Haberler

Yazar Gökdemir İhsan: "Hakikatin peşinde koşmak insanın yapabileceği en şerefli iştir"

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Son olarak "Platon'un İmkansız Estetiği ve Sanat" çalışmasını yayınlayan yazar Gökdemir İhsan, "Hakikatin peşinde koşmak, hakikat aşkıyla onun peşinde koşmak insanın yapabileceği en şerefli iştir.

Son olarak "Platon'un İmkansız Estetiği ve Sanat" çalışmasını yayınlayan yazar Gökdemir İhsan, "Hakikatin peşinde koşmak, hakikat aşkıyla onun peşinde koşmak insanın yapabileceği en şerefli iştir. Felsefeyi böyle değil de günümüzde kullanıldığı gibi algılarsak bile kıymetli olarak görüyorum. Çünkü bir şeyleri anlayabilmek için her koşulda teori üretmemiz gerekiyor." dedi.

"Dil ve İdea", "Katakofti", "Kurmaca Alıştırmaları", "Modern Kahramanın Düşüşü" adlı kitaplara da imza atan İhsan, estetik, edebiyat kuramı, felsefe ve Platon'un sanat anlayışı üzerine konuştu.

SORU: Bu ara neler yapıyorsunuz? N'aber?

GÖKDEMİR İHSAN: "Uzun zamandır elinizde tuttuğunuz kitapla (Platon'un 'İmkansız' Estetiği ve Sanat') ilgili çalışıyorum. Bu kitapla ilgili ilk tefekkürüm aslında 2010'ların başında başladı. O zamanlar, televizyon programları yaptığım sıralarda, temas ettiğim her entelektüele, düşünceyle sanatla ilgili kimselere, bize ait bir edebiyat teorisinin imkanları üzerine sorular soruyordum. Sonra bu soruşturma beni başka bir yere sürükledi. Ama net olarak 6 yıldır bu mevzu üzerine, estetik üzerine çalışıyorum. O yüzden epey her şeye ara verdim: Dersler durdu. Sosyal medyada bir duyuru yapmam gerekmedikçe bulunmadım. Kurmaca eserlere de ara verdim. Çok yavaş şekilde devam eden üçüncü bir hikayem var ama çok çok yavaş ilerliyor. O yüzden aslında bütün mesaimi estetik çalışmasına yoğunlaştırdım diyebilirim."

SORU: Estetik üzerine düşünme macerası nasıl başladı?

GÖKDEMİR İHSAN: "Benim bu meseleye girmemin amacı aslında bir edebiyat eleştiri teorisi geliştirmekti. Fakat sonunda şunu anladım ki elimizde bir estetik teorisi olmadan, bir edebiyat eleştiri teorisi de olamayacak. Bu yüzden estetik çalışmaya dönmüştüm. Becerebilirsem tekrar edebiyat eleştiri kuramına dönmek istiyorum çünkü ilk hedefim buydu. Ama belki de bunu ben yapamayacağım. Benden sonra gelen arkadaşlar böyle bir estetik kuramın üzerine yaslanarak yapacaklar belki. Benim idealize ettiğim şey bir edebiyat eleştirisi kuramı, poetika, drama teorisi, mimari teori, görsel sanatlara dair teorilerin geliştirilmesi. Becerebilirsem, ben edebiyat teorisinin bir ucundan tutmaya çalışacağım ama ben yapamazsam da benden sonra gelen arkadaşların yapacağını umuyorum."

SORU: Edebiyattan felsefeye geçiş yapmak bir zorunluluk muydu sizin için?

