Yargıtay, Ergenekon Davasında Yerel Mahkeme Kararını Bozdu (3)
Ergenekon davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 1971'li yıllarda var olduğu mahkemece kabul edilen bir örgütten, MİT, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün haberdar olmamasının nedenlerinin makul şekilde açıklanamamasını bozma nedeni saydı.
Ergenekon davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 1971'li yıllarda var olduğu mahkemece kabul edilen bir örgütten, MİT, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün haberdar olmamasının nedenlerinin makul şekilde açıklanamamasını bozma nedeni saydı.
Ümraniye'deki bir gecekonduda 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başlayan Ergenekon davası temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyeti, kararını açıkladı.
Yargıtay Konferans Salonu'ndaki karar duruşmasında kararı okuyan Mahkeme Başkanı Eyüp Yeşil, yerel mahkemenin "örgüt" kabulü ile dairenin "örgüt" konusundaki görüşü arasında bulunan çelişkilere değineceğini söyledi. Yeşil, yerel mahkeme tarafından örgütün varlığı açısından kabul edilen belgelerin incelendiğini belirterek, mahkemenin "örgüt" kabulünde dairede yeterli kanaat oluşturamayan hususları şöyle sıraladı:
"Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığının yazılarında Ergenekon örgütünün varlığına ilişkin bilgilerin bulunmaması. MİT Müsteşarlığı yazısına göre örgüte ilişkin bilgilerin ihbar ve açık kaynak duyumlarına dayanması. Emniyet Genel Müdürlüğünce örgüte ilişkin bilgilerin ilk defa bu soruşturma kapsamında ortaya çıktığının bildirilmesi. Tanık olarak dinlenen eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün MİT Müsteşarlığınca kendisine yapılan sunumu ciddi bulmadığını ve daha önce örgüte ilişkin bir bilgisinin bulunmadığını beyan etmesine rağmen, bu hususun hükümde dikkate alınmaması. Mahkemece Emniyet Genel Müdürlüğünün sadece bir yazısını hükme esas alınırken, diğer kurumların yazılarını aynı kurumun diğer yazılarının tartışmasız bırakılması. 1997 yılı sonrasında dergilerde yazılmış yazılar, televizyonlarda yapılmış konuşmalar, programlar kitap ve köşe yazıları, röportajlar ve konferans konuşmalarının örgütün varlığına delil kabul edilmesi."
"Önemli farklılık"
Örgüt ana bilgileri kabul edilen dokümanların Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'ın ev ve iş yeri aramalarında ele geçirildiğini, daha sonra bir kısmının internet ortamında yayımlandığının anlaşıldığını belirten Yeşil, sanıkların örgüte ilişkin nitelendirilmesinin somut deliller yerine örgüt ana dokümanlarına atıf yapılarak kurulması ve örgüt dokümanı kabul edilen belgelerdeki örgütün yapılanması ile mahkemenin kabul ettiği örgüt yapılanması arasında önemli şekilde farklılık bulunması gibi konuların da bozma nedeni sayıldığını aktardı.
Örgütün nerede, ne zaman kim ya da kimler tarafından kurulduğunun ortaya konulamadığı gibi örgüt faaliyeti kapsamında daha önce işlenmiş suçların da belirtilmediğini dile getiren Yeşil, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sanıkların örgütle nerede, ne zaman ve kimler vasıtasıyla ilişkiye geçtikleri ve hiyerarşik konumlarının açıklanamaması, örgütün kabul ediliş şekliyle liderinin belli olmaması gibi, departman ve hücre arasındaki köprü elemanları ve bu irtibatın ne şekilde sağlandığının ortaya konulamaması, TSK içinde kurulu olmakla birlikte sivil yapılanmaya da sahip olduğu ve 1971'li yıllarda var olduğu mahkemece kabul edilen bir örgütten, MİT, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün haberdar olmamasının nedenlerinin makul şekilde açıklanamaması, mahkemenin kabul ettiği şekilde, bu örgütün diğer terör örgütlerini de yönlendirip, yönettiği konusunda somut delil ortaya konulamaması, delillerin önemli bir kısmının hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Bu işe bakacak mahkemeye örgütle ilgili şunu söyledik, atılı suçlara ilişkin somut delillere dayalı olarak sanıkların eylem ve faaliyetlerindeki irtibatı ortaya koyduktan sonra varsa iştirak iradesini aşan hiyerarşik yapılanmanın bulunup bulunmadığı, bu yapılanmanın bir veya birden fazla oluşum veya örgüt niteliğinde olup olmadığını, varsa örgütün niteliğini dosya kapsamı ve somut delillere göre ortaya konularak, sanıkların hukuki durumlarının bu doğrultuda tayin edilmesi gerekirken bunlara riayet edilmeksizin örgüt kabulünde isabet bulunmadığından bu nedenle bozulmuştur."
