Haberler

Sabahattin Ali kimdir? Sabahattin Ali kaç yaşındaydı, nereli? Sabahattin Ali eserleri! Sabahattin Ali hayatı ve biyografisi!

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürmüştür. Türk yazar ve şair olan Sabahattin Ali kimdir? Sabahattin Ali kaç yaşındaydı, nereli? Sabahattin Ali mesleği nedir? Sabahattin Ali eserleri nelerdir? Sabahattin Ali hayatı ve biyografisi nedir?

Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürmüştür.Türk yazar ve şair olan Sabahattin Ali kimdir? Sabahattin Ali kaç yaşındaydı, nereli? Sabahattin Ali mesleği nedir? Sabahattin Ali eserleri nelerdir? Sabahattin Ali hayatı ve biyografisi nedir? İşte detaylar haberimizde…

SABAHATTİN ALİ KİMDİR?

Sabahattin Ali (d. 25 Şubat 1907, Eğridere - ö. 2 Nisan 1948, Kırklareli), Türk yazar ve şair. Edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye'deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürdü.

Eğridere'de doğan Sabahattin Ali, ilk hikâye ve şiir denemelerine Balıkesir'de başladıktan sonra İstanbul'daki edebiyat öğretmeni Ali Canip Yöntem'in desteğiyle ilk kez Akbaba ve Çağlayan dergilerinde şiirlerini yayımladı. Anadolu'da kısa süre öğretmenlik yaptıktan sonra Türk devleti tarafından dil eğitimi için Almanya'ya gönderildi. Türkiye'ye döndüğünde Almanca öğretmeni olarak göreve başlasa da önce komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla bir süre tutuklandı, ardından ise Türk devlet yöneticilerini eleştirdiği iddiasıyla tekrar tutuklandı. Bu dönemde memurluktan ihraç edildi ancak Atatürk hakkında yazdığı bir şiirden dolayı yeniden devlet kurumlarında görevlendirildi. Ayrıca kendisine yüklenen sosyalist algısını kırmak için de Esirler adlı bir oyun kaleme aldı.

Hayatının son yıllarında Türk milliyetçileriyle yaşadığı tartışmalarla da öne çıktı, özellikle Türkçü-Turancı yazar Nihal Atsız ile yaşadığı gerilim giderek artarak Irkçılık-Turancılık Davasının bir parçası oldu. Bu dönemde Aziz Nesin'le beraber çıkardığı Markopaşa dergisinde siyasileri eleştirmesi yüzünden çeşitli davalarla uğraşmak zorunda kaldı. Hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye'den ayrılmak istedi ve Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden Ali Ertekin tarafından milliyetçi gerekçelerle öldürüldü.

AİLESİ

Sabahattin Ali, Trabzon kökenli bir aileye mensuptur. Büyükbabası Bahriye Alay Emini] Oflu Salih Efendi'dir. Sabahattin Ali'nin Mehpare Taşduman'a yazdığı 24 Ağustos 1928 tarihli mektupta geçen "Babam İstanbul'un eski ve asil bir ailesinin çocuğu idi." cümlesi, büyükbabasının çok daha evvelden, gençken veya çocukken Trabzon'dan İstanbul'a gelip yerleşmiş olmasından kaynaklanır. Bazı kaynaklar ise hatalı bir şekilde, Sabahattin Ali'nin büyükbabasının Yüzbaşı Mehmet Ali Bey olduğunu yazmaktadır. Oysa, İçimizdeki Şeytanlar adlı eserinde Nihal Atsız, tereddütsüz bir şekilde, Sabahattin Ali'nin kendisine Oflu bir babanın çocuğu olduğunu söylediğini belirtmektedir. Eşi Aliye Ali de, Ramazan Korkmaz'ın kendisiyle yaptığı özel bir görüşmede, eşinin ailesinin Karadeniz kökenli olduğunu, büyükbabasının oradan İstanbul'a gelip yerleştiğini doğrulamıştır.

Yazarın babası Ali Selahattin Bey (1876-1926) Eğridere'de zabit olarak çalışırken kendisinden on altı yaş küçük olan Hüsniye Hanım'la tanıştı ve evlendi.] Bu evlilikten Sabahattin (1907) ve Fikret (1911) adında iki çocuğu oldu. Ali Selahattin Bey I. Dünya Savaşı yıllarında "Divan-ı Harb Orfi Reisi" olarak Çanakkale'ye çağrıldı ve eşi ile çocuklarını alarak Çanakkale'ye gidip dört yıl kadar bir süre orada kaldı. Sabahattin Ali burada geçirdiği yıllardan zaman zaman mektup ve yazılarında bahsetti. Ali Selahattin Bey biriktirdiği para ile İzmir'e gelerek tiyatro veya gazino işleriyle uğraşmak istemekteydi. Belirli bir süre yolunda giden işleri, İzmir'in İşgali ile sekteye uğradı. Daha sonra ise ailecek Edremit'e göç ederek Hüsniye Hanım'ın babasının yanına gittiler. 1920'ye gelindiğinde aileye Saniye Süheyla (Conkman) adında bir kız çocuğu katıldı. Süheyla aile içinde "Süha" olarak çağrılırdı.

Sabahattin Ali kimdir? Sabahattin Ali kaç yaşındaydı, nereli? Sabahattin Ali eserleri! Sabahattin Ali biyografisi!

HAYATI

İlk yılları;

Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 tarihinde Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere'de doğdu. Babası Ali Selahattin Bey, dönemin entelektüel kesiminden olan Tevfik Fikret ve Prens Sabahaddin'le olan dostluğundan dolayı çocuklarına bu kişilerin isimlerini vermeyi düşünmekteydi ve bu doğrultuda ilk oğluna Sabahattin, ikincisine ise Fikret ismini verdi. Sabahattin Ali yedi yaşına geldiğinde İstanbul'da Üsküdar'ın Doğancılar mahallesinde Füyûzâtı Osmâniye Mektebi'ne başladı. Aynı dönemde Ali Selahattin Bey'in Çanakkale'ye tayini çıktı ve ailecek oraya taşındılar. İlköğrenimine Çanakkale İptidai Mektebi'nde devam ederken seferberlik ilan edildi ve okul öğretmensiz kalınca kapandı. Daha sonraları Ali Selahattin Bey'in de çabalarıyla okul tekrar açıldı.

Sabahattin Ali'nin annesi on altı yaşında evlendi ve ruhsal sorunlarından ötürü defalarca intihara kalkıştı.] Yazarın Edremit'ten çocukluk arkadaşı olan Ali Demirel, anne Hüsniye Hanım'ın çok sinirli bir insan olduğunu ve diğer oğlu olan Fikret'e daha fazla yakınlık gösterdiğini söyledi. Ayrıca bir hatırasında Edremit'teki İptidai Mektebi'nde okurken (1918-1921) yazarın dış çevreye kapalı bir görünüm verdiğini belirterek o günlerde Sabahattin Ali'nin arkadaş ortamlarında oynanan oyunlara katılmadığını, kendi hâlinde takılmayı tercih ettiğini, ya eve gidip kitap okuduğunu ya da resim çizdiğini söyledi.] Buna karşın Sabahattin Ali, Ünsal Akpak'a göre Edremit İptadi Mektebinde sınıfının başarılı öğrencilerinden biri oldu; Gümülcine'den babasının arkadaşı Mehmet Şah Bey'in özel ilgisi ile okumaya daha fazla özendi ve kesintilere rağmen başarılı bir öğrencilik dönemi geçirdi.

Yazar 1921 yılında Edremit İptidai Mektebini bitirdikten sonra İstanbul'daki büyük dayısının yanına gitti ve burada bir yıl kaldı. Ardından Balıkesir'e dönerek 1922-1923 ders yılının başında Balıkesir Muallim Mektebine kaydoldu.] Burada şiir ve hikâye deneyimlerini geliştirmeye başlayarak okulun ikinci yılında gazete ve dergilere yazılar gönderdi. Ayrıca arkadaşlarıyla birlikte bir okul gazetesi çıkardı. Bu okulda geçirdiği süre içerisinde günlük tutmaya başladı, tiyatro ve sinemaya daha fazla gitti ve bunların sonucunda sanata olan ilgisi arttı. Sanata ve serbest bir yaşama daha fazla özenen Sabahattin Ali, okulun disiplinli ortamından sıkılıp fırsat buldukça kaçarak sinema ve tiyatroya gitmeye başladı. Bunun farkına varan okul müdürü ise kendisini ailesinin yanına göndermekle tehdit etti. Sonrasında Sabahattin Ali intihar etmeye kalkıştı. Kendisinin blöf olarak nitelendirdiği bu intihar girişimi, arkadaşı ve öğretmenleri sayesinde engellendi. Ardından okul müdürünün de desteğiyle İstanbul'a naklini aldırdı. Bu dönemlerde edebiyat öğretmeni olan Ali Canip Yöntem'in desteğiyle, Çağlayan ve Akbaba gibi dergilere şiir ve hikâyeler gönderdi. Belirli bir süre düzenli bir hayat sürdürürken annesinin sağlık sorunları arttı. 21 Ağustos 1927 tarihinde öğretmenlik diplomasını aldı.

Öğretmenliğinin ilk yılları;

Sabahattin Ali öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra Ankara'da bir hastanede baştabip yardımcısı olarak görevini sürdüren dayısı Rıfat Ali Ertüzün'ün yanına gitti. Dayısının Yozgat Devlet Hastanesinde başhekimlik görevi için tayini çıkınca, yeğenini yanına almak isteyen Ertüzün, dönemin mebuslarından Cevat Dursunoğlu ile görüştü ve yeğeninin Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu'na öğretmen olarak atanmasını sağladı. Sonrasında ailecek Yozgat'a gittiler. Burada yazarın çevresi, dayısının da etkisiyle gelişti. Fakat burada kendi söylemiyle yazdığı şiirleri ve hikâyeleri okuyacak, kendisini anlayacak kişiler bulmakta zorlanmaktaydı. Buradaki durumunu İstanbul'daki yakın arkadaşı olan Nahit Hanım'a yazdığı 24 Kasım 1927 tarihli mektupta sitemli bir şekilde anlatmaktaydı ve yalnızlığından şikâyet etmekteydi. Nahit Hanım, öğretmenlik stajında tanıştığı Sabahattin Ali'nin sevdiği kişilerden biridir. Önce dostluk havasında yürüyen arkadaşlıkları zamanla tek taraflı bir aşka dönüştü. Yozgat'ta yazdığı şiirlerin ana temasında Nahit Hanım'a duyduğu sevgi vardır. Servet-i Fünûn dergisinin 2 Şubat 1928 tarihli sayısında yayınlanan Bir Macera adlı şiiri Nahit Hanım'a ithaf edilmiştir. Yazar, karşılık görmeyen aşkını "Ne Kazandık" (1927), "Kalbimde Aşkınız" (1927), "Ebedi" (1928), "Yat ve Uyu" (1928), "Bütün İnsanlara" (1928), "Firar" (1928) ve "Kudurmak" (1928) adlı şiirlerinde işledi.

SANATI VE EDEBİ GÖRÜŞLERİ

Sabahattin Ali ilk yıllarında sanatı "İçinde yaşanan cemiyet şartlarının şuurlu veya şuursuz bir ifadesi" olarak yorumlamaktaydı. Daha sonra da sanatın yalın bir yansıtma işi olmasına karşı çıkarak "sanatın bir maksadı olmalı" değerlendirmesinde bulundu. Bir mülakatında ise sanatın insanı yükseltmek ve daha iyiye götürmek dışında bir maksadının olmadığını vurguladı. Dönemin sanatkârlarını "eski gazelhanlar" ve "sahib-i mezak" olarak değerlendirdi, halktan yana olmayan eserler verdiklerini, yüksek zümreye hitap ettiklerini ve zamanla unutulup gideceklerinden bahsetti. Yeni edebiyatçıların da kalıcı olabilmeleri için realist olmaları gerektiğini söyledi. 1938 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide ise şiir hakkında "Bence şiirin eskisi yenisi yoktur. İyi şiir, muhakkak ki insana bir şey ilave eder, bu şey bazen tez olur, bazen bizim manen daha genişlememizi temin eden bir heyecan olur." ifadelerini kullandı.

Sabahattin Ali, öykü ve roman gibi türlerde kalıcı olabilmek için seçilen karakterlerin canlı olmasını ve konuların güncelliğini yitirmeyecek türden olması gerektiğini savundu. Edebi eserler üzerine yapılan eski-yeni tartışmasını ise lüzumsuz olarak değerlendirdi, eserlerin iyi-kötü ölçeğinde değerlendirilmesi önerisinde bulundu. Bu önerisine örnek olarak da yeni ve kalitesiz yazarlar yerine eski ve kaliteli yazarların okunacağını, hatta kendisinin Fuzûlî ve Şeyh Galip gibi isimleri okuduğunu belirtti. Yaşar Nabi Nayır'a gönderdiği bir mektubunda ise Orhan Veli Kanık'ın öncülüğünü yaptığı Garip hareketini halktan uzak, lüzumsuz ve anlaşılmaz olarak değerlendirdi. Dilde sadeliğe de büyük önem veren Sabahattin Ali, bu düşüncesini eserlerine de yansıttı. Dergide yazdığı bazı öykülerinin kitap olarak toplatılmasından sonraki hali daha sade bir görünüme sahiptir. Bir mektubunda da bazı hikâyelerini sadeleştirme gereği duyduğunu yazdı. Dilde sadeleşmeyi desteklemekle beraber Öz Türkçede aşırıya gidilmesine de karşı çıktı, dile yerleşen ve kalıplaşan kelimelerin kullanılmasının gerektiğini düşündü.

Romanları;

Sabahattin Ali'nin üç romanı önce tefrika edildi, ardından da kitap olarak yayımlandı. İlk romanı olan Kuyucaklı Yusuf'un gazetelerdeki tefrikası zaman zaman kesintiye uğradı. Roman, Tan gazetesinde tamamı tefrika edildikten sonra kitap olarak ilk kez 1937 yılında basıldı. İçimizdeki Şeytan adlı romanı Ulus gazetesinde seksen yedi bölüm şeklinde tefrika edildi, 1940 yılında ise kitap olarak basıldı. Hakikat gazetesinde tefrika edilen Kürk Mantolu Madonna romanı ise Büyük Hikâye başlığı altında toplamda elli gün olmak üzere kırk sekiz sayı şeklinde yayımlandı. Sabahattin Ali bu romanına, İstanbul'da bulunan Büyükdere asker çadırında başladı ve romanını günü gününe yazıp gazeteye gönderdi. Yedi Meşaleci Cevdet Kudret Solok, Sabahattin Ali'nin bu romanı için Lüzumsuz Adam başlığını düşünüp sonra da vazgeçtiğini dile getirdi. Pertev Naili Boratav ise Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'yı ilk önce bir öykü olarak yazdığını dile getirip başlığını da Yirmi Sekiz şeklinde koyduğunu ve öykünün ilk sayfasını da kendisine gösterdiğini dile getirdi.

Sabahattin Ali'ye ait romanlarda ilk olarak bireysel temalar ön plana çıkar. İşlediği bireysel konular sevgi ve aşk kavramlarıdır. Bu kavramlardan sonra ikinci olarak evlilik teması üzerinde yoğunlaşır. Eserlerinde diğer öne çıkan konular ise sosyal sorunlar, iletişimsizlik ve yalnızlıktır. Sosyal ve toplumsal konuları işlerken köylü, işçi, mesai arkadaşı, esnaf ve memur gibi sıfatlara sahip olan karakterler yer alır. Aydın kesim insanlarına değindiği romanlarında ise eleştirel ve realist bir tavır sergiler. İçimizdeki Şeytan aydın kesime yönelik eleştirel ifadelerinden izler taşımaktadır.

