Haberler

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'dan Haberler.com'a çok özel açıklamalar

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Yargıtay binasında Haberler.com Genel Yayın Yönetmeni Bedia Teymur'u misafir eden Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, yeni anayasa tartışmaları da dahil olmak üzere birçok konuyla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.

Yeni anayasa tartışmalarının alevlendiği şu günlerde Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Haberler.com Genel Yayın Yönetmeni Bedia Teymur'a birbirinden önemli açıklamalarda bulundu. Yargıtay binasında ilk kez böyle bir röportaj verdiklerini ifade eden Akarca, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini ifade etti.

Sık yapılan kanun değişikliklerinin toplumda bir kafa karışıklığına ve kargaşaya yol açtığını vurgulayan Mehmet Akarca, "Toplumun ihtiyaçları iyi tespit edilmeli, iyi analizlere tabi tutulmalı ve kanunların nasıl yapılacağı bir esasa bağlanmalı. Yoksa her değişiklikte, her ihtiyaçta toplumun gerçekten de ihtiyaçlarını tam karşılayamayan kanunlarla karşılaşabiliyoruz. Ben Türkiye'de bir yasa enflasyonu olduğunu düşünüyorum. Bu yasa enflasyonunun önlenmesi gerekiyor. Toplumun ihtiyaçlarını ve toplumun düzenini sadece yasa çıkararak gideremeyiz" dedi.

"SİVİL ANAYASADAN KASTIMIZ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ ESAS ALMASI"

Teymur: Sayın Cumhurbaşkanımızın "Hayalimdir" dediği sivil anayasa bugünlerde çok gündemde ve siz de 1 Eylül'de ki yeni adli yıl açılışında bu konuya değindiniz. Öncelikle nasıl bir anayasa? Biraz çerçevesini çizdiniz sanki o konuşmanızda, bunu bir kere daha sizden dinleyebilir miyiz?

Akarca: Hoş geldiniz Yargıtay'a... Bu binada ilk kez bir televizyon kaydı ile yayın yapıyoruz. 1 Eylül 2023 tarihinde adli yıl açılışında yaptığım konuşmada değindiğim gibi, öncelikle Türkiye'deki iktidar ve muhalefet mensupları ile toplumun büyük bir beklentisinin yeni bir anayasa olduğunu gözlemliyoruz. Biz de Yargıtay olarak hukuk kurumları olarak yeni bir anayasaya yapılmasını desteklediğimizi ifade ettik. Elbette önce sivil bir anayasa olmalı. Sivil anayasa derken, bu sadece sivillerin yaptığı bir anayasa olarak anlaşılmamalı. Sivil anayasadan kastımız, temel hak ve özgürlükleri esas alan, insanı merkeze alan ve bu anlamda özgürlükçü, insan haklarını koruyan, temel hak ve özgürlükleri koruyan bir anlayışla anayasa düzenlenmelidir. Yoksa, sivillerin yaptığı anayasa da çok kötü bir anayasa olabilir. Sivilden kastımız bu, insanı merkeze alan temel hak ve özgürlükleri önceleyen bireylerin ve toplumun devlet karşısındaki hak ve yetkilerini, özgürlüklerini düzenleyen bir anayasa olmalı. Bu anlamda sivil anayasa diyoruz. Elbette, anayasaların yapım şekilleri vardır. Bizde de 1876'dan itibaren 1921,1961,1982 Anayasası ile gündeme gelen ve arada yine anayasa çalışmaları ile değişikliklere uğradı. Bu anlamda yeni bir anayasanın yapılmasını demokrasi açısından, insan hakları açısından, toplumun refahı, özgürlüğü ve gelişimi açısından bu çağda artık toplumun ihtiyaçlarını karşılayan yeni bir anlayışla yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

"BÜTÜN KURUMLARIN ANAYASA'DA YER ALMASINA GEREK YOK"

Teymur: Siz konuşmanızda 'Devlet teşkilatıyla ilgili hususların anayasada çok fazla yer alması bireyselliği biraz arka plana itiyor' demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?

Akarca: Anayasa'da tabi ki devletin temel kurumları yer almalı ama çok ayrıntılara girilmesine gerek yok. Bütün kurumların da Anayasa'da yer almasına gerek yok. Devletin belli başlı kurumları, yani elbette ki anayasal kurumlar bütün dünyada vardır. Bunlar yer almalı ama bunun çalışma şekillerinin ayrıntılarının yönetmeliklerde bile yer almaması veya yer alması gerekirken bunun Anayasa'da yer alması Anayasa'nın esnekliğini, çalışma sistemini ve Anayasa'nın uygulanabilirliğini zayıflatır. Onun için devletin karşısında bireyin öncelikli merkeze alınması gerekmektedir.

"TÜRKİYE'DE BİR YASA ENFLASYONU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM"

Teymur: Bireysel özgürlükleri tekrar savunduğunuzu dile getiriyorsunuz. Bu çok çok önemli bir konud. Tabi burada bir de şöyle bir cümleniz var sizin, kural koymanın kuralı olmalıdır diyorsunuz. Burada bir aksaklık gözlemlediniz de mi bu cümleyi kullandınız?