GÖKDEMİR İHSAN: "Ben aslında felsefeden hiç kopmadım diyebilirim. Düşünceyle ilk temasım Marksizm üzerinden oldu. Marksist klasiklerden ilerleyerek belli bir noktaya geldim. Ekonomi politik okudum genç yaşlarımdan itibaren. Sonra reel sosyalizmin düştüğü krizden bir çıkış yolu aramaya kalktım. Genç yaşlarımda bu sorumluluğu üzerimde hissettim. 'Teoride sorun yok ama sosyalizmin pratiğinde sorunlar var.' gibi meşhur tartışmalar yürütülüyordu. Bunun çocuksu bir savunma olduğunu görünce teoriye bakmak gerektiğini düşündüm ve o dönem ciddi şekilde Bolşevizm eleştirisine giriştim. Bunu araştırırken ideoloji meselesine geldim. İdeolojinin ne olduğu ve nasıl çalıştığı meselelerine girdim. Sonra bunları anlayabilmek için benim aslında anlam bilim, gösterge bilim bilmem gerektiğini, yani sadece bilgi sosyolojisiyle işin içinden çıkamayacağımı gördüm. O alana girdiğimde ise anladım ki benim evvelemirde bilmem gereken şey metafizikmiş yani varlık nedir ve onun bilgisi nedir? Bunları zaten birbirinden ayırmamak gerekir. Doğrusu da oydu. Bunlar yani epistemoloji ve ontoloji, iki ayrı disiplin gibi görülür. Bu kadim düşünceye de uygun değil. Şahsi görüşüm de o. Varlık nedir ve onun bilgisi nedir? sorusuna yanıt veremedikten sonra aslında biz boş konuşmuş oluruz. Edebiyat hakkında konuşurken de sinema hakkında konuşurken de boş konuşmuş oluruz. Çünkü bir edebiyat kuramı mutlaka bir estetik teorisine istinat etmek, ona dayanmak zorundadır. Çünkü en kaba haliyle şu soruya cevap verir estetik: Varlık nedir, gerçeklik nedir ve bu gerçekliği bizim algılama, alımlama süreçlerimiz nasıl işler? Bizim eserimizin yani sanat eserinin gerçeklikle ilişkisi nedir? Bu sorular da bizi mutlaka bir metafiziğe dayanmak zorunda bırakır. Metafizik bugünlerde hakkında pek olumlu olarak konuşulan bir şey değil. Ama ben metafiziği ontoloji ve epistemolojinin ayrılmaz bir bütünlüğü, bir üst disiplini olarak görüyorum."

SORU: Peki neden Platon'u inceleme gereği duydunuz?

GÖKDEMİR İHSAN: "Estetik çalışırken beni iyice felsefenin kuyusuna iten bir şeye şahit oldum. Aslında daha önce de bildiğim bir durumdu bu: Platon'un kanonlaşmış yanlış okumaları meselesi. Benim de mensubu olduğum gelenekselci ekolün fikirlerine uygun bir estetik teorisinin imkanlarını Platon'da keşfedebileceğimi düşündüm. Bu sezgisel bir şeydi fakat bu sezgi doğruymuş. Fakat Platon'un düşüncesi o kadar yanlış okunmuş ve bu öyle bir geleneğe dönüşmüş ki bütün o bagajın altından orijinal ya da orijinale en yakın Platon düşüncesini yeniden keşfetmek gerekiyordu. Bu yüzden ben bu kitabı çalışmaya başlarken bu işi çok kolaylıkla yapabileceğimi düşünmüştüm. Mevcut literatürü tararım, onun bir eleştirisini yaparım, sonra bu eleştiri üzerinden kendi fikirlerimi söylediğimde benim Platon okumam ve estetik teorim de ortaya çıkar diye düşünmüştüm. Ama bu ilk kısmı yazarken şunu gördüm ki burası bir sirk gibi. Yani Platon ve sanat literatürü ya da Platon estetiği literatürü yanlış okumalar, keyfi yanlış okumalarla dolu bir sirk gibi. Herkes bir hava fişek patlatmış, bir numara yapıyor, herkes bir hokkabazlık yapıyor. Çok renkli, çok dolu ama burada Platon yok! Bunun sebebini araştırdığımda ise aslında bütün bu kargaşanın Platon'un nasıl okunacağına dair bir ilk soruyla başladığını fark ettim. Yani 'Platon'un ontolojisi nedir?' ya da 'Platon'da epistemoloji nedir?' diye sormadan önce, 'Platon'un metni nedir?' diye sormak gerekiyor. Çünkü buna verilen yanıtlar, sonra varacağınız her yeni soruyu değiştiriyor, varacağınız sonuçların tamamını değiştiriyor."

SORU: Sizce Platon okumaya nasıl başlamak gerekiyor?

GÖKDEMİR İHSAN: "İlk önce şununla başlamak gerekiyor: Platon neden bugün bildiğimiz anlamda bir felsefe metni yazmadı da diyaloglar yazdı? Asıl soru bu. Çünkü onun felsefe faaliyeti ile metni arasında bir ilişki olması lazım. Sonra şu mesele geliyor gündeme; iki mektubunda da bunu ısrarla ve hemen hemen aynı kelimelerle söylüyor: 'Ben şimdiye kadar hiçbir felsefe metni yazmadım. Eğer bana atfedilen metinleri soracak olursanız. Onlar felsefe metni değil. Onlar Sokrates'in genç ve asil Sokrates'in güzel sözleridir'. O zaman ortada bir gariplik var: Biz bu metinleri felsefe metni diye okursak, müellifinin rızasına aykırı bir şey yapıyoruz demektir. Çünkü müellifi 'Bunlar felsefe metni değil. Ben hayatımda hiç felsefe metni yazmadım.' diyor. 'Neden?' diye sorduğumuzda ise diyor ki 'Felsefe sadece yazılı değil, sözlü olarak da dile getirilebilecek, aktarılabilecek bir bilgi değil'. O zaman her şey değişti. Yani demek ki bu metnin felsefe alanında bir anlamı yok. Eğer bu gerçek felsefe metni değilse, bu metinler en fazla okula kayıt için reklam metni olabilir ki bunu iddia edenler de var zaten felsefe tarihinde. Bakın bambaşka bir yere geldik. O zaman bu metinleri felsefe anlamında ciddiye almaya lüzum yok. Ama mesela Schleiermacher diyor ki tam da bu nedenle 'Bütün yaptığımız iş boşa düştü. Yani bunların felsefe namına bir değeri yoksa biz ne yapıyoruz?' Bu çok temel bir soru aslında. Yani ben de bu sorulara kendimce cevap vermeye ve kendi Platon okumamı ortaya koymaya çalıştım."