Kuyucaklı Yusuf romanında aşk teması ön plana çıkar. Evlilik ile Anadolu'nun sosyal ve ekonomik yapısı diğer ana temalardır. İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna romanlarında da öne çıkan tema aşk ve evliliktir. Bu evlilikler genelde sağlıklı bir şeklide yürümedikleri görünümünü verir. Yazara ait üç romanın sonu birbirlerine benzemektedir: Kürk Mantolu Madonna'da Maria Puder ve Kuyucaklı Yusuf'da Muazzez karakteri romanın sonunda ölen kişiler olurken, İçimizdeki Şeytan''da ise Macide son olarak Bedri'ye yönelir. Romanlarındaki yozlaşma konusu ise daha çok kırsal kesimde ele alınır. Kuyucaklı Yusuf'taki Şahinde, Hacı Etem, Şakir ve Hilmi Bey; bir tür toplumsal yozlaşmanın örneğidir. Aydın kesimdeki yozlaşmalara ise İçimizdeki Şeytan romanında değinir. Romanda Ömer'in yakın çevresi belirli bir eğitim görmüş ve çeşitli sıfatlara sahip kişilerdir; fakat davranışları sahip oldukları eğitim ve sıfatları gölgelemektedir.

Sabahattin Ali, romanlarındaki kişileri konunun geçtiği mekanlara göre seçer. Kuyucaklı Yusuf'ta köylüler, kasabalılar, memurlar; İçimizdeki Şeytan'da yazar, öğretmen ve profesör gibi sıfatlara sahip kişiler; Kürk Mantolu Madonna'da ise Raif Bey'in çalıştığı yerdeki arkadaşları, Almanya'da tanıştığı kişiler ve âşık olduğu Maria Puder roman kadrosunu oluşturur. Kuyucaklı Yusuf romanı en geniş karakter kadrosuna sahip romanıdır. Üç romanında, Yusuf, Ömer ve Raif Efendi ana erkek kahramanlardır. Sabahattin Ali romanlarında erkek karakterler daha ön plandadırlar; fakat bu kişiler güçlü ve etkin bir görünüme sahip değillerdir. Ana erkek kahramanların ortak özellikleri bulundukları çevreye uyum sağlayamamış kişiler olmalarıdır. Kısa sürede ciddi değişimler yaşayan bu karakterler olayları yönlendirmede güçlük çekmektedirler. Buna örnek olarak Yusuf karakterinin çözümü yakın çevresindekileri öldürmekte bulması veya Raif Bey karakterinin soğuk havalarda saatlerce sokaklarda gezmesi verilebilir.

Romanların kapsadığı zaman dilimi farklılıklar göstermektedir. Kuyucaklı Yusuf ve Kürk Mantolu Madonna romanlarında on iki ila on beş yıllık bir zaman diliminde yaşanan olaylar anlatılmaktadır. Kuyucaklı Yusuf'ta olaylar ileriye doğru anlatılır ve özet yöntemiyle de zamanlar arasında geçiş yapılır, Kürk Mantolu Madonna ise ileriye doğru yazılmamış olup, geriye doğru giden bir anlatıma sahiptir. İçimizdeki Şeytan romanındaki gelişmeler ise yaklaşık üç ile beş ay arasında gerçekleşir.

Romanlarındaki olayların geçtiği mekânlar birbirlerine göre farklılık göstermektedir. Kuyucaklı Yusuf romanındaki mekan bir kasabayken, İçimizdeki Şeytan romanında ise İstanbul'dur. Bu romanda deniz kenarı ve cadde kaldırımları da seçilen mekanlardandır. Roman karakterlerinden Macide'nin Balıkesirli olmasından dolayı bu şehirden de kısaca söz edilmektedir. Kürk Mantolu Madonna romanında ise mekan olarak Berlin seçilmiştir. Romanın sonlarına doğru ise olaylar Ankara'da geçmektedir. İlk romanı olan Kuyucaklı Yusuf'ta ise olaylar Kuyucak köyünde başlayıp Edremit'te devam eder. Bu romanındaki diğer mekanlar ise Burhaniye ilçesi ve Yusuf'un tahsildarlık yaptığı köylerdir. Kuyucaklı Yusuf romanı kırsal kesimde geçtiği için doğa da mekan olarak kullanılmıştır; romanda bağ ve bahçeler karakterlerin toplu olarak bulunduğu yerlerdir.

Öyküleri;

Sabahattin Ali'nin 1935'te çıkardığı ilk öykü kitabı Değirmen'de on altı, 1936'daki Kağnı'da on üç, 1937'deki Ses'de beş, 1943'teki Yeni Dünya'da on üç ve 1947'deki Sırça Köşk'te on üç öykü olmak üzere toplamda altmış öyküye sahiptir. Ardından da son kitaplarında dört öykü daha yayınlayarak bu sayıyı altmış dörde çıkardı. Romanlarında olduğu gibi öykülerinde de dönemin siyasi ve sosyal özelliklerini görmek mümkündür. Öykülerindeki temel kavramlar sevgi, aşk ve kırsal kesim sorunlarıdır. Kırsal kesimi işlediği öykülerinde çeşitli toprak ve miras kavgaları gibi nedenlerden dolayı işlenen cinayetlere de yer verir.

Sabahattin Ali öykülerinde öne çıkan konulardan birisi de hapishanelerdir. Çeşitli dönemlerde, farklı sebeplerden dolayı hapse atılan Sabahattin Ali; bu yaşantısını öykülerine de yansıtır. "Bir Şaka", "Candarma Bekir", "Duvar", "Kazlar" ve "Katil Osman" adlı öykülerinde hapishane yaşamı ve mahkûmlar konusu üzerine durur. Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi kişilerin başında gelen Sabahattin Ali, öykülerindeki karakterleri tasvir yoluyla anlatarak iyi veya kötü yanlarını ortaya koyar. Öykülerindeki tasvirler romanlarında olduğu gibi uzun ve ayrıntılı değildir.

Öykülerindeki karakterler ilk zamanlar hayvanlar olurken daha sonra çeşitli insan tiplerini karakter olarak seçer. "Kırlangıçlar" ve "Bahtiyar Köpek" adlı öykülerinde karakter olarak hayvanlar daha ağır basmaktadır. "Kırlangıçlar" adlı öyküsünde hiçbir insan karakteri bulunmaz, Sabahattin Ali bu eserinde birbirine âşık olan iki kırlangıcın hikâyesini anlatır. "Bahtiyar Köpek" adlı eserinde insanlar bulunsa bile asıl önemli rolü köpek karakterine verir. İnsanları ve insan ilişkilerini ön plana çıkardığı öykülerinde ağırlıklı olan karakterler erkektir. Eserlerindeki erkek karakterleri daha hırslı ve daha yoğun düşünen tipler olup genellikle işsiz durumdadırlar. Öykü karakterlerde en fazla ortaya çıkan meslek grubu memurlardır. Köyde geçen öykülerinde daha çok ağa, imam, muhtar ve köylü insanı gibi karakterler öne çıkar. Kırsal kesimi anlattığı öykülerinde, halkın tarlasını ve mahsullerini yöneten köyün ağaları bulunur. Ağalar gerekirse cinayet işletir ve suçu başka birisinin üzerine yıkar. Hapishane öykülerinde ise: cezaevi müdürü, jandarma ve gardiyan gibi karakterler ön plandadır.

Öykülerinde kadın karakter sayısı azdır ve genellikle kadınlar ikinci plandadır. Öykülerindeki kadınlar, tarlada ve bahçede çalışan; çamaşırla ve ev hizmetiyle uğraşan tiplerdir. Köy öykülerindeki kadınlar evlerine ve eşlerine bağlıdır. Sabahattin Ali "Kazlar" öyküsünde hapiste olan eşini rahat ettirebilmek için komşusunun kazını çalan kadının hapse düşmesi olayını anlatır. Öykülerinde güçlü ve çekici görünen kadın sayısı az da olsa vardır. Bu kadınlar genellikle toplumca yadırganan yönleriyle ele alınır. İstanbul'da geçen öykülerinde ise güzel ve varlıklı kadınlara rastlanır. Öykülerindeki çocuklar ise genellikle bir fon değerindedir.

Öykülerindeki memur karakterleri genellikle yoksul, geçim sıkıntısı yaşayan, silik ve etrafınca fazla önemsenmeyen insanlardır. Memurlar genel olarak dürüst ve adil olmayan bir şekilde davranır. Bir dönem Almanca öğretmenliği de yapan Sabahattin Ali, öykülerinde öğretmenlere de yer verir. Öğretmenlerin iyi yanlarını daha çok göstermekle beraber olumsuz yanlarına da değinir. Doktor karakterleri ise genellikle çıkarcı ve duyarsız bir görünüm verir.

Öykülerindeki mekanlar ağırlıklı olarak Anadolu ve İstanbul'dur. Yurt dışında geçen öykülerine örnek olarak "Köstence Güzellik Kraliçesi" adlı yapıtı verilebilir. Bu yapıt Romanya'da başlar ve Berlin'de devam eder. "Bir Gemici Hikayesi" adlı yapıtında ise mekan olarak Kızıldeniz (Şap Denizi) ve Akdeniz kıyısında bulunan Port Said kentinin adı geçmektedir. "Viyolonsel" adlı öyküsü, bir gemi kazası sonucunda gelişir ve Afrika'nın sığ bir ormanında geçer. Sabahattin Ali'nin Anadolu anlayışı genellikle Orta Anadolu ve Ege Bölgesi ile sınırlıdır. Bu sınırlamayı Kuyucaklı Yusuf romanında da görmek mümkündür. Bazı öykülerinde mekan olarak doğa öne çıkar. Kapalı mekanlara ise hastane, otel, han ve cezaevleri örnek gösterilebilir.

Öykülerinde yalın bir dili tercih eder. Romanlarında sık rastlanan ve günümüzde çok kullanılmayan ifadelere öykülerinde daha az rastlanır. Karakterleri konuştururken yerel ifadeler ve şive özelliklerini vermek zaman zaman tercih edilir. Karakterlerin yerel ağızlarını yansıtırken ölçülü bir üslubu tercih eder. Öykülerinde yerel olarak ifade edilebilecek argo sözcükler de bulunur. Sabahattin Ali'nin yazınsal olarak etkin olduğu döneminde Türkiye'de harf inkılabı gerçekleşmiştir. Türk dilindeki değişimler onun eserlerine de zamanla yansır. Sabahattin Ali kendi şiir ve öykücülüğü hakkında şu ifadeleri kullanmıştır:

« Şiir ve hikâyelerim arasında, yazmış olmaktan utanacağım kadar kötüleri olduğunu biliyorum. Bunların bir kısmının çocuk denecek bir yaşta yazılmış olmaları bence bir mazeret değildir; çünkü bu çeşit bir yazıyı bugün herhangi bir imzanın üstünde görsem, sahibini ıslah olmaz bir zevksizlik ve tam istidatsızlıkla suçlandırmakta tereddüt etmem. Bunların, benim san'at hayatımın gelişmesini göstermesi bakımından, sadece kendim için bir ehemmiyeti vardır ki, bu da onları başkalarına okutmak için bir sebep olamaz. (...) Bir kere okuyucuyu önüne sermiş olduğum taraflarımı sonradan örtbas etmeye hakkım olmadığı kanaatindeyim: ama böylece belki de eski bir hatayı devem ettirmekten başka bir şey yapmıyorum. İyiden kötüden ayırmak külfetini okuyucuya bıraktığım için özür dilerim. »

Şiir ve oyunları

Sabahattin Ali'nin toplamda yetmişten fazla şiiri bulunur. Bu şiirlerinden 28 tanesini Dağlar ve Rüzgâr adlı kitabında yayımladı. Bu kitap yazarın 1931-1934 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşmaktadır. Ayrıca kitabın ön sözü de ona aittir. Kitapta bulunan beş şiir daha önceden dergilerde yayımlanmış olan şiirleridir. Diğer şiirler ise ilk kez bu kitapta yayınlandı. 1926-1928 yılları arasında yazdığı şiirlerden 21 tanesini ise Kurbağanın Serenadı adlı defterde topladı. Almanya'da eski harflerle yazılan bu defter, zamanla el değiştirmiş olup son olarak da Asım Bezirci tarafından muhafaza edildi. Bu defterdeki sekiz şiir daha önceden yayınlanmamış olan şiirleridir.

Şiirlerindeki temalar ise tıpkı romanlarında olduğu gibi sevgi ve aşk kavramlarıdır. Hapishaneleri konu edinen şiirlerinde, hapishane yaşamının zorluğu üzerinde dururken aşk temasına ise tekrar değinir. Karamsarlık, bireysel yalnızlık, bunalma ve kaçış gibi konular da şiirlerinin diğer temalarıdır. Kişileri konu edinen şiirlere de sahiptir, bu kişiler babası Selahattin Bey, Mustafa Kemal Atatürk, Abdülkâdir Geylânî ve Ziya Gökalp'tir.