Akarca: Şimdi, Türkiye de çok dinamik bir ülke, nüfusuyla, gelişmeleriyle çağa ayak uydurmak için ve toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alan bir çok düzenleme yapılıyor. Çok sık kanunların değişmesi, yeni kanunların yapılması, hatta o kanun yürürlüğe girmeden onu değiştiren kanunların yapılmış olmasının toplumda bir kargaşa ve kafa karışıklığına yol açtığını görüyoruz. Toplumun ihtiyaçları iyi tespit edilmeli, iyi analizlere tabi tutulmalı ve kanunların nasıl yapılacağı bir esasa bağlanmalı. Yoksa her değişiklikte her ihtiyaçta toplumun gerçekten de ihtiyaçlarını tam karşılayamayan veya çağın ihtiyaçlarını tam gideremeyen kanunlarla karşılaşabiliyoruz. Ben Türkiye'de bir yasa enflasyonu olduğunu düşünüyorum. Yani mevzuat anlamında bu yasa enflasyonun önlenmesi gerekiyor. Toplumun ihtiyaçlarını ve toplumun düzenini biz sadece yasa çıkararak gideremeyiz. Buna ilişkin devlet kurumlarının, organizasyonlarının, sivil toplum kuruluşlarının, vatandaşlarımızın, bireylerin kendilerini hukukla bağlı hissetmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerekiyor. Hukukta dinamik bir yapı, yani ihtiyaçlara göre tabi ki yeni yasalar yapılması gündeme gelebilir ama neredeyse 6 ayda, 1 yılda onlarca kanun çıkarıldığı bir durumla karşı karşıyayız.

"KANUNU BİLMEMEK MAZERET SAYILMAZ"

Teymur: Burada yerel mahkemelerde kafa karışıklığı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da mesela vatandaşın neyin suç olduğunu bilmesi gerekiyor, burada bir karışıklık olduğunu düşünüyor musunuz?

Akarca: Tabii kanunların çok sık değişmiş olması halinde bazen hukukçuların, uygulayıcıların bile takip etmekte zorlandığını görüyoruz, benim asıl kastettiğim oydu zaten. Bizim tabii evrensel ceza hukuku ilkemiz var, kanunsuz suç ve ceza olmaz diyoruz. Zaten bir de kanunu bilmemek mazeret sayılmaz. Vatandaşların da hangi kanunda neyin suç olduğunu bilmeleri gerekiyor. Yani 'Ben bu kanunu bilmiyorum' demeleri mümkün değil. Bu çok istisnai durumlarda bir hata ile ilgili hükümlerin uygulanmasını gündeme getirebilir. Onun için ister ilk derece olsun, ister bölge adliye mahkemelerimiz olsun, ister Yargıtayımız olsun, ister avukatlar, ister vatandaşlar veya işte hukuk bilimiyle uğraşan hocalarımız, akademisyenler olsun kanunların çok sık değişmiş olması karşısında bir karmaşa ile karşılaştıklarını görüyoruz.

"KİMSENİN YETKİSİNİ KISKANIYOR DEĞİLİZ"

Teymur: Başkanım peki siz Yargıtay olarak, anayasa çalışmaları içerisinde yer alacak mısınız? Ne şekilde yer alacaksınız, belirlendi mi böyle bir şey?

Akarca: Elbette yer alacağız, bizde çok birikimli çok deneyimli çok tecrübeli yargı üyelerimiz, tetkik hakimlerimiz, Yargıtay savcılarımız bulunmaktadır. Anayasa konusunda da uzman olan arkadaşlarımız var. Öncelikle yargı ile ilgili düzenlemelerde çok etkin bir rol almak isteriz. Yani yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, hakimlik teminatı ve bunları esas alan yine yüksek mahkemelerin çalışma düzeni... Yüksek mahkemelerle HSYK yapısının etkin bir şekilde düzenlenmesi gerekiyor çağın ihtiyaçlarına göre. Tabi bu anlamda bizim rol almamamız mümkün değil. Mutlaka anayasa çalışmalarında, sempozyumlarda, yuvarlak masa toplantılarında tebliğ sunarak ondan sonra görüşlerimizi yazılı olarak ifade etmek suretiyle ifade edeceğiz. Nasıl bir yüksek mahkeme planlıyoruz, nasıl bir HSK planlıyoruz? Çünkü hakimlik ve savcılık mesleğinin en önemli yönetim birimi Hakimlik ve Savcılık Kurulu. Tabii bu işin bir kısmında Adalet Bakanlığı var, bir kısmında yüksek yargı var, bir kısmında Hakimler ve Savcılar Kurulu var. Herkesin yetkileriyasada belirlenmiş. Kimsenin yetkisini kıskanıyor değiliz. Yetki paylaşımı zaten olmalı ama bunun daha işler hale gelmesi için daha sağlıklı işlemesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç var.

"MECLİS'TE GİRİŞİMLERİMİZ OLACAK"

Teymur: Konuşmanızda HSYK hakim atamaları konusunu da dile getirmiştiniz. Burada bir karmaşa söz konusu mu?

Akarca: Yargıtay tetkik hakimlerinin Yargıtay'a gelişleri, 2014 yılına kadar Yargıtay kanuna göre Yargıtay başkanlık kurulunun muvafakatına tabiiydi. Hem tahinleri hem buradan başka yerlere gitmeleri, görevlendirmeleri bu şekilde HSYK görüş alırdı. Yine Yargıtay cumhuriyet savcılarının Yargıtay cumhuriyet başsavcılığına tayinleri halinde Yargıtay cumhuriyet başsavcısı bu konuda görüş ve muvafakat bildirirdi. Bu 2014 yılında bir ihtiyaçtan kaynaklandı, o zamanki FETÖ yapılanması nedeniyle zorunlu olarak bu kanun değişikliğine gidildi; ancak artık buna ihtiyaç kalmadı ve aynı zamanda yüksek mahkemelerin kurum kültürünün gelişmesi, kurum hafızasının oluşması ve gerçekten de buradaki dosyaların uzmanlıklara göre daha hızlı, daha çabuk neticelenmesi için Yargıtay'da çalışmayı hedefleyen deneyimli; çünkü yasa gereği en az 5 yıllık kıdeme sahip hakimlerimiz kürsüden buraya tetkik hakimi olarak gelebiliyorlar. Tabii onların gelmesi gerekiyor ve bunların sicillerinin çok iyi olması gerekiyor. Eskiden Yargıtay bunu incelerdi, sicilleri uygunsa, başarılıysa bazen ön bir görüşme yapardı daire başkanlarımız ve 'Benim dairemde çalışabilir' dilekçesini havale eder, Hakimler Savcılar Kurulu'na gider, kurul onların sicil dosyalarını buraya gönderir, burada incelenir. 1. Başkanlık kurulunda uygun görülen Hakimler Savcılar Kurulu'na bildirilir, ondan sonra buraya tayinleri yapılırdı.Şu anda bu imkan kalktı ortadan dolayısıyla da Anayasa'da ve yasalarda özellikle uyuşmazlık mahkemesine Anayasa mahkemesine kendi birlikle çalıştıkları raportörleri seçme imkanı vermiş aynısının yargıtaya ve danışmaya verilmesi zorunlu yoksa yargıtayın hesap verilebilirliği gerçekten toplum karşı yükümlülüklerini yerine getirmede zorlandıklarını görüyoruz. Şu anda bizde 2014'teki değişiklikten sonra bir süre gerekiyordu; ancak son 4 yıldır adli yıl açılış konuşmasında özellikle bunu dile getiriyoruz. Bu konuda taleplerimizin gündeme gelmesi için hem Adalet Bakanlığı hem Cumhurbaşkanlığı nezdinde, cumhurbaşkanı hukuk politikaları nezdinde ve Meclis'te girişimlerimiz olacak.

"YETERİNCE SÜRE AYRILMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ"

Teymur: Siz şunu da belirtiyorsunuz, "Yargı yasamaya daha fazla katkı sağlamalıdır" ve bu cümleyi söylediğinizde Cumhurbaşkanı Erdoğan salondaydı. Ne söyledi daha sonra görüştüğünüzde?

Akarca: Tabii şu anda yine TBMM'ye sunulan yasalarda, Cumhurbaşkanlığı hukuk politikalarının yaptığı çalışmalarda zaman zaman bizim meslektaşlarımızın görüşlerine başvuruluyor; ancak bu konuda yeterince süre ayrılmadığını düşünüyoruz. Hükümetin, bakanlıkların ya da diğer birimlerin, toplumun ihtiyaç duyduğu konularda -yeni yasalar yapılırken- yüksek yargının görüşü alması son derece doğal. Bizim kastettiğimiz; ayrıca Yargıtay'ın yüksek yargının ihtiyaç duyacağı konularda özellikle kendisi bir yasa teklif hazırlayıp her yıl rapor halinde ya da yasa halinde Meclise sunabilmeli. Bu özellikle Fransa ve Hırvatistan'da uygulanmakta, Yargıtay'ın ne gibi ihtiyacı var? İşte diyelim ki adli kanunlarla ilgili, Yargıtay kanunuyla ilgili ilk derece mahkemelerindeki kanunlarla ilgili ya da ceza usulüyle hukuk usulüyle, ticaret kanunuyla ya da medeni kanunu, borçlar kanunu vs. ne gibi ihtiyaç hissediyorsa buradaki tıkanıklığı açmak için yüksek yargı bu yasa teklifini Meclis'e sunabilmeli. Bunun örnekleri var.

Teymur: Siz şu anda öneri olarak sunabilirsiniz, bunun yasaya mı girmesini istiyorsunuz ?

Akarca: Yasal ve anayasal dayanağının olması gerekir. Biliyorsunuz TBMM üyeleri hazırlıyor. Yüksek yargının da bu teklifi meclise sunması gerekir.

"YARGITAY ÜZERİNE DÜŞEN GÖREVİ YAPMAYA HAZIR"

Teymur: Gerçekten önemli bir şey olur. Bu defa yasama direkt uygulamadaki karşılaştığınız bir de zorlukları da göreceksiniz.

Akarca: Elbette benim kastettiğim o zaten, ilk derece mahkemelerimizin, bölge adliye mahkemelerimizin, bölge idare mahkemelerimizin yargıtayımızın, danıştayımızın ihtiyaç duyacağı usulle ilgili esas kanunlarla ilgili; çünkü hukuku uygulayan kanunları yorumlayan mahkemeler ve onu da denetleyen yüksek yargı... Bu anlamda ülkede hukukun eşit şekilde uygulanması, içtihat birliğinin sağlanması, vatandaşın adalet hizmetinin, talebinin daha çabuk, daha isabetli, daha doğru şekilde karışlanabilmesi için bu çalışmaların bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Onun için Yargıtay da üzerine düşen görevi yapmaya hazır.

12 YILLIK GÖREV SÜRESİ SINIRI KALDIRILMALI MI?

Teymur: Bir de Yargıtay üyelerinin 12 yıllık görev süresi sınırının kaldırılmasını talep ettiniz yine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olduğu açılış yılı töreninde. Bu çeşitli sakıncalara yol açmaz mı; yeni üyelerin katkı sağlaması, biraz daha Yargıtay'ın yenilenmesi açısından?

Akarca: Yargıtay yenileniyor zaten, 2 üye emekli olduğunda bir üye yeniden seçiliyor. Sürekli bir kan değişimi var. Sorun şuradan kaynaklandı.2014 yılında 144 yeni üyemiz, 118 yılında 100 yeni üyemiz seçildi. 12 yıllık süreye tabi tutulduğunda bir defada toptan 100 tane üyenin 2028 yılında emekliliği gündeme gelecek. Süreleri bitecek, yaş adlini doldurmayanlar, ilk derece ve istinaf mahkemelerine gitmeleri gündeme gelecek. Bu işin ayrı bir yönü, psikolojik yönü var. Yani gerçekten de yüksek yargıda bu kadar uzmanlaşmış, emek sarf etmiş arkadaşlarımızın birden bu kadar sayıyla buraları boşaltmaları halinde bazı dairelerde tecrübeli bir tane hakim, bir tane üye kalıyor. Bir de burası uzmanlık gerektiren alan. Yargıtay'a gelen üyeler belli bir süreden sonra, dairelerin konularına göre uzmanlaşıyorlar. Bir kurumsal hafıza kaybı olacak, ondan endişeleniyoruz ve Yargıtay'ın eski içtihatlarını bilen, hukuku bilen, içtihat birliğini bilen, sağlama yönünde ciddi deneyim kazanmış bir insan kaynağını biz heba etmiş olacağız. Yani bu arkadaşlarımızın bir kısmı emekliliği bile hak etmemiş olacaklar. Şimdi bununla ilgili olarak anayasamızda 'Hakimler ve savcılar yüksek yargı mensupları 65 yaşından önce emekli olamaz' diyor. Bir teminat sağlanıyor ama 65 yaşını doldurunca da emekliliğe ayırıyorlar. Türkiye'de ve Dünyada yaş ortalaması uzadı. Bunun bir çok örnekleri var; 67, 70, 72 olan ülkeler var. Hatta bir çok Avrupa ülkesinde ve Amerika'da yüksek yargıda hiç yaş sınırı yok. Onların sistemleri onu imkan haline getiriyor. Ama burada 40 yaşında Yargıtay üyesi seçilmiş, 52 yaşında gelmiş bir insan ülke içinde kayıp.

"YARGITAY'DA CİDDİ BİR ZAFİYET OLUŞMASINA NEDEN OLUR"

