Yargıtay'ın "Şike Davası" Kararı Açıklaması
"Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan suç örgütünün, Spor Toto Süper Lig'de oynanan bir kısım müsabakaların sonuçlarını Fenerbahçe A.Ş. futboltakımının lehine olacak şekilde şike veya teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, sanıklar arasında mevcut hiyerarşik.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin sanıklar Aziz Yıldırım, Olgun Peker, Serdar Adalı, Tayfur Havutçu'nun da aralarında bulunduğu 85 sanık hakkındaki kararının temyiz incelemesini tamamlandı.
Dairenin oy birliğiyle aldığı 60 sayfalık kararında, sporun birçok dalı bulunmasına karşın futbolun gerek dünyada gerekse Türkiye'de ilk akla gelen spor branşı olduğu vurgulandı.
Futbola gösterilen alakanın beraberinde karmaşık parasal ilişkileri getirdiği ve bunun domino etkisiyle yayıldığı, sosyal, kültürel, politik ve uluslararası pek çok alanı ilgilendirdiği belirtilen kararda, içinde bulunulan yüzyılda aşılması zor sınırların ortadan kalktığı, ulaşım ve teknoloji başta olmak üzere diğer alanlardaki gelişme ve bütünleşmelerle genelde sporun özelde de futbolun insanların yaşamında çok daha fazla yer almaya başladığı aktarıldı.
Sporun profesyonel olarak icrasının, bunu, sadece zevk ya da sağlık için yapılan bir faaliyet olmaktan çıkarıp bir meslek haline de dönüştürdüğü ifade edilen kararda, futbolun temel gayesinin, insanın beden ve ruh sağlığını geliştirerek iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmek olduğu vurgulandı. Kararda, bu durumun sportif faaliyet ve organizasyonların sporun ruhuna ve spor ahlakına uygun, sportmenlik duyguları içerisinde gerçekleştirmesine yönelik, yaygın bir beklentiyi gündeme taşıdığına işaret edildi.
Türkiye'de futbolun farklı sosyal statüleri ve inançları taşımalarına rağmen büyük kitleleri bünyesinde toplamayı başardığına değinilen kararda, "Futbolun dürüstçe ve haksız rekabet olmadan, yasa dışı maddi-manevi çıkar ilişkileri karıştırılmadan yapıldığına yönelik toplumsal inancın korunması gerekliliğinden uzaklaşanlara karşı uygulanacak yasal yaptırımların, futbolun bir araya topladığı büyük kitleleri hedef almayıp, aksine onların saygınlıklarını artırmaya ve sadece yanlışlıkların önüne geçilme amacına yönelik bulunduğunun son derece açık olduğu görülmektedir" denildi.
-Yargılanan futbol kulüpleri değil, kişiler
Kararda, dava konusu olayda yargılananların futbol kulüpleri olmayıp, kulüplerde yöneticilik görevini üstlenen, futbol oynayan, yetkili ya da yetkisiz futbolcu temsilciliği yapan ve benzeri kişiler olduğuna işaret edildi.
Almanya Bochum Savcılığının 2009 yılında yürüttüğü şike ve bahis soruşturmasında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülkede oynanan bazı futbol müsabakalarında şike yapıldığının tespit edilmesi üzerine yürütülen soruşturma evreleri de kararda hatırlatıldı.
Olaydaki dinleme ve iletişimin tespitine ilişkin kararların incelendiği kararda, Ceza Muhakemesi Kanunun'nun 135 ve diğer maddelerinde düzenlenen, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlemenin birer koruma tedbiri olduğu ve koruma tedbirlerine başvurulabilmesi için gerekli şartların mevzuatta ayrı ayrı düzenlendiği anımsatıldı.
Bütün koruma tedbirleri bakımından, suç şüphesinin bulunması, kanuni düzenleme, gecikmezlik, görünüşte haklılık, orantılılık gibi ön koşullar bulunduğu belirtilen kararda, şu ifadelere yer verildi:
"Yargılama konusu olaylarla ilgili soruşturmanın başlangıcının 2009 yılında yurt dışında gerçekleştirilen futbolda şike ve bahis operasyonuna dayandığı, bu operasyonun Türkiye'ye de sıçradığı ve 71 kişi hakkında nitelikli dolandırıcılık ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarından Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bir davanın bulunduğu, bazı şüpheliler hakkında tutuklama kararlarının dahi verildiği hususları nazara alındığında, emniyet güçlerince olayla ilgili yapılan istihbari çalışmalar sonucu elde edilen bilgi ve bulgular da değerlendirildiğinde, dava konusu olayda CMK 135 ve 140. maddeler uyarınca kararlar alınması bakımından kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının bulunduğu ve başka suretle delil elde edilemeyeceği görülmüştür."
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim özgürlüğü ve gizliliğinin Anayasanın 22. maddesinin koruması altında olduğu aktarılan kararda, bu gizliliğe müdahalede bulunulmasının iletişim özgürlüğü ve gizliliği ile özel hayatın gizliliği ilkesini ihlal edeceği ancak dava konusu somut olayda bireylerin temel hak ve özgürlüklerine daha az sınırlama getiren bir tedbirle delil elde etme, diğer şüphelilere ve maddi gerçeğe ulaşma amacını gerçekleştirmenin mümkün olmadığı vurgulandı.
Kararda, "Açıklanan nedenlerle, dava konusu somut olayda şüpheliler haklarında, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme koruma tedbirlerine başvurulmasının ceza muhakemesi anlamında yasal dayanaklarının mevcut olduğu ve bunların da yasaya uygun ve doğru olarak tatbik edildiği görülmüştür" değerlendirmesinde bulunuldu.
-Hukuka uygun delil irdelemesi
Kararda, CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca başvurulan koruma tedbirleri ile somut olayda elde edilen ve hükme esas alınan TAPE kayıtları, fiziki takip tutanakları gibi delillerin hukuka uygun elde edilip edilmediği de irdelendi.
Gizlice yapılan izlemenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) uygulamasına göre, hakim kararına dayanması zorunlu değil ise de ancak hakim kararı ile mümkün olması ya da onun onayından geçirilmesinin kişiye sağlanan yargısal güvence ve kötüye kullanımın önüne geçilmesi bakımından önem taşıdığı vurgulandı.
CMK'ya göre, iletişimin tespiti kararının icrası sırasında dinlenen kişi hakkında soruşturmaya konu suç dışında ve katalogda belirtilen bir başka suç isnadının bulunması durumunda, tespitin devamına karar verilmesi gerektiğinin bir kısım öğretide kabul gördüğüne dikkat çekilen kararda, AİHM'in teknik takip sırasında suç vasfının değişmesi durumunda yapılan teknik takibin her zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırılık oluşturmayacağı yönünde kararlarının bulunduğu hatırlatıldı.
Kararda, şu tespitler yapıldı:
"Açıklanan nedenler ve örgüt suçunun niteliği gereği temadi eden suçlardan olması karşısında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile fiziki takip suretiyle elde edilen delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş deliller olduğunda şüphe bulunmadığı sabittir.
Bu itibarla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlenen şike ve teşvik primi fiillerine ilişkin olarak mahkemeden usulüne uygun olarak alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları üzerine elde edilen TAPE kayıtları ile fiziki takip tutanaklarının usul ve yasaya uygun olarak elde edilmiş deliller olduğu, sanık Aziz Yıldırım'ın 23 Şubat 2012 günlü oturumda hakkında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendisine okunduğunda 'Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir...' şeklindeki beyanları da nazara alındığında, mahkemece hükme esas alınmalarında bir isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
-Yıldırım 1998'den beri başkan
Kararda, Aziz Yıldırım'ın 1998 yılından bu yana Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yaptığı, futbol takımının son lig şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde ettiği, dolayısıyla Yıldırım'ın başkanlığı döneminde takımının 4 kez lig şampiyonu olduğu tespitinde bulunuldu.
Yıldırım'ın, 15 Mayıs 2009 tarihinde yaptığı konuşmada, 23-24 Mayıs 2009'da gerçekleştirilen ve yeniden başkanlığa seçildiği olağan genel kurul öncesi, üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu ancak 2009-2010 sezonunda son müsabakalarda alınan neticeler sonrasında Bursaspor Kulübünün lig şampiyonluğunu kazandığı belirtildi.
Kararda, şu ifadeler yer aldı:
"Böylelikle Fenerbahçe futbol takımının 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında şampiyonluğu son müsabakada kaybettiği, bu durumun kulüp içerisinde ve yönetimde huzursuzluğa yol açtığı, bu nedenle 2010-2011 futbol sezonu için Fenerbahçe Spor Kulübünde futbol takımı hakkında mutlak bir şampiyonluk beklentisinin oluştuğu ancak ligin ilk yarısında oynanan müsabakalar sonunda lider Trabzonspor A.Ş. Futbol takımıyla oluşan puan farkının şampiyonluk ihtimalini azalttığı görülmektedir. Bu durumun da kulüp içerisinde sezon sonunda yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım'ın şampiyonluk sözünün yerine getirilebilmesi açısından sezonun ikinci yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor A.Ş. ve Bursaspor futbol takımlarının da puan kaybetmesi gerektiği, şampiyonluğun sadece sportif faaliyetlerle elde edilemeyeceğini düşünen Aziz Yıldırım'ın, yönetim kurulunda yer alan İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Alaeddin Yıldırım ile geçmişte Sedat Peker grubu ile irtibatlı olan bazı şahıslarla birlikte ayrı bir oluşuma gittiği sonucuna varılmıştır.