Sinop Hapishanesi'ndeyken Hapishane Şarkısı adıyla oluşturduğu beş parçalık bir şiir bütünü bulunur. Bu şiirler birden beşe kadar numaralandırılmış şekildedir ve ilerleyen yıllarda ise Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli ve Edip Akbayram gibi isimler tarafından bestelenmiştir.

Sabahattin Ali şiirleri üçlük, dörtlük ve daha değişik sayıda dizeden oluşan bentlerden oluşur. Bazı şiirleri düz uyak biçiminde yazılmıştır; "Gazel Naziresi", "Terkib-i Bend Risalesi", "Mesnevi" başlıklı şiirlerindeyse Divan şiiri gelenekleri görülür. Üçlüklerle kurulan şiir sayısı dokuz, dörtlüklerle kurulan şiir sayısı elli, serbest ölçüdeki şiirlerinin sayısı dokuzdur; fakat bu dokuz şiirden sadece "Sokakta Kalan Adam" adlı şiir ölçüsüz ve uyaksız olarak yazılmıştır.

"Gazel Naziresi", "Terkib-i Benci Risalesi" ve "Mesnevi" adlı şiirlerinde aruz ölçüsü kullanırken diğer yetmiş iki şiirinde ise hece ölçüsünü tercih etmiştir. Genellikle hecenin sekizli kalıbıyla şiirler yazmıştır. Dağlar ve Rüzgâr adlı kitapta bulunan şiirlerden biri hariç geriye kalan şiirlerin çoğu hecenin sekizli kalıbıyla yazılmıştır. Sabahattin Ali'nin tercih ettiği şiir kalıplarından bir diğeri ise on dörtlü kalıptır, bu tarzda ise yirmi şiir yazmıştır. Bu kalıpların dışında bazı şiirlerinde yedili, on birli, on üçlü kalıpları kullanmıştır. "Kurbağa" adlı iki dizeden oluşan şiirde ise on yedili kalıbı tercih etmiştir.

Sabahattin Ali'ye ait Esirler adında yayımlanmış tek bir oyun mevcuttur. Bu oyun bir tablo ve üç perdeden oluşmaktadır ve Türk tarihindeki Kürşad İhtilali'nden esinlenilerek yazılmıştır. Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı İhlal'e yazdığı mektuplarında bu oyundan sıkça söz eder. Mektuplarında oyunu bitirdiğini ve Ayşe Sıtkı İhlal'e okuması için göndereceğini belirtir. Bir başka mektubunda Esirler oyununu, Pertev Naili Boratav aracılığı ile Muhsin Ertuğrul'a verilmesini ister. 15 Ocak 1934 tarihli bir mektubunda ise oyunun Ulvi Cemal Erkin tarafından bestelendiğini ve müzik öğretmenliği öğrencileri ile oynanmasının kararlaştırıldığı yazar.

ESERLERİ

Roman

• Kuyucaklı Yusuf (1937)

• İçimizdeki Şeytan (1940)

• Kürk Mantolu Madonna (1943)

Öykü

• Değirmen (1935)

• Kağnı (1936)

• Ses (1937)

• Yeni Dünya (1943)

• Sırça Köşk (1947)

Şiir

• Dağlar ve Rüzgâr (1934)

• Kurbağanın Serenadı (1937)

• Öteki Şiirler (1937)

Oyun

• Esirler (1936)

Kaynak: Haberler.com / Gündem
İstanbul'da katliam: 4 kişiyi öldürüp intihar etti

4 kişiyi öldürüp canına kıydı! İntihar anı kamerada

İstanbul'daki aile katliamında yeni detaylar! Kız kardeşi ve eşini de ağır yaralamış

Katliamda her bir detay kan donduran cinsten! Tüm ailesini öldürmeyi kafasına koymuş

27 ilimizde eğitime kar engeli

27 ilimizde eğitime kar engeli

Antalya Havalimanı'na iniş yapan yolcu uçağında yangın

İçi yolcu dolu uçak, inişten sonra alev aldı

title