Yüksek Yargı Düzenlemesi
Türkiye Barolar Birliğince (TBB), eski yüksek yargı başkanları, akademisyenler ve yüksek yargı üyelerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda, TBMM'de görüşülen yüksek yargıya ilişkin düzenlemelerin yer aldığı tasarı ele alındı.
Türkiye Barolar Birliğince (TBB), eski yüksek yargı başkanları, akademisyenler ve yüksek yargı üyelerinin katılımıyla düzenlenen toplantıda, TBMM'de görüşülen yüksek yargıya ilişkin düzenlemelerin yer aldığı tasarı ele alındı.
TBB'deki toplantıya Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin, eski Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun, eski Danıştay Başsavcısı Turgut Candan, eski Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Başkanı Sinan Yörükoğlu ile bazı milletvekilleri, avukatlar ve yüksek yargı üyeleri katıldı.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, tarihi bir süreçten geçildiğini belirterek, Barolar Birliği ve 79 baro olarak ne yapılması gerekiyorsa yaptıklarını ancak sorumlu davranması gereken çevrelerden ve görevleri kanunla sona erdirilecek yüksek mahkeme hakimlerinden ilgi görmediklerini söyledi.
Konunun "bir hakimin görevinden alınması değil, sistemin çökertilmesi olduğunu" savunan Feyzioğlu, "Biz yargıda cemaatçi istemiyoruz, şucu, bucu da istemiyoruz. Yargının birtakım gayrimeşru yapılanmalardan temizlenmesinin yolunun kanunla yüksek hakimlerin azledilmesi olmadığını ve bunun bir felaketin başlangıcı olduğunu da bir kez daha haykırıyoruz." ifadelerini kullandı.
"Kanunla azledilen Yargıtay ve Danıştay hakimlerinin yerine 5 gün içinde atananların 5 saat sonra yeni bir kanunla azledilmeyeceğinin garantisini kim verecek bize?" diye soran Feyzioğlu, yüksek yargının sürekli azil tehlikesiyle yaşamak zorunda kalacağını iddia etti.
Cemaatçi yapılanmadan kurumsal ve kişisel anlamda en büyük zararı çektiklerini, yargının içinde böyle bir yapının bulunmasını istemediklerini ifade eden Feyzioğlu, cemaatçi yapılanmanın gönderilip yerine başka yapılanmanın getirilmesini de rahatlatıcı bulmadıklarını anlattı.
"Kamu yararı taşıması gerekir"
Prof. Dr. Erdoğan Teziç de kamusal işlemlerin Anayasa'ya uygun olması için kamu yararı taşıması gerektiğini belirterek, kamu yararı dışında, siyasi amaçla düzenleme yapılıyorsa Anayasa'ya uygunluktan söz edilemeyeceğini savundu.
Amacın siyasi olup olmadığının takdirini yargı organının yapacağını anlatan Teziç, "Bütün düzenlemelerin siyasi sonuçları vardır ama o sonuçlara giderken amacınız siyasi bir araçla mı gideceksiniz yoksa kamu yararı amacıyla yapacağınız düzenlemeden siyasi sonuç mu çıkaracaksınız? Bütün incelik buradadır." dedi.
Teziç, Danıştay ve Yargıtay başkanları, başkan yardımcıları, başsavcıları, daire başkanlarının yasanın kapsamı dışında bırakıldığını, bunun da düzenlemenin kamu yararı taşımadığını ortaya koyduğunu ileri sürdü.
Ana muhalefet partisinin düzenlemeyi Anayasa Mahkemesine götürürken kısa dilekçe yazması gerektiğini belirten Teziç, düzenlemeyle ilgili Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunulurken, kanunun amaç unsurunun siyasi olduğunun vurgulanması gerektiğini söyledi.
Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye işlemeyeceğine ilişkin değerlendirmede de bulunan Teziç, bu hükmün mutlak olmadığını, kazanılmış hakların korunmasını amaçladığını vurguladı.
Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu da daha önce Anayasa Mahkemesince iptal edilen bazı düzenlemelerden örnekler verdi.
Kanadoğlu, HSYK Kanunu'nun da Anayasa Mahkemesince, "HSYK tarafından atanan kişilerin görevlerine son vermek Anayasa'ya aykırıdır." gerekçesiyle iptal edildiğini anlattı.
Kararların geriye yürümeyeceğini ancak bunun istisnaları bulunduğunu aktaran Kanadoğlu, BDDK üyelerinin görev sürelerine son veren düzenlemenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin ardından, Danıştay'ın, iptal kararlarının geriye yürümez kuralının istisnasını doğru şekilde uyguladığını ve bu kimselerin kalan süreyi tamamlaması için görevlerine iadesine hükmettiğini belirtti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Macaristan ile ilgili benzer konuda verdiği kararı paylaşan Kanadoğlu, Macaristan Yüksek Mahkeme Başkanı'nın kanunla görevden alındığını, AİHM'in "Böyle bir yaptırım görevini kaybetmek istemeyen diğer hakimler için de caydırıcı etki doğuracaktır." diyerek, ihlal kararı verdiğini bildirdi.
