Umuda Yolculuğun Çocukları (1)
Ülkelerindeki savaş ve ekonomik sıkıntılardan kaçan binlerce çocuk, "yeni yaşam" ümidiyle çıktıkları yolculukta birçok zorlukla mücadele ediyor.
BESTAMİ BODRUK - Ülkelerindeki savaş ve ekonomik sıkıntılardan kaçan binlerce çocuk, "yeni yaşam" ümidiyle çıktıkları yolculukta birçok zorlukla mücadele ediyor.
Henüz yaşamayı bile öğrenemeden savaş, hastalık, açlık, susuzluk, göç ve ölüm ile tanışan çocukların sayısının her geçen gün arttığı dünyada, 20 Kasım'da "Dünya Çocuk Hakları Günü" kutlanacak.
Başta Suriye, Ürdün, Irak, Pakistan ve Afganistan olmak üzere çok sayıdaki ülkede çeşitli nedenlerle yaşanan çatışmalar ve savaşların neden olduğu yoksulluğun en büyük mağduru da çocuklar oluyor. Savaşın ortasında hayata gözlerini açan milyonlarca bebek daha anne kokusuna ve sıcaklığına alışamadan hastalık, barut kokusu ve yoksulluk ile tanışıyor.
Bu ülkelerde yaşanan sıkıntılardan kurtulmak isteyen aileler, daha iyi bir yaşam hayaliyle vatanlarını terk edip, "umuda yolculuğa" çıkıyor. Ölümü göze alarak yasa dışı yollarla Türkiye'ye ulaşanlar, geride bıraktıkları acı hatırlardan uzakta yaşama tutunmaya çalışıyor.
Bu yolculuğa genelde çocuklar aileleriyle çıkarken, yolda yalnız kalan çocuklara ise Türkiye, ölümün ve çaresizliğin kapısında kanat açıyor.
Bu çocuklardan yüzlercesi, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı Çocuk Destek Merkezlerinde kalıyor. Türkiye'deki 10 merkezden biri olan Diyarbakır'daki Eğil Çocuk Destek Merkezi'nde barınan Suriyeli, Afgan ve Filistinli çocuklar hikayelerini AA muhabirine anlattı.
Anneleri evlerini satarak okumaları için yollamış
Afganistan'ın Baaghlan kentinde yaşarken babalarının Taliban militanları tarafından kaçırılması üzerine annesi tarafından okumaları için Türkiye'ye gönderilen Murtaza (15) ve Mustafa Sakhawat (17), anne özlemini birbirlerine destek olarak gidermeye çalışıyor.
Annelerinin sattıkları evlerinin parasını göçmen kaçakçılarına teslim ettiğini anlatan Sakhawat kardeşler, günlerce süren yürüyüş ve kamyon kasasındaki yolculuktan sonra Pakistan ve İran üzerinden İstanbul'a geldiklerini belirtti.
"Kaçakçıların yerleştirdiği evde hırsız, katil ve esir insanlar vardı. Birkaç gün onlarla birlikte yaşamak zorunda kaldık." diyen Mustafa Sakhawat, tutuldukları bu evden kaçarak polise sığındıklarını, daha sonra da destek merkezine yerleştirildiklerini aktardı.
Afganistan'da çocuk olmanın zor olduğunu anlatan Sakhawat, "Afganistan'da çocukluğunu yaşayamıyorsun. Afganistan, Türkiye'ye ve Avrupa'ya göre güvenli olmayan bir yer." dedi.
Mustafa Sakhawat, Türkiye'de yaşamaktan mutlu olduğunu, annesini özleyince kardeşine sarıldığını ancak anne hasretinin dinmediğini söyledi.
"Annem beni 'şımarık' diyerek severdi"
"Afganistan'da savaş var ama hayat yok. Savaş önemli değil ama hayat yok. Devlet yok, iş yok o yüzden mecbur kaldığımız için ülkemizi bıraktık." diyen 17 yaşındaki İzzetullah Mücaderi, Afganistan'ın Hulm şehrinde yaşayan ailesinin tek çocuğu olduğunu fakat onlardan ayrılmak zorunda kaldığını belirtti.
Çocukluğun çok güzel olduğunu dile getiren Mücaderi, "Anne ve babamı çok özlüyorum. Annem bana daima 'şımarık' derdi. Gece uyurken gelir beni öperlerdi. Elini kafamın üzerine koyup, 'uyu canım' derdi." ifadelerini kullandı.
İzzetullah Mücaderi, anne ve babası ile karşılaştığında onlara koşup sarılacağını ve onlara olan özlemini dile getireceğini de sözlerine ekledi.
"Ben çok acı çektim, çocuklarıma hiç çektirmeyeceğim"
Suriye'nin Rakka kentinden ailesiyle savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan 14 yaşındaki Muhammed Mustafa, İstanbul'da uyuşturucu bağımlısı anne ve babasından şiddet gördüğünü anlattı.
Babasının uyuşturucu satın almak için kendisine hurda toplattığını ve günde 50 liradan az kazandığında ise dövdüğünü anlatan Muhammed Mustafa, "Bana vurmaya başladı. Banyoya koyuyor, üzerimize soğuk su döküp sonra da vuruyordu. Bana öyle davrandığı için kaçtım ve Bursa'ya gittim. Bursa'da yurda yerleştim." diye konuştu.
Orada Türkçe öğrendiğini dile getiren Mustafa, "15 yaşındaki ablam para karşılığında 70 yaşındaki bir adamla zorla evlendirildi. Onu 20 bin liraya sattılar. Ablam, 'Bu babamdan daha büyük' dedi. Babam 40 yaşındaydı, adam 70 yaşındaydı. Zorla evlendi ve ablamın yapacak bir şeyi yoktu. Babam uyuşturucu almak için ablamı verdi." ifadelerini kullandı.
Muhammed Mustafa, ailesinden şefkat görmediği için büyük sıkıntı yaşadığını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Annem ve babam bana çok kötü davrandı. Ben çocuklarımı okula göndereceğim, hiçbir ihtiyaçlarını eksik etmeyeceğim. Çünkü annem ve babam bana bisiklet bile almadı. Ben çok acı çektim, çocuklarıma hiç acı çektirmeyeceğim."
"Öğretmen olmak istiyorum"
Afganistan'ın Mezar-ı Şerif kentinden okumak için Türkiye'ye geldiğini belirten 17 yaşındaki Yusuf Selimi ise köylerini basan Taliban militanları tarafından annesi, babası ve küçük kardeşinin kurşunlanarak öldürüldüğünü, kendisinin ise o gün başka şehirde oturan ablasının yanında olduğu için saldırıdan kurtulduğunu söyledi.
Olayın ardından babasından kalan evi satarak Türkiye'ye gelmeye karar verdiğini aktaran Selimi, Pakistan ve İran üzerinden yapılan zorlu yolculuğun ardından Türkiye'ye ulaştığını anlattı.
Yaşadıkları zorluklara rağmen annesine verdiği sözü tutmaya gayret ettiğini ve okuyup öğretmen olmak istediğini ifade eden Yusuf Selimi, "Annemi, babamı ve kardeşimi çok özlüyorum." şeklinde konuştu.
"Filistin'in gururu olmak istiyorum"
Her çocuk gibi bir hayali olan 15 yaşındaki Filistinli Ahmet Mustafa da futