Yargıtay 12 Eylül Davasında Kararını Açıkladı (3)
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı 12 Eylül davasında, sanıkların ölümleri nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiğine hükmetti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı 12 Eylül davasında, sanıkların ölümleri nedeniyle düşme kararı verilmesi gerektiğine hükmetti.
Dairenin gerekçeli kararında, darbe yapanların ömür boyu yargılanmasını engelleyen geçici 15. maddeye ilişkin değerlendirmelere yer verildi.
Darbe başarılı olduğu takdirde yürürlükte olan anayasal düzenin kısmen veya tamamen değiştiğine işaret edilen kararda, darbecilerin kendi anayasal ve yasal düzenini kurduğu belirtildi.
12 Eylül askeri darbesiyle 1961 Anayasası'nın kaldırıldığı, yerine 1982 Anayasası'nın kabul edildiği hatırlatılan kararda, "Yeni bir anayasal düzenin oluşması önceki eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır." denildi.
Anayasayı ihlal suçunu düzenleyen 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinin, darbe düzeninin oluşturduğu anayasanın halk oyuna sunulup kabul edilmesinden önce yürürlükte olduğu gibi düzen kurulduktan sonra da yürürlükten kalkmadığı vurgulanan kararda, şu tespitlere yer verildi:
"1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesinin sanıklara dokunulmazlık sağladığı savunulmuş ise de bu düzenleme, 12 Eylül 1980 tarihinden TBMM Başkanlık Divanı'nın oluştuğu 7 Aralık 1983 tarihine kadar, Milli Güvenlik Konseyinin, bu konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı kanunla kurulan kurucu meclis olarak görev icra eden Danışma Meclisinin, her türlü karar ve tasarrufundan dolayı cezai ve hukuki takibat yapılamayacağına ilişkindir. Oysa yüksek mahkeme kararlarında ve doktrinde ifade edildiği üzere suç, fiildir. Fiil kavramının, anılan kanunun çerçevesini oluşturan karar ve tasarrufların dışında kaldığının kabulü gerekir. Bu durumda, 'karar ve tasarruf' kavramları içinde mütalaa edilemeyeceğinden 12 Eylül 1980 tarihinde işlenen tamamlanmış darbe suçu ile sanıkların bireysel suçlarının, ezcümle 1980 tarihinde işlenen tamamlanmış darbe suçu ile sanıkların bireysel suçlarının ezcümle işledikleri iddia edilen işkence ve diğer insanlığa karşı suçların koruma alanı dışında kaldığında kuşku yoktur. Diğer taraftan 2 Ocak 1980 tarihinde işlendiği kabul edilen darbeye teşebbüs suçunun, tarih itibarıyla geçici 15. madde kapsamında kalmadığı da tartışmadan varestedir. Bu nedenlerle gerek 2 Ocak 1980 tarihinde işlendiği kabul edilen darbeye teşebbüs suçunun, gerekse 12 Eylül 1980 günü işlenen tamamlanmış darbe suçunun yasal dokunulmazlık kapsamında kalmadığı sonucuna varılmıştır."
-"Ölüm, suçu ortadan kaldırmaz"
Gerekçeli kararda, davayı ve cezayı düşüren nedenlere de dikkat çekildi.
Cezaların şahsiliği ilkesinin gereği, kusurlu hareketiyle belli bir sonuca yol açan kişinin ölümü halinde onun dışında bir kişinin, yakınlarının bu sonuçtan sorumlu tutulmasının söz konusu olamayacağı belirtilen kararda, fiili işleyen sanık veya mahkumun ölümü ile söz konusu prensip doğrultusunda başkası sorumlu tutulamadığından cezanın düştüğü bildirildi.
Ölümün, bir vaka olan suçu ortadan kaldırmadığı kaydedilen kararda, ortada bu suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma yetki ve yükümlülüğünün düştüğü belirtildi.
"Davayı ve cezayı düşüren sebepler suçun varlığına etkili değildirler. Yani bunlar işlenen fiili suç olmaktan çıkarmazlar." ifadesine yer verilen kararda, sanıklardan Kenan Evren'in 9 Mayıs 2015, Tahsin Şahinkaya'nın 9 Temmuz 2015'te hayatını kaybettiği hatırlatıldı.
Davayı ve ceza ilişkisini ortadan kaldıran bir diğer nedenin "af" olduğu belirtilen kararda, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin "af kanunu" olduğuna ilişkin görüşlere itibar edilemeyeceği vurgulandı.
Kararda, "Af, işlenmiş suç nedeniyle açılmış/açılacak dava veya ceza mahkumiyetlerinin sonuçlarını ortadan kaldırmak içindir. Gelecekte işlenebilecek suçlar için af kanunu çıkarılamaz. Esasen kurucu iktidar olduğunu ileri süren darbe yönetimi suç işlediği kanısında olmadığından suç yoksa ceza da olmaz ilkesi gereğince af kanunu çıkarmayı zaruri görmemiştir." denildi.