Yönetimde görev yapan diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında oluşan bu yapılanmanın kendi içerisinde ayrı toplantılar düzenlediği, kamu yararına dernek statüsünde bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün, ismi, toplumdaki saygınlığı ve köklü geçmişinin getirdiği etki ve güç de kullanılarak örgütsel faaliyetlere zemin hazırlandığı sabittir."
-"Örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapı var"
Aziz Yıldırım liderliğinde oluşturulan suç örgütünde, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun etkin konumda oldukları, örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapının bulunduğu belirtlen kararda, Yıldırım ile örgüt üyesi sanıklar arasındaki ilişkinin, kulüp başkanı-yöneticisi ilişkisinden ziyade örgüt lideri ile üyesi arasındaki ilişki şeklinde olduğu, örgüt üyelerinin Aziz Yıldırım'ın talimatlarını yasal ya da yasal olmayan şekilde ayrım yapmadan emir telakki ederek yerine getirdiklerinin belirlendiği bildirildi.
Şike ve teşvik primi eylemleri için genellikle kaleci ve forvet pozisyonunda oynayan futbolcuların seçildiği, kimi zaman ise teknik direktör ve kulüp yöneticileri ile bağlantının sağlandığı ifade edilen kararda, "Rakip takım futbolcularından Sercan Yıldırım, Gökçek Vederson, İbrahim Akın, İskender Alın, Ümit Karan, Sezer Öztürk, Korcan Çelikay, Mehmet Yıldız, Serdar Kulbilge, Mahmut Boz, Murat Şahin ve Emmanuel Emenike gibi futbolcularla bağlantıya geçilerek şike veya teşvik primi anlaşmalarının sağlandığı ya da oyuncunun kabul etmemesi nedeniyle şike veya teşvik primi suçlarına teşebbüs edildiği belirlenmiştir" denildi.
-Örgütün kurulma amacı
Kararda, sanık Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan suç örgütünün, bahse konu sezonda Spor Toto Süper Lig'de oynanan bir kısım müsabakaların sonuçlarını Fenerbahçe A.Ş. futbol takımının lehine olacak şekilde şike veya teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, sanıklar arasında mevcut hiyerarşik bağ çerçevesinde iş bölümü yapıldığı belirtildi.
Sanıkların birbirleriyle ve üçüncü şahıslarla sürekli irtibat halinde, yoğun ve düzenli biçimde şike veya teşvik primi eylemlerinde bulundukları, örgüt üyelerinin Aziz Yıldırım'ın emir, direktif ve talimatlarıyla hareket ettikleri aktarılan kararda, şunlar kaydedildi:
"Aziz Yıldırım'ın örgüt üyesi sanıkların bir kısmıyla yüz yüze görüştüğü, genellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu aracılığıyla emir ve talimatlarını ilettiği ve eylemleri koordine ettiği, örgüt üyesi sanıkların birbirleriyle ve aracılarla bağlantılarının çoğunlukla büyük bir gizlilik içerisinde ya belirli aralıklarla ya da bir önceki görüşmede sonraki görüşmenin yeri ve zamanı belirlenmek suretiyle sağlandığı, örgüt üyesi sanıkların bazılarının şike veya teşvik primi girişimleri yoluyla geçimlerini temin ettikleri, sanıkların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde gizliliğe azami ölçüde uyum gösterip şifreli kelimeler kullandıkları belirlenmiştir.
Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün diğer suç örgütlerinde olduğu gibi dikey bir yapılanma oluşturduğu, sanıkların sayısının örgüt kurmaya yeterli olduğu ve amaç suç/lar yönünden elverişli üye, araç ve gerece sahip olunduğu, sanıkların teknik takibe konu kullandıkları telefon hatlarıyla birbirleriyle yoğun şekilde yaptıkları görüşmelerin örgüt üyeleri tarafından şike/teşvik primi eylemlerinin irtibatlı ve koordineli şekilde, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğini ve sanıkların yoğun şekilde bu eylemlerde bulunup, faaliyetleri rahat bir şekilde yürütmek amacıyla örgüt teşkil ettiklerini gösterdiği açıktır."
Kararda, ayrıca davanın, CMK'nın 250. maddesiyle görevli İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesine açılmasında, dava ekonomisi, adalet dağıtımında istikrar ve çabukluk sağlanması, davaların en hızlı ve doğru şekilde bitirilmesi ilkeleri göz önüne alındığında, usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı vurgulandı. - Ankara