İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Ümit Özdemir kaleme aldı! Hicri Yılbaşı, Muharrem Ayı ve Aşure günü hakkında bilinmesi gerekenler
İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Ümit Özdemir, Hicri Yılbaşı, Muharrem Ayı ve Aşure günü hakkında bilinmesi gerekenleri kaleme aldı. İşte Hicri Yılbaşı, Muharrem Ayı ve Aşure günü hakkında bilinmesi gerekenler...
Hicri takvim, ayın dünyanın etrafındaki dönüşüne göre tanımlanan bir takvimdir ve 12 aydan oluşmaktadır. Bu ayların dördü haram ay olarak kabul edilir. İslamiyet'in gelmesi ve İslam devletinin kurulması ile birlikte takvim ihtiyacı doğmuş ve bu durum üzerine Hz. Ömer danışma kurulunu toplamıştır. Hz. Ali'nin 622 yılında Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye Hicret ettiği tarih teklifi kabul edilmiş ve 1 Muharrem 622 tarihi Hicri birinci yılın başı olmuştur. Muharrem ayının onuncu günü olan Aşure günü, Hz. Peygamber tarafından oruç tutulması tavsiye edilen bir gündür. Ayrıca, bu gün birçok peygamberin önemli olaylar yaşadığı bir gün olarak kabul edilir.
HİCRİ YILBAŞI VE MUHARREM ÂYI (AŞURE GÜNÜ)
Hicri takvim, ayın dünyanın etrafındaki dönüşüne göre tanımlanır. Bundan sebep bu takvime Kameri takvimde denilmektedir. Kur'an-ı Kerim'de Allah'a göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü de haram aydır (Tevbe, 36) Hicri takvim de 12 aydan oluşmakta ve bunlardan dört tanesi de Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi haram aylardır.
Hicri aylar; "Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce" adı verilen aylardan oluşmaktadır. "Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb" ayları da haram aylardır. Peki neden bu aylara haram aylar denilmiştir? Hz. İbrahim döneminden beri bu aylarda her türlü kötülük, saldırı, zulüm ve savaş yasak olduğundan bu aylara haram yani yasak daha doğrusu yasaklı aylar denilmektedir.
İSLÂM ÖNCESİ ARAPLAR'DA TAKVİM
İslâm'dan önce Arabistan'da yaşayan Arapların belli bir takvim ve tarih sistemleri yoktu. Tarih tesbiti bazı büyük ve önemli olaylar esas alınarak yapılıyordu. Örneğin; "Fil Senesi" ismini verdikleri yılda Yemen Kralı Ebrehe'nin ordusuyla birlikte Mekke üzerine yürüyüp Kabe'yi yıkmak istediği hadise, takvim başı olarak kabul görüyordu. Bu olay Peygamber Efendimizin dünyaya teşriflerinden 54 gün önce meydana gelmişti.
İSLÂMİYET SONRASI TAKVİM İHTİYACI
Fakat ne zaman ki İslâmiyet geldi, kısa zamanda birçok beldeleri hâkimiyeti altına aldı. Bütün kurumlarıyla bir İslâm devleti kuruldu. O zaman bir takvim ihtiyacı da vazgeçilmez bir hal aldı. Çünkü idari işleri düzenlemede birçok aksaklıklar sırf bu yüzden meydana geliyordu. Buna bir örnek verecek olursak bir seferinde Hz. Ömer'in halife olduğu dönemde kendisine bir borç senedi getirildi. Alacaklı ile borçlu bu senedin tarihi hakkında anlaşmazlığa düşmüşlerdi. Alacaklı senedin üzerindeki "Şaban" ayı yazısının bu yıla ait olduğunu söylerken, borçlu gelecek yıla ait olduğunu iddia ediyordu. Bu ve bunun gibi karışıklıklar üzerine Hz. Ömer danışma kurulunu topladı ve durumu onlara anlatarak bir tarih tesbit etmenin gerekliliğini paylaştı.
TAKVİM İLE İLGİLİ YAPILAN TEKLİFLER
Bunun üzerine sahabe arasında bu durum görüşüldü ve çeşitli teklifler ileri sürüldü. Örneğin; bir sahabe Hz. Peygamberin vefatının tarih başlangıcı olmasını, bir sahabe de bi'setin, yani peygamberlik görevinin Hz. Muhammed (s.a.v)'e verildiği yılın esas alınmasını teklif etti. Bazıları da Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum gününü kabul ettikleri Miladi takvimin kullanılmasını başlangıç olarak da Hz. Muhammed (s.a.v)'in teklif etti. Ancak Hz. Ali'nin 622 yılında Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye Hicret ettiği tarih teklifi diğer teklifler ile birlikte değerlendirildikten sonra oy birliğiyle kabul edildi. Böylece 1 Muharrem 622 tarihi Hicri birinci yılın başı oldu.
