü ve psikolojik baskıyı, hayatları boyunca içlerinden çıkaramayarak, sersefil bir hayat yaşadılar." diye konuştu.
Festival, 26 Kasım'da yapılacak törenin ardından sona erecek.