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin de yargıda pek çok mevkide görev yaptığını, HSYK üyeliği döneminde 3 bakanla çalıştığını anlattı.
Siyasilerin her zaman hakimler üzerinde baskı yapmayı düşündüklerini ileri süren Bumin, yasayla belli süre çalışma teminatı bulunan yüksek mahkeme üyelerinin görevine son verip, istenen kişileri istenen şekilde görevlendirmenin kabul edilemez olduğunu söyledi.
Düzenlemenin Anayasa'ya bir değil, birden çok nedenle aykırı olduğunu, hükümetin de bunu çok iyi bildiğini iddia eden Bumin, yasanın çıkması halinde bütün işlemlerin 3 günde tamamlanacağını öne sürdü.
Bumin, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümezlik kuralının hangi amaçla getirildiğini göz önünde bulundurarak, kararın geriye yürümesine yönelik içtihat geliştirmesini umduğunu ifade etti.
Yeni yapılanmanın ardından yüksek mahkemelerdeki içtihatların da değişeceğini iddia eden Bumin, "Tek yol var, Anayasa Mahkemesinin geriye yürümezlik kuralına yorumla getireceği içtihat." diye konuştu.
"Herhangi bir tepki, eleştiri göremiyoruz"
Eski Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de çıkarılacak yasanın her şeyden önce Anayasa'nın, çağdaş demokrasinin temel ilkelerine, yargı bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu söyledi.
Siyasetin her zaman egemenlik hakkını sonsuza kadar kullanmak, başka kurumlarla paylaşmamak istediğini savunan Gerçeker, "Gerçekten çağdaş, çoğulcu demokrasiye inanan kişiler buna karşı çıkmalıdır. Buna karşı çıkacaklar içinde en başta gelenler, kendileriyle ilgili düzenlemeye karşı çıkmaları gereken yüksek yargı kurumlarıdır ama ne yazık ki birkaç üye arkadaşım dışında bu kurumlarda herhangi bir tepki, eleştiri göremiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Ömrünü bu mesleğe vermiş kişiler olarak hem mesleki hem de vicdani sorumluluklarını yerine getirmek için çabaladıklarını dile getiren Gerçeker, birlik ve beraberliğin göstergesi olarak burada bulunmanın bile önem taşıdığını belirtti.
Gerçeker, "Önemli gördüğüm bir konuyu daha belirtmek isterim. Yargıda bir yanlış yapılanma varsa, bunlar bu şekilde düzeltilmez, hukuka aykırılıkları hukuka aykırı şekilde düzeltemezsiniz. Yargıtay'ın da Danıştay'ın da kendine özgü soruşturma mekanizmaları vardır. Bunları çalıştırırsınız, yanlış yapanlar varsa, bağımsızlık, tarafsızlık ilkelerine aykırı davrananlar varsa bunları ayıklayabilirsiniz. Bunları yapmaktan kaçınarak Anayasa'ya aykırı şekilde düzenleme yapmanın hiçbir anlamı yoktur." ifadelerini kullandı.
Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun da Anayasa Mahkemesinin daha önce kanunla göreve son verilmesini hukuki güvenlik ihlali saydığını aktararak, başkanların kanun kapsamı dışında bırakılmasının çelişki olduğunu ifade etti.
HSYK'ya seçilen Yargıtay üyelerinin yeniden Yargıtay üyeliğine seçilebileceklerinin öngörüldüğünü anlatan Ertosun, bunun da bu kişileri etki ve baskı altında tutmaya yönelik olduğunu savundu.
Ertosun, "Üyeliklerin düşürülmesinde yaş, kıdem, atanma isteği gibi kriterler esas alınabilirdi, suçlanan üyeler hakkında soruşturma açılabilirdi." dedi.
"Gerekirse istifa edip..."
Bu arada, söz alan Yargıtay Üyesi Mustafa Ateş, "Efendisi olan bir hakim olmak istemiyorum. 'Özgürlük vazgeçebilmektir' diyor ünlü bir düşünür. Ben de efendisi olan bir hakim olmaktansa vazgeçebilmeyi göze alıyorum. Beklentim yok, korkmuyorum, çekinmiyorum." diye konuştu.
Yıllar önce avukatlık stajını tamamladığını ifade eden Ateş, "Gerekirse istifa edip aranıza katılmaktan onur duyacağımı belirtmek istiyorum." dedi.
Ateş, kendileriyle ilgili düzenlemeye yüksek yargı üyelerinin bu kadar sessiz kalmasının çok ürkütücü olduğunu dile getirdi.