-Zaman aşımı değerlendirmesi
Kararda, dava ve ceza olmak üzere iki türü bulunduğu belirtilen zaman aşımı, suçun işlenmesinden veya cezanın verilmesinden sonra geçen uzun bir zamanda devletin cezalandırma yetkisini düşüren sebep olarak tanımlandı.
1 Haziran 2005'te yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 77. maddesinde insanlığa karşı suçların yaptırıma bağlandığı ve bu suçlar hakkında zaman aşımının işlemeyeceğinin hüküm altına alındığı hatırlatılan kararda, çözülmesi gereken hukuki sorunun, bu düzenlemenin 1 Haziran 2005'ten önce işlenen suçlara uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin olduğu ifade edildi.
Öğretide, bir kısım yazarların "Zaman aşımının usul hukukuna ilişkin bir müessese olduğunu, maddi ceza hukukunda olduğu gibi geçmişe yürümeme kuralının geçerli olmadığını" savunduğuna yer verilen kararda, buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 38. maddesinin 1. fıkrasındaki, "Kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz, kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez" ve 2. fıkrasındaki "Suç ve ceza zaman aşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır" biçimindeki emredici düzenlemelerle geriye yürüme yasağının zaman aşımı yönünden de kabul edildiğinin anlaşıldığı kaydedildi.
Kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Bu itibarla sanıklara müsnet suçlar yönünden zaman aşımı hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin görüşlerin hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşması olanaklı değildir. Sanıkların eylemlerine uyan ve daha lehe olması nedeniyle uygulanan suç tarihi itibarıyla mer'i 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesinde yaptırım olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmektedir. Aynı kanunun 104/1. maddesinde ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbet hapis cezası için 20 yıllık dava zaman aşımı süresi belirlenmiştir. Zaman aşımını kesici nedenler gerçekleştiğinde bu süre yarı oranında uzayarak (TCK madde 104/2) 30 yıla çıkacaktır. Somut olayda suç tarihleri 2 Ocak 1980 ve 12 Eylül 1980 tarihleridir. Bu tarihten itibaren asli ve fevkalade zaman aşımı süresinin geçtiği sabittir."
Kararda, askeri darbe yapılarak anayasal düzenin cebren değiştirilmesi veya teşebbüs edilmesinin, mülga 765 sayılı ve halen yürürlükte bulunan 5237 sayılı ceza kanunlarında suç olarak düzenlendiğine dikkat çekildi. 1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesinin hukuka uygunluk nedeni oluşturmadığı gibi af kanunu da olmadığına yer verilen kararda, "Zira darbe yönetimi, darbenin suç oluşturmadığı kanaatinde olduğundan, 2 Ocak 1980 tarihinde gerçekleşen darbeye teşebbüs eylemini bu madde kapsamına alınma ihtiyacı hissedilmemiştir." denildi.
-"Olağan dışı dönemde yapılan işlemlere kolaylık sağlamak için"
Geçici 15. madde hükmünün "olağan dışı dönemde yapılan işlemlere kolaylık sağlamak için" konulduğu belirtilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Bu düzenlemeyle darbe yönetimi, kurul halinde verdikleri karar ve tasarruflardan dolayı yargı yoluna başvurulmamasını temin etmek amacı gütmüşlerdir. Aksine görüş savunulsa bile maddenin lafzının açıklığı karşısında bu görüşe itibar etme olanağı bulunmamaktadır. Suç oluşturan fiiller karar ve tasarruf kapsamında olmadığından cezai yönden bir güvence sağlamayacaktır. Anayasa'nın 83. maddesinde düzenlenen yasama dokunulmazlığı ile geçici 15. maddenin aynı imkanı sağladığı görüşü isabetli değildir. Her iki norm tamamen farklı alanları düzenlemektedir. Bu nedenle geçici 15. maddenin yürürlükte olduğu dönemde 83. maddede olduğu gibi zaman aşımının duracağına ilişkin yerel mahkeme görüşü hukuki dayanaktan yoksundur.
Suç tarihinde yürürlükte olması ve sanıklar lehine sonuç doğurması nedeniyle uygulanan 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinde tanımlanan, anayasal düzene karşı suçun, aynı kanunun 102/1 ve 104/2. maddeleri gereğince dava zamanaşımına uğradığı anlaşılmakta ise de sanıkların, hüküm verildikten sonra, kararın temyizi aşamasında, Ahmet Kenan Evren'in 9 Mayıs 2015, Ali Tahsin Şahinkaya'nın 9 Temmuz 2015'te öldükleri nüfus kayıtlarından anlaşıldığından, dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18 Eylül 2012 tarih ve 158-1773 sayılı kararında ayrıntısı açıklandığı üzere, ölüm halinde sanığın cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasına, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler dışında hiçbir şekilde devam olunamayacağından ve bu kapsamda zaman aşımına ilişkin değerlendirme de yapılamayacağından kamu davasının ölüm nedeniyle düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir."
12 Eylül Davası'nda sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca önce "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırılmış, ardından takdiri indirimle bu cezaları "müebbet hapis cezasına" çevrilmişti.
(Bitti)