8. Edebiyat Mevsimi"
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı ile Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nin ortaklaşa düzenlediği "8. Edebiyat Mevsimi" kapsamında, "Darbeler ve Edebiyat" konulu panel gerçekleştirildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Daire Başkanlığı ile Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nin ortaklaşa düzenlediği "8. Edebiyat Mevsimi" kapsamında, "Darbeler ve Edebiyat" konulu panel gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü TYB İstanbul Şubesi Başkanı Mahmut Bıyıklı'nın üstlendiği panel, Sultanahmet'teki Kızlarağası Medresesi'nde bulunan TYB İstanbul Şubesi'nde yapıldı.
Yazar Prof. Dr. İskender Pala "Darbeler ve Sanat" başlığıyla yaptığı konuşmada, Ocak ayında yeni bir romanının yayımlanacağını ve romanın 12 Eylül dönemini ele alacağını söyledi.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından konuyla alakalı bir tiyatro eseri kaleme aldığını belirten Pala, yara sıcakken hissedilenleri kaydetmenin daha sahici olduğunu dile getirdi.
Pala, yaşıtlarının darbeye yabancı olmadığını vurgulayarak, şunları söyledi:
"Bütün darbeler bizi çok derinlerden yaraladı. Eğer 15 Temmuz başarılı olsaydı tanıdık sahneler yine başımıza gelecekti. Darbe ve sanat ilk bakışta birbirini reddediyormuş gibi dursa da aslında zengin bir sanat potansiyeli de taşımaktadır. Toplumun dayatmalar karşısında savruluşu, ortak veya bireysel fikirlerin iç hesaplaşmaları ve benzeri her türden sanat eseri için önemli konulardır. Darbeyi ve darbe çevresinde yaşananları bir sanat eserine dönüştürmekse hiç kolay değildir."
"Darbeleri, insana odaklanarak anlatmak gerekiyor"
Darbe dönemlerinin, özgürlüklerin çalınmasıyla başladığına dikkati çeken Pala, "Bir sanatçının eserini üretmesi için, tarihin normal akışına göre pek çok kasıt, kısıt ve zorunluluk gelivermiştir. Buna rağmen edebiyat başta olmak üzere, sinema, tiyatro, resim, fotoğraf, müzik ve heykel gibi sanat alanlarında pek çok sanatçı, darbe tecrübelerinin acıtıcı gerçeklerini eserleriyle topluma yansıtma denemesine kalkıştı." diye konuştu.
"Edebiyatın Darbelere Tanıklığı" başlığıyla konuşma yapan, şair ve yazar Beşir Ayvazoğlu da Türkiye'nin sürekli gerilimli zamanlardan geçtiğini, insanların hep bir mücadelenin içinde olduğunu vurguladı.
Darbelerden etkilenen insanların ruh halini anlatan edebi eserlerin azlığına değinen Ayvazoğlu, "Darbeleri, darbelerin gelişimi ve sonuçlarını, insana odaklanarak anlatmak gerekiyor. Muhafazakar yazarlardan hemen hemen hiç kimse 27 Mayıs darbesini yazmamış. Darbeyi alkışlayan ve olumlayan yazarların eserleri var daha çok. Milli iradeye silah gücüyle müdahale edilmesine bir aydın haysiyetiyle karşı durmak bu insanların görevidir." ifadelerini kullandı.
Darbeleri konu edinen birçok şiir yazıldığını hatırlayan Ayvazoğlu, "Roman yazmak, zora talip olmaktır. Genelde sol bakıştan çıkan eserler görüyoruz. Daha fazla etkilenmesine rağmen sağ kesim bu konuda yetersiz kaldı. Sadece 15 temmuz değil, geriye dönük diğer darbelerin de kitapları yazılabilir." dedi.
"Cümlelerimiz sıradanlaşıyor"
TYB Onursal Başkanı Mehmed Doğan ise "Dile Vurulan Darbeler" başlıklı konuşmasında, birçok darbeye şahit olduğunu, 15 Temmuz'un ise diğer darbelere göre daha kötü olarak nitelendirilebileceğini aktardı.
Türkçe'nin 20. yüzyıla geçişinde sıkıntı olmadığının altını çizen Doğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Osmanlı'nın son dönemlerinde, batıdan gelen kelimelerin de etkisiyle dil kendi içinde gelişiyor. Arapça ve Farsça, tedrisatın doğal bir parçası zaten. Edebiyatımızın zengin olması için dilimizin de zengin olması lazım ama dilimizi sonradan bilinçli olarak bozmaya başladılar. Kullanılan kelime sayısı gittikçe azaldı. Dil bu haliyle, herhangi bir konuyu derinlemesine anlatmanın imkanını ortadan kaldırıyor. Cümlelerimiz sıradanlaşıyor. Geçmiş ve bugünkü örnekleri bir araya getirdiğinizde dildeki küçülmeyi görebiliyoruz."