SORU: Platon açısından felsefe nedir?

GÖKDEMİR İHSAN: "Platon'un evvela hakikate dair bize öğrettiklerine bakarsak, o hakikatin dile getirilemez olduğunu söylüyor. Peki, hakikat dile getirilemezse, hakikatle bizim ilişkimiz ne olabilir? Bu ancak bir müşahede, yani bir manzara seyri olabilir. Yani biz hakikati ancak müşahede edebilir, onu seyredebiliriz. Peki seyrettiğimiz şeyi dile getirebilir miyiz? Diyalektik yoluyla bilgenin o müşahede ettiği hakikati bize logos marifetiyle açması mümkün. Bir kısmı bu ama diğer kısmı dile getirilemez. O kısmı ise hikaye ediyorlar. Aslında bizim kadim ariflerimiz de aynısını yapıyor. Söylenebilir olan şeyleri açıkça, akla uygun şekilde açıyorlar ve bize anlatıyorlar. Ama söylenemez kısmı da hikayeye yani mitosa dönüştürüyorlar. Bu yüzden felsefe pek de böyle metin üzerinden yapılabilecek, yürütülebilecek bir faaliyet değil. Bir kere bir akıl yürütme faaliyeti değil. Çünkü akıl yürütmeye uygun kısım ancak logosa uygun olan kısım. Yani o sadece bir kısmı. Ama daha da geniş bir kısım, yani hakikatin müşahedesi dediğimiz şey pek de akıl yürütmeyle ulaşılacak bir şey değil. Bunun için 'anamnesis' (tahattur) kavramını kullanıyor Platon. Bizim aslında o hakikatleri hatırlamamız gerekiyor. Bunun için de felsefe faaliyetini bir ustayla, yani 'sophos' ile yapmamız gerekiyor. Tam Platon'un öğretisine başvurursak sophos dediğimiz kimse bu faaliyetin ustası, rehberi. Filozof ise bizim bugün anladığımız gibi çok akıllı, entelektüel, bilgili, akıl yürütmeyi çok iyi bilen bir dahi falan değil, aksine çırak sadece. O yolda gözetilen, kendisine rehberlik edilen bir çırak. Bununla da kalmıyor, onun ustayı takip edebilmesi için ona bir kudret verilmesi gerekiyor. 'Kendisine güzeli gösterecek olan bilgeyi takip etme kudreti vardır onlarda.' diyor Platon. Bu kudretin kaynağı da Platon'da çok iyi tanıdığımız Eros yani aşk. O zaman filozof kim oluyor? Sophos'un cemalinde hakiki güzelliği müşahede etmiş ve ona aşık olmuş ve bu aşkla sofusu yani bilgeyi takip eden ilahi aşkla coşturulmuş, bir nevi delirmiş bir adam. Pek de mantıklı, akıllı falan birisi değil, bizim bugün anladığımız felsefedeki gibi. Bu sayede de rehberi takip ederek, o da evvela kendi nefsini dönüştürerek o hakikat mücadelesine nefsini hazır hale getirmeye çalışıyor. Ben de kitabımın üçüncü bölümün hemen başlarında felsefeyi 'erotik faaliyetin şahikası' olarak tanımladım. Yani bundan daha yüksek bir aşk faaliyeti olamaz. Felsefe en yüksek seviyede aşk faaliyetidir. Filozof da aynıyla güzelliğe aşık olmuş kişi, güzelliği seven kişidir. Ben bu noktadan başlayarak bir Platon estetiğine ulaşabileceğimizi düşündüm ve onun imkanlarını biraz göstermeye çalıştım."

SORU: Bugün Platon estetiğiyle üretilecek bir teorinin imkanlarına dair neler söylersiniz?

