Yargıtay, "Hayali Yaratığa" Verilen Cezayı Az Buldu
Aylin Sırıklı Dal - Yargıtay 15.Ceza Dairesi, hayali yaratıkla işbirliği yaptığı, gerçekte mevcut olmayan hastalıklarının bulunduğu, yabancı istihbarat birimlerinin peşinde olduğu, kansere ilaç bulduğu gibi yalanlarla sanal ortamdaki...
Aylin Sırıklı Dal - Yargıtay 15. Ceza Dairesi, hayali yaratıkla işbirliği yaptığı, gerçekte mevcut olmayan hastalıklarının bulunduğu, yabancı istihbarat birimlerinin peşinde olduğu, kansere ilaç bulduğu gibi yalanlarla sanal ortamdaki takipçilerini etkileyip para toplayan sahte profesör Bülent Ayberk hakkındaki yerel mahkeme kararını bozdu.
Lise mezunu Elazığlı 65 yaşındaki Bülent Ayberk, geçmiş yıllarda çeşitli gazetelerde Profesör Hans Von Aiberg takma adıyla Danimarka asıllı Alman fizikçi kimliğini kullanarak astronomi, astroloji, burçlarla ilgili yazılar yazmaya başladı.
Bu şekilde zamanla ünlenen Ayberk, yazdığı kitaplarda, İskandinav asıllı Alman bilim adamı, araştırmacı, düşünür, mucit, yazar ve gazeteci olduğuna dair özgeçmiş uydurdu.
Ayberk'in, 1980'li yıllarda "Arz'dan Arşa" adı altında "atom ve tanecik fiziği, karadelikler, ışınlanan insanlar, kafdağı cinleri, kuantum fiziği, hızır tezkireleri" gibi konularda yazdığı seri kitaplarıyla İslam dini ile bilime ilgi duyan insanlar arasında da ünü yayıldı.
Bir televizyon kanalında da canlı yayınlara çıkarak dini görüşlerini paylaşan Ayberk, internetin yaygınlaşmasıyla adına açılan internet sitesinde kendisine taraftar kazanarak görüşlerini yaymaya başladı.
Profesör Hans Von Aiberg adını kullanarak yazdığı kitaplarını okuyarak etkilenen insanlarla internet ortamında chat programları yoluyla ilişki kuran Ayberk, yurt dışından da taraftar edindi.
İnternet ortamında taraftarlarına, "Allah'ın şura (jüri) kurulmasını emrettiğini" söylemesi üzerine, taraftarı vatandaşlar arasından 4 kişilik jüri oluşturan Bülent Ayberk, taraftarlarını, "Hızır" ile görüştüğüne, kendisine iyiliklerinde yardım eden, kötülüklerden koruyan 2300'lü yıllardan günümüze gelmiş "J" adlı hayali yaratığın yardımcısı olduğuna da inandırdı.
Kendisini bazen "Dabbetül-arz" bazen de "Zülkarneyn" olarak tanıtan Ayberk, taraftarlarından sürekli para topladı. Kendi hesaplarına daha çok para yatırılması için bahaneler uyduran Ayberk, hayali düşmanlar oluşturarak grup üyelerinin dikkatlerini istediği yönde yoğunlaştırdı.
Sağlık sorunlarının olduğu, deniz kenarında bol oksijenli bir yerde ev alması halinde iyileşeceğine taraftarlarını inandıran Bülent Ayberk, topladığı paralarla Altınoluk'ta yazlık aldı.
Yoksul öğrencilere burs, yoksul vatandaşlara para verileceği, yardımcısı dediği hayali yaratık "J"nin masraflarının karşılanması ve maaş ödenmesi için de sık sık taraftarlarından para isteyen Ayberk'in, Balıkesir'de polisin düzenlediği operasyonda yakalandığı 2006 Haziran ayına kadar sanal ortamdaki takipçilerinden sürekli para topladığı ortaya çıktı.
Ayberk'e gönderilen paranın yalnızca Ocak 2005-Mayıs 2006 yılları arasında 128 bin 870 lirayı bulduğu saptandı.
-Müritleri arasında doktorlar, diş hekimleri var-
Balıkesir emniyetinin 2006 yılında düzenlediği "Zig-zag" operasyonuyla gözaltına alınan Ayberk hakkında dava açıldı.
Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi, Bülent Ayberk ve eşi Mesude Ayberk'e, oluşturduğu 4 kişilik jüriye üye seçtiği mağdurlara yönelik, "dini inanç ve duyguları istismar suretiyle nitelikli dolandırıcılık" suçlarından Türk Ceza Kanunu'nun 158/1-a maddesi gereğince hapis ve para cezası verdi.
Sanıklar lehine takdir indirimi uygulayan mahkeme, Bülent Ayberk'i 1 yıl 4 ay 20 gün hapis ve 208 gün para, eşi Mesude Ayberk'i ise 8 ay 10 gün hapis ve 103 gün para cezasıyla cezalandırdı. Sanıklar hakkındaki cezaları para cezasına çevirdi.
Yerel mahkeme, sanıkların, kendilerinden şikayetçi olmayan 40 ayrı mağdur yönünden eylemlerini ise para toplarken aldatma öğesi bulunmadığı gerekçesiyle Yardım Toplama Kanunu'na muhalefet etme kabahati olarak değerlendirdi ve gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına karar verdi.
Mahkeme mağdurların, "Bülent Ayberk'in bilimsel çalışmalarını ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmesi amacıyla isteyerek para gönderdikleri, kandırılmadıkları, istediği takdirde yine para göndermeye devam edecekleri yönündeki beyanları, tamamına yakınının çeşitli üniversitelerden mezun olup doktor, diş hekimi, öğretmen, memur gibi mesleklerden oldukları, soruşturma başladıktan sonra da düşüncelerinde herhangi bir değişiklik olmadığını" göz önüne alarak bu değerlendirmeyi yaptığını açıkladı.
-Bozma-
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 15. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını oy birliğiyle bozdu.
Dairenin kararında, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerektiği belirtildi.
Hilenin nitelikli bir yalan olduğu vurgulanan kararda, "Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır" ifadesine yer verildi.
Kararda, hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığının olaysal olarak değerlendirilmesi, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin niteliklerinin ayrı ayrı nazara alınması gerektiği vugrulandı.
-"Dikkat edilmesi gereken husus dinin aldatma aracı olarak kullanılması"-
Dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesinin, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1-a maddesinde düzenlendiği hatırlatılan kararda, şu tespitler yapıldı:
"Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duygularıyla doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı ilişki bulunmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerleri, dini inanç ve duygular altında aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır."
Kararda, somut olayda, hayali bir yaratıkla işbirliği yaptığını, kendisine yapılacak yardımların Allah'a borç verme kabilinden sayılacağı, gerçekte mevcut olmayan hastalıklarının bulunduğu, yabancı istihbarat birimlerinin peşinde olduğu, kansere ilaç bulduğu gibi yalanlarla sanal ortamdaki takipçilerini etkileyip kendisine para gönderilmesini sağladığı hususları dikkate alındığında, sanıkların şikayetçi olmayan mağdurlara yönelik eylemlerinin TCK'nın dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunun unsurlarını oluşturacağı gözetilmeden sanıklar hakkında idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği belirtildi.
Yayıncı: Ebubekir Gülüm - ANKARA