"Lehe yasa mukayesesi ayrıntılı yapılmamış"
Hükümde ağırlıklı olarak "hükümete karşı suç" bölümü bulunduğundan bu konuyu da irdelediklerini söyleyen Yeşil, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanununun (TCK), 147. maddesinde düzenlenen "hükümete karşı suç"un teşebbüs suçu olarak düzenlenmediğini, maddi ve manevi cebir kullanarak hükümetin karar alma yetkisinin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması halinde bu suçun oluşacağını söyledi.
5237 sayılı TCK'da ise bu suçun "teşebbüs suçu" olarak düzenlendiğini ve unsur olarak da "cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesini" yaptırım altına bağladığını ifade eden Yeşil, "Dolayısıyla her iki suç arasında gerek teşebbüs gerek unsur açısından değişiklik olduğu halde bu husus yeterince mahkeme kararında tartışılmamış, lehe yasa mukayesesi ayrıntılı yapılmamıştır." diye konuştu.
Danıştay saldırısı
Mahkemenin, "örgütsel faaliyet içinde vahamet arz eden olaylar" olarak Cumhuriyet gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısını kabul ettiğini aktaran Yeşil, "Ayrıntısı gerekçeli kararda açıklanacaktır. Özellikle Danıştay saldırısıyla ilgili bir örgütsel faaliyet içinde olsa da olmasa da kesin olarak söyleyemiyoruz, ama somut araç suç bakımından, yani öldürmeye teşebbüs bakımından sanıklar Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu, İsmail Sağır'ın, suçu bizzat işleyen Alparslan Aslan'a yardım eden sıfatıyla katıldıklarının anlaşılması karşısında TCK 39. madde gereğince cezalandırılmaları gerekirken beraatlerine karar verilmesi bozma nedeni yapılmıştır." dedi.
Başkan Yeşil, özellikle mahkemenin teşekkülü konusundaki hukuka aykırılıkların mutlak bozma nedenleri arasında yer aldığını belirterek, "Mahkemenin teşekkülü, özellikle müzakere yöntemi sanık lehine bir hüküm olmadığı için beraat hükümlerini bu sebeple onayamadık. Çünkü 'kamu düzenini ilgilendiren bir durum olduğundan tekrar onlar hakkında hüküm kurulması gerekir' dedik. Ancak dosyanın somut delili olmayan, daha önce beraat hükmü kurulan ve beraat etmesi mevcut delillerle gerekenlerle ilgili de mahkemenin bir an önce karara çıkması şeklinde bir yol gösterme ana kararımızda yer almıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Yeşil, hükmün ana hatlarıyla bu şekilde olduğunu belirterek, mutlak hukuka aykırılıklara değindiklerini, kararın daha sonra tebliğ edileceğini bildirdi.
Süreç nasıl işleyecek?
Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyetinin 231 sayfadan oluşan gerekçeli kararının yarın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) konulması bekleniyor. Bozma gerekçeleri, davaya bakacak İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilecek. Yerel mahkeme, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin ilk kararında direnebileceği gibi Yargıtayın bozma gerekçeleri doğrultusunda yeni bir karar da verebilecek.
İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtayın bozma gerekçelerine uyarsa, özellikle İlker Başbuğ yönünden Yüce Divan yargılamasına ilişkin gerekçeler doğrultusunda Başbuğ ile ilgili dosyayı Anayasa Mahkemesine gönderecek. Başbuğ'un yargılanmasına ilişkin Başbakanlıktan soruşturma izni alınıp alınmaması konusu da yerel mahkemece değerlendirilecek.
Bu arada Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyetinin, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetiyle ilgili suç duyurusunda bulunulması konusunu yerel mahkemenin takdirine bıraktığı öğrenildi.
(Bitti)