2028 yılında 100 arkadaşımızın emekliliği gündemde, 2030 yılında da 70 üzerinde arkadaşımızın emekliliği gündeme gelecek. Bu Yargıtay'da ciddi anlamda bir zafiyet oluşmasına neden olur. Yani işin iki yönü var. Elbette ilk derecedeki arkadaşlarımızın, istinaftaki arkadaşlarımızın kıdem, yaş ve bilgi birikimlerine göre yüksek mahkemede görev almaları, talep etmeleri ve gelmeleri zaten son derece doğal. Onların önünün tıkanması zaten söz konusu değil. Bu daha önce zaten 65 yaşına kadardı. Aslında 12 yıllık süre 2014 yılında istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte, burada daha çok o dönemde bu FETÖ mensubu olan üyelerle ilgili olarak bir çalışma gündeme geldiğinde, tabiri caizse istinaf mahkemelerine gönderilmesi çalışmaları başlamıştı. O dönemde bu yine tartışıldı, getirildi. Biz bunu geçici bir süre olarak düşünüyorduk. Ancak 2014 üzerinden 2023'e geldik. Bunun kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü süre de yaklaştı. Yani 2016'da yasa yürürlüğe girdi 20 Temmuz 2028 tarihinde düşünün bire yüz kişinin emekli olduğunu bazı dairelerde o konuda bir tane üye kalmış olacak. O zaman da buradaki birikimi, uzmanlığı kaybetmiş olacağız. Kurumsal hafızayı, kurumsal kültürü ama bir yandan da çok tecrübeli, çok deneyimli hukukçuları, meslektaşlarımızı biz bir an hemen emekli olmuş olarak göreceğiz. Bu doğru bir yöntem değil. Yani dünyada da yok. Şu yapılabilir; Yargıtay üyeliğinin seçimi meslekte 20 yıla çekilebilir. Ama bu 65 yaşın yine gündeme gelmesi lazım. Bunun 67'ye, 70'e çıkarılması gündeme gelebilir. Tabii bu meclisimizin takdirinde olan bir şey, sadece bir sorunu dile getiriyoruz. Bu şahsi bir mesele de değil, kişilerle ilgili de değil. 12 yıllık süreyle ilgili olarak da gerçekten de böyle kurumsal bir kan kaybını yargı kaldıramaz. Danıştay da aynı şekilde Danıştay Yargıtay ve Danıştay üyeleri için. Şimdi Anayasa Mahkemesi üyelerimiz için Anayasa'da bu 12 yıllık süre öngörüldü. Bununla bir paralellik kuruldu. Yargıtay ve Danıştay için yasada da bu öngörüldü. Daha önce böyle bir düzenleme yoktu zaten.

"BİREYSEL BAŞVURUNUN ÇERÇEVESİ BİRAZ DAHA NETLEŞTİRİLMELİ"

Teymur: Oy birliğiyle alınan bir içtihat kararının anayasal bireysel başvuru konusuna da değindiniz konuşmanızda. Burada da bir sakınca görmüştünüz. Bunu biraz açıklar mısınız ?

Akarca: Prensip itibariyle 2012 yılından itibaren anayasamızda ve yasamızda uygulanmaya başlanan temel hak ve özgürlükleri koruyan bir anlayışla bireysel başvuru kabul edildi. Özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin iş yükünü de azaltmayı öngördü. Bunu ben vatandaşlarımız için önemli bir kazanım olarak görüyorum. Bu gerçekten önemli bir şey. Prensip olarak karşı değilim. Yani bireysel başvuruyu bir hak aramanın önemli bir parçası olarak görüyorum. Ama bunun kapsamını, sınırlarını anayasa ve yasa aslında çizmiş. Yasa yolunda ileri sürülen itirazların ve değerlendirmelerin artık bireysel başvuruya konulmayacağı çok açık. Şimdi burada tazminatlarla ilgili, faizlerle ilgili, çalışma hayatıyla ilgili, ceza hukukuyla ilgili, delil değerlendirmesiyle ilgili yasaya, usulüne uygun şekilde elde edilmiş delillerle saptanmış ve buna göre verilmiş bir kararın bireysel başvuruda değiştirilmesi bir hukuk karmaşasına ve kaosa yol açar. Yani Anayasa Mahkememizin elbette yetkisi var. Ama bu yetki de yasayla ve anayasayla çerçevelenmiş durumda. Yani burada bir yetki aşımının, yasal bir yetkinin aşılmaması gerektiğine ben dikkat çekiyorum. Burada çünkü uzmanlıklarına göre belirlenmiş bir iş dairesinde, ne bileyim bir borçlar hukukuna bakan işte bizim ilgili hukuk dairelerimizde ya da ticaret dairesinde bütün kavramları ters düz edecek, aslında bireysel başvuru konusu olmadığını düşündüğümüz ya da zorlama bir yorumla bu kapsama alınıp bu kararlara aykırı, Yargıtay'ın kökleşmiş içtihatlarına aykırı olarak verilen kararların topluma zarar vereceğini ve yeni bir karmaşaya yol açacağını değerlendiriyoruz. Yoksa elbette ki bu vatandaşlarımız için bir kazanımdır. Bireysel başvuru hakkında temel hak ve özgürlüklerin korunması amaçlanmaktadır. Ama bunun çerçevesinin belki biraz daha netleştirilmesi Anayasa'da ve yasada dile getirilebilir, düzenleme yapılabilir. Bu kastettiğimiz bu.

Teymur: Biraz da ilk derecenin sorunlarına değinmek istiyorum. İlk derecede iş yükünün ağırlığı, iş davalarının uzun sürmesi tartışılıyor. Bu konuda ne diyorsunuz? İstinaf biraz da bu nedenle kuruldu ama sizce amacına ulaştı mı?