PEKİ NEDEN HİCRET OLAYI TAKVİM BAŞLANGICI KABUL EDİLDİ?
Hz. Peygamberin Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarihin esas alması aslında büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü; Hicret, İslâm tarihinin bir dönüm noktası olmuştur. Hicret'e kadar geçen süre Müslümanların zulüm ve işkence altında yaşanan eşi görülmemiş bir sabır ve metanet dönemiydi. Dolayısıyla Hicret basit bir göç etme değil, İslâm'ı kurtarma ve onu daha geniş kitlelere yaymanın bir başlangıcıydı. Çünkü; Hicret ile hem Müslümanların hayatları kurtulmuş, hem de İslâmiyet kurtulmuş ve yeni bir çevrede, yeni dostluklar ileMüslümanlar kısa sürede güçlenme imkanına kavuşmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v) Hicretin sadece Mekke'den Medine'ye göç eden Mü'minlere bağlı bir fazilet olarak kalmaması, daha sonraki insanların da bundan nasiplenmesi için Hicretin önemli bir İslami kavram olduğunu vurgulamıştır. Bu sebeple tarih tesbitinde Hicret üzerinde görüşbirliği içinde olunmuş ve Müslümanlar o günden bu güne yılbaşını bu olaya dayandırarak takvimini başlatmışlardır.
HİCRİ YILBAŞI İLE BAŞLAYAN MUHARREM AYINDA YAPILMASI GEREKENLER VE AŞURE GÜNÜ
"Muharrem" hürmet edilen anlamındadır. Bu ay Hz. Peygamber (s.a.v) tarafından Allah'ın ayı diye de nitelendirilmiştir. (Müslim, Sıyam, 202-203 [1163]) Bu niteleme Muharrem ayının faziletine, ilahi feyz ve bereketinin bolluğuna işarettir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadis-i şerifinde "Ramazan'dan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem'de tutulan oruçtur." diye buyurmuştur.(Müslim, Sıyam, 202-203 [1163]). Bu oruç aşure gününde tutulan ve sünnet olan bir oruçtur. Çünkü; Hz. Peygamber (s.a.v), aşure gününde oruç tutmuş ve bunu Müslümanlara da tavsiye etmiştir. (Buhari, Savm, 69 [2004]) Ancak bu oruç ile alakalı önemli bir husus bulunmaktadır! Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) Medine'ye gelince, Yahudilerin de aşure gününde oruç tuttuklarını görünce onlara benzememek için Muharrem ayının 9 ile 10 veya 10 ile 11 günlerinde orucun tutulmasının daha doğru olacağını buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/241 [2154])
AŞURE GÜNÜNDE OLAN ÖNEMLİ OLAYLAR
Muharrem ayının onuncu gününe bu ismin verilmesi ile ilgili iki görüş bulunmaktadır. Birincisi Muharrem ayının onuncu günü olmasından sebep arapça on anlamına gelen aşra dan bu ismin geldiğidir. İkincisi ise Allah'ın on peygamberine bugün de ikram ve ihsanda bulunduğudur. Bu ikramlar ise şöyle belirtilmektedir: Hz. Musa denizi yararak Firavun ile ordusundan kurtulmuştur, Hz. Nuh gemisini Cudi dağının üzerine demirlemiştir, Hz. Yunus balığın karnından kurtulmuştur, Hz. Adem'in tövbesi kabul edilmiştir, Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan çıkarılmıştır, Hz. İsa dünyaya gelmiş ve semaya yükseltilmiştir, Hz. Davud'un tövbesi kabul edilmiştir, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail doğmuştur, Hz. Yakub'un oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri görmeye başlamıştır, Hz. Eyyub hastalığından şifaya kavuşmuştur. Ancak bu konuyla ilgili bahsedilen rivayetlerin bazılarının İsrailiyat kökenli olduğu da düşünülmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. TDV İslâm Ansiklopedisi, Aşura Maddesi, Yıl 1991, c. 4, s. 24-26).
AŞURE İLK HZ. NUH TARAFINDAN KAYNATILMIŞTIR?
Aşure aslında bir tatlı değildir! Hz. Nuh'un gemide 7 çeşit hububat ile pişirdiği bir yemektir. Hatta tufandan sonra da yeryüzünde pişirilen ilk yemek olduğu da söylenmektedir. (Ruhu'l-Beyan, 2/93)
OSMANLI'DA AŞURE GELENEĞİ
Osmanlılar döneminde aşure sarayda da pişirilirdi. Helvacıların nezaretindeki aşçılar ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, Muharremin onundan itibaren "aşure testisi" adı verilen özel kaplarla saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılırdı. Bununla birlikte Anadolu'da zengin aileler ve esnaf teşkilâtları tarafından da pişirilen aşure halka merasimlerle dağıtılır, bazı bölgelerde de aşure dağıtımından sonra ihtiyaç sahiplerine şükür maksadıyla kurban kesilir ve dağıtılırdı.