GÖKDEMİR İHSAN: "Modern sanatla, hatta güncel sanatla Platon estetiği arasında çok kolay ilişki kurabiliriz. Bilhassa resimdeki kübizm ya da geometrik sanatlar buna çok uygun. Benim de zaten ilk niyetim oydu. 'Acaba İslam sanatına dair bir şeyler söyleyebilir miyiz burada?' diye sormuştum. Geometrik sanatlar çok açık bir şekilde Platoncu, bunu söyleyebiliriz. İslam sanatında üslüplaştırma dediğimiz şey Platon'un tasvip edeceği, onaylayacağı bir sanat tarzıydı. Platon'un bütün meselesi sahtelikle mücadele. Çünkü eğer hakikatin peşindeyseniz, bütün sahteliklerle ve sahtekarlarla mücadele etmeniz gerekir. Gerçi Sokrates örneğinde başarısız olacak ve sahtekarlar, sofistler galip gelecekler ama baştan kaybetsek bile bu mücadele onurlu bir mücadele, asil bir mücadele diye düşünüyorum. Platon'un meşhur mağara metaforunu kullanarak söylersek, aldatıcı taklitçi sanat mağaranın duvarında mahkümları oyalayan gölgelerden ibarettir. Fakat bunu yaparak mahkümları mahkümiyete mahküm etmek dışında, yani orada zincirli halde kalmalarını devam ettirmek dışında, başka bir iş yapmamış oluruz. Mahkümları eğlendirmek için niye bir gösteri düzenliyorsunuz? Onları serbest bırakmak, zincirlerinden arındırmak, mağaradan çıkmalarını sağlamak mümkünken, neden onları eğlendirmek, burada eğlemek üzere bir etkinlik yapıyorsun ki? İşte bu aldatıcı taklitçi sanat. Buradan hareketle gerçek sanatın ne yapması gerektiğini söyleyelim: Evvela onlara bu baktıkları yerin gerçek olmadığını, burada gördükleri şeylerin arkadaki ateşin önünden geçen nesnelerin gölgelerinden ibaret olduğunu, aslında arkadaki nesnelerin dahi gerçek olmadığını, onların da gerçeklerinin mağaranın dışında olduğunu gösterebilmek. Zincirlerinden kurtulmaları için onları teşvik etmesi ve hakikate, güzele, güzel olana, kendinde güzel olana firar etmeleri için onları çağırması gerekir. Bana bulunduğum gerçekliği sorgulatmayan, bu bulunduğum verili gerçekliği hakikat olarak bana dayatan, hakikat olarak satan bir sanatın benim nezdimde bir kıymeti yok. Aksine aşağılık bir şeydir bu. Yani bizi verili gerçekliğe mahküm eden, bundan başka bir gerçeklik olmadığına ikna etmeye çalışan bir sanatın bence gerçek bir sanat olması mümkün değil."

SORU: Son olarak sizce Felsefenin değeri nedir?

GÖKDEMİR İHSAN: "Hakikatin peşinde koşmak, hakikat aşkıyla onun peşinde koşmak insanın yapabileceği en şerefli iştir. Felsefeyi böyle değil de günümüzde kullanıldığı gibi algılarsak bile kıymetli olarak görüyorum. Çünkü bir şeyleri anlayabilmek için her koşulda teori üretmemiz gerekiyor. Teorileri de mutlaka bir paradigmanın içerisinden üretmeliyiz. Modern bilimlerin ve düşüncenin içinden geçtiği kriz anını gözetirsek, şu an aslında bir paradigma geliştirmek için çok uygun bir dönemdeyiz. Ayhan Çitil'in Necip Fazıl Ödülleri'nde yaptığı o kısa konuşma çok doğru; bizim üzerimizde böyle bir vazife var. Metafizikten başlayarak yeni bir paradigma inşa etmek zorundayız. Bu sadece kendimize ait bir görev de değil, insanlığa karşı görevimiz. Bu topraklarda yetişmiş düşüncenin, sanatın mutlaka insanlığa vereceği şeyler vardır. Bunun kaybolup, sönüp gitmesine izin veremeyiz. Aksine o külü yeniden tutuşturmak lazım."

Kaynak: AA / Güncel
İstanbul'da katliam: 4 kişiyi öldürüp intihar etti

4 kişiyi öldürüp canına kıydı! İntihar anı kamerada

İstanbul'daki aile katliamında yeni detaylar! Kız kardeşi ve eşini de ağır yaralamış

Katliamda her bir detay kan donduran cinsten! Tüm ailesini öldürmeyi kafasına koymuş

27 ilimizde eğitime kar engeli

27 ilimizde eğitime kar engeli

Antalya Havalimanı'na iniş yapan yolcu uçağında yangın

İçi yolcu dolu uçak, inişten sonra alev aldı

title