Akarca: Adalet hizmeti, devletin en temel hizmetlerinden bir tanesi. Toplum için, güvenliği için, esenliği için adalet hizmeti çok kaliteli ve zamanında yerine getirilmeli. Bunun için devletimiz, hükümetimiz gerçekten de çok büyük gayret gösterdi. İşte hakim savcı sayısı 24.000'e yaklaştı. Birçok eğitimler yapılıyor, yeni adliye binaları yapılıyor, UYAP altyapısı, teknolojik altyapı, insan kaynakları, personel açısından birçok imkanlar sağlanıyor. Ama bizim asıl sorunumuz nitelikli, kaliteli, hukukçu yetiştirmemiz gerekiyor. Yani şu anda 15.000 civarında 5 yıl ve altında kıdeme sahip genç hakim ve savcı meslektaşlarımız var. Bunlar ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar, çaba gösteriyorlar adaletin gerçekleşmesi için. Gerçekten de gece gündüz büyük bir çaba içerisindeler. Aynı şekilde isnafta da öyle. Tabii dünyanın her yerinde istinaf mahkemeleri var aslında. Olmayan ülke hemen hemen belki parmakla gösteriliyor. Ben hiç hatırlamıyorum. Yani bölge adliye mahkemeleri dediğimiz istinaf mahkemelerinin belki yeni kanun değişikliğinde adını doğrudan doğruya istinaf mahkemeleri koymak daha iyi. Çünkü bir kavram karmaşasına da yol açıyor. Bu sadece Yargıtay'ın iş yükünü azaltmak değil. Aynı zamanda yargılamanın hızlandırılması amacı da güdülmüştü. Onun için bir kısım kararlar orada kesinleşiyor biliyorsunuz. Evet burada da çok tecrübeli arkadaşlara ihtiyaç var.

"İŞ YÜKÜNÜN AZALTILMASI İÇİN ALMAMIZ GEREKEN BİR ÇOK TEDBİR VAR"

20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete girdiğinde Yargıtay'dan birçok tecrübeli tetkik hakimleri, özellikle Cumhuriyet Başsavcılığı'nda çok tecrübeli Yargıtay Cumhuriyet Savcıları bu istinaf mahkemelerinin kuruluşunda görev aldılar. Ve dolayısıyla Yargıtay biraz bu anlamda insan kaybına uğradı. Bununla ilgili olarak tabii hakim, savcı sayısını artırması bir yere kadar, bina yapılması bir yere kadar. Ama iş yükünün azaltılması için bizim almamız gereken birçok tedbir var. Bütün dünyada bunun örnekleri var. Alternatif çözüm uyuşmazlıkları diyoruz. Türkiye'de de ülkemizde de bu konuda meclisimiz ve hükümetimiz, Adalet Bakanlığımız gerçekten de çok ciddi adımlar attı. Ama bunları yeterli görmüyoruz. Bunların başında tabii arabuluculuk var, uzlaşma tahkim var, seri yargılama üstünlüğü, basit yargılama üstünlüğü bunlar hep getirildi. Ancak bunlar çok küçük adımlardı. Sistemin bir bütün olarak ele alınması gerekiyor. Sistemi bir bütün olarak alamazsak yeni sorunlarla karşı karşıya geliyoruz. Yani ilk derece mahkemeleri, istinaf mahkemeleri veya Yargıtay, yüksek mahkeme. Aynı şey Danıştay için de geçerli.

"ARA BULUCULUK KAVRAMINI GENİŞLETEBİLİRİZ"

Cezada pazarlık yönteminin kapsamını genişletebiliriz, ara buluculuk kapsamını genişletebiliriz. Yani oraya başvuran insanların çok daha hızlı, daha çabuk, daha uygulanabilir bir kararla karşılaşmaları... Oranın kalitesini yükseltebiliriz. Teşvik hükümleri getirilebilir. Oraya çok daha masrafsız bir hale getirip, özellikle orada uzlaşmaya yanaşmayan insanlar varsa mahkemelere başvuru halinde bunlar daha yüksek bir harçla karşılaşmalı, daha yüksek yargılama gideriyle karşılaşmalı. Ve gerçekten de yargıya olan iş akışını bizim azaltmamız gerekiyor. Yani bunların bir kısmı idari yaptırımlarla, bir kısmı uzlaşmayla, bir kısmı cezada pazarlık yöntemiyle, bir kısmı tahkim ve ara buluculukta çözülmeli; ama bunu bir bütün olarak, bir paket olarak ele almalıyız. Yani parça parça bunu yapmamalıyız. Sistemi birlikte kurgulamalıyız. Tabii istinaf mahkemelerinin iş yükü de artmaya başladı. 3 tane daha istinaf mahkemesinin kurulmasına karar verildi; ancak faaliyete geçmedi biliyorsunuz. Orada önemli bir görev icra ediyorlar. İstinaftaki arkadaşlarımıza özveriyle çalışıyorlar. İstinaf sistemi bizim beklediğimizden daha iyi işliyor ve oturmaya da başladı. Aksayan yönler var, bunlar düzeltilebilir. Bu bir deneyime bağlı; Yargıtay olarak 155. yılın içerisindeyiz, istinafların daha kuruluşu 20 Temmuz 2016. Yani daha başlangıçta başarılar elde ettiğini söyleyebiliriz.

"KÖTÜ NİYETLİ BAZI İNSANLAR MAHKEMEYİ ARAÇ OLARAK KULLANIYOR"

Ara buluculukla ilgili olarak aslında bütün Avrupa'nın da kabul ettiği, bizim yargıda özellikle şeffaflık bildirgesi dediğimiz İstanbul bildirgesinde de dile getirdiğimiz bir yöntem var. Buna Avrupa'da çok kapalı adalet sistemi diyoruz. Yani bazı ülkelerde işte isteyen arabulucuya gidiyor, isteyen mahkemeye gidiyor. Ama mahkemeye gittiğinde sonucuna katlanıyor. Yani çok ağır bir harçla, ağır bir yargılama gideriyle ve çok yüksek vekalet ücretiyle karşılaşıyor. Ve haklıysa dava açıyor. Yani işte sadece davalıyı, sanığı ya da işte müşteki mağduru daha fazla mahkemelerde süründürmek imkanı verilmiyor. Niye mahkemelerde süründürüyorsun, uzlaşmaya varmıyorsunuz? Herkes 'Ben haklıyım' diyor. Ve haklı olmadığı halde bu kez de diğer tarafın hakkına ulaşmasını engellemek için mahkemeyi bir araç olarak kullanıyor. Buna da izin vermemek lazım. Yani kötü niyetli insanlara mahkemede gerçekten de o fırsatın verilmemesi lazım. Karar veriliyor, verilen karar doğru... Bakıyorsunuz lüzumsuz bir temyiz. Onun sonucuna katlanması lazım. Yüksek bir haçla karşılaşmalı haksız çıkarsa. Yani başlangıçta var bu. İcrada inkar tazminatları var biliyorsunuz. Aynı şekilde itirazda, temyizde, istinafta eğer çok haksız bir başvuru varsa bu kötü niyetinin de korunmaması gerekiyor.

Yani bir de avukatları zorluyorlar. Avukatlar da yasal olarak kendilerini temizletme veya istinaf yoluna gitmekte zorunlu hissediyorlar. Çünkü görevi ihmal kullanma suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Ama bu doğru değil. Birçok ülkede biliyorsunuz bazı hakimler istinafa başvurabilir, yüksek yargıya gidebilir. Her avukat bunlara başvuramaz. Daha ruhsatını alır almaz bir avukat genç meslektaşımızın yüksek mahkemeye, Yargıtay'a, Danıştay'a ve Anayasa Mahkemesi'ne gidip müvekkilini temsil etme imkanı var. Bu belki avukatlık kanununda düzenlenmeli, yani orada da bir kıdem düzenlemesi getirilmeli diye düşünüyorum.

"SOSYAL MEDYA MAHKEMELERİNİ GÖRÜYORUZ"

Teymur: Bizim birçok dava açma sürecinde ön şartlarımız yok. Basında da aynı sorunla karşılaşıyoruz. Bariz bir şekilde kamuyu ilgilendiren bir haberde dahi dava açıldığını görüyoruz. Ortada yalan yok, iftira yok ama dava açılmış. Bazı konularda ön şartlar getirilirse, bu bahsettiğiniz durum biraz azalmaz mı?

Akarca: Aslında bizim yasalarımızda yeteri kadar hükümler var. Titiz bir inceleme yapıp dikkat ederlerse haber değeri taşıması, kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir. Yani birçok kıstaslar var. Burada tabii kişilerin gerçekten özel yaşamlarına, aile hayatlarına saygı duymalı. Hiçbir zaman bir insanla ilgili olarak ideal ortalamanın dışında boy boy fotoğrafları, boy boy ailesinin resimleri yayınlanmamalı. Buna herkesin çok dikkat etmesi gerekir. Sosyal medyada sosyal medya mahkemelerini görüyoruz. İddiada bulunuyor, yargılıyor, hüküm veriyor. İşte kendi kendine birçok konuya girebiliyorlar.

Bunun için tabii ki basının haber alma, basının haber yapma, basın hürriyeti anlamında zaten yasalarımızda yeteri kadar hükümler var. Basın mensuplarımızın da tabii çok dikkatli olması gerekir. Hakimlerimiz de bir engelleme kararı verdiğinde basın hürriyetini ve basın mensuplarının haklarını korumalı. Bu iki yönlü işleyen bir şey.

YARGITAY'DA YAPAY ZEKAYLA İLGİLİ ÇALIŞAMLAR

Teymur: UYAP ve yapay zeka konusunda yargı nasıl çalışmalar içerisinde ?

Akarca: Bununla da ilgili kısa bir açıklama yapayım. Gerçekten de dünyada çok ses getiren ve herkesin yararlanmak istediği bir teknolojik altyapı imkânını bize sunuyor. Bütün dosyaların olarak kayıt altına alınması, kararların yazılması infazın sağlanması, tebliğ edilmesi, hepsi bu imkana kavuştu. Ve kısa yollar nedeniyle de çok yargılamanın da hızlandırılmasına imkan sağladı. Yargıtay'a da biz yapay zekaya dayalı bir içtihat merkezi kurduk. Şu anda test çalışmaları bitmek üzere biz bununla şunu yapmak istedik. Zaten Yargıtay'ın 7.000'im üzerinde içtihadı internet ortamında erişime açık durumda; ancak biliyorsunuz daha önce Yargıtay 46 daireden ibaretti. Şimdi kanun gereği 12 hukuk 12 tane ceza dairemiz var ve gerçekten de kanunların değişmesi ve aynı konuya bakan birden fazla dairenin olması nedeniyle farklı içtihatlarla karşılaşıyoruz. İçtihat haykırdıkları da gündeme gelebiliyor. Bunların bir kısmı içtihadı birleştirmeye konu olabiliyor. Ve bir kısmı kişileri yanıltabiliyor. Avukatları uygulayıcıları, vatandaşları yanıltabiliyor. Biz bununla şunu sağlamak istiyoruz. Emsal, yol gösterici ve çok sık uygulanan kararları, içtihatları yapay zeka yoluyla ön plana çıkarıp, uygulayıcı ona başvurduğunda iş hukukunda, borçlar hukukunda, ticaret hukukunda, miras hukukunda ya da ceza hukukunda hangi konuda ister avukat, ister hakim, ister savcı ister akademisyen, ister vatandaş. o konuyla ilgili olarak sizi tanıyacak ve siz hangi konuyu daha sık araştırıyorsanız onunla ilgili içtihatları hemen sizin önünüze getirecek. Çok çabuk, çok kısa sürede ulaşabileceksiniz. Yani bu erişim çok kolay olacak. Ve bunu biz telefon uygulaması haline de getirmek istiyoruz. Bununla ilgili arkadaşlarımız çalışıyorlar. Sistemimiz kuruldu, bunu biz biraz daha geliştirmek istiyoruz. Burada içtihatların özeti yapılıyor şu anda.

Kişisel verilerden arındırma büromuz vardı. Artık bunu yapay zeka yoluyla yapacağız. İnsana gerek kalmayacak.Yani kişisel verilerden arındırmayı orada isimler kullanılıyor ya evet. Bunu artık sağlayacağız. Özet çıkarabileceğiz. Ve emsal yol gösterici kararlara uygulamacıların, vatandaşların daha hızlı, daha çabuk erişimini sağlayacağız. Bu gerçekten de büyük bir imkan. Bunun bir adım sonrası şu anda yine çalışmalarımız devam ediyor. Sanayi Teknoloji Bakanımızla bir sohbetimizde bu çalışmalardan bahsedince TÜBİTAK başkanımızı ekibiyle birlikte sağ olsun bize gönderdi. Biz de onlarla bir toplantı gerçekleştirdik. Şu anda TÜBİTAK'ta da bu çalışmayı yapıyoruz. Aynı zamanda Adalet Bakanlığımızın Bilgi İşlem Dairesi'yle de bizim bilgi işlem çok yakın temas halinde birlikte çalışıyorlar.

"AMACIMIZ, KARARLARI DAHA ÇABUK VATANDAŞIN ERİŞİMİNE SAĞLAMAK"

Bizim bundan sonraki amacımız özellikle Yargıtay'da dosyaların özetlenmesini sağlayabilecek bir yapının kurulması, gerekçeli kararın da yine bu gerekçeli karar yazım rehberine uygun bir şekilde yazılması. Bizim amacımız yargıyı nasıl hızlandırabiliriz, mekanizmaları nasıl daha harekete geçirebiliriz? Bunun ana serverları da bizim kendi sunucularımız üzerinden şu anda yapılıyor. Çünkü bunun riskli tarafları da var. Başka kötü niyetli insanların eline geçmesini de istemeyiz işin doğrusunu söylemek gerekirse. Bununla ilgili olarak sağ olsunlar TÜBİTAK başkanımız ve ekibi geldi. Onlarla çalışma grubu oluşturduk, arkadaşlarımız çalışıyorlar. İsabetli, adil kararları nasıl daha çabuk vatandaşın erişimine sağlayabiliriz? Bizim bütün amacımız bu. Bunun için de öncelikle tabii insan kaynağı, nitelikli hukukçu yetiştirmek, eğitime çok önem veriyoruz. Şu anda bizde 322 hakim ve savcı adayı arkadaşımız staj görüyor. Yani burada işte 90 savcı adayı, Yargıtay Başsavcılığımız da geri kalan arkadaşlarımız da ceza ve hukuk dairelerinde 2 ay süreyle burada staj görüyorlar. Yargıtay'ın çalışma usullerini, temiz denetimin nasıl yapıldığını, içtihatları, dosya inceleme yöntemlerini, müzakere tekniklerini öğreniyorlar.

Kaynak: Haberler.com / Hukuk
Yenidoğan Çetesi lideri Fırat Sarı sanık kürsüsünde! İşte ilk sözleri

Bebek katili çetenin lideri hesap veriyor! İşte ilk sözleri

İstanbul'da beklenen kar yağışı başladı

Anlık İstanbul

Birinin 3, diğerinin 4 çocuğu vardı! Yasak aşk, kiralık dairede korkunç sonla bitti

Yasak aşk, kiralık dairede korkunç sonla bitti

Tunceli ve Ovacık belediyelerine atanan kayyumlar göreve başladı

Verdikleri ilk talimat bakın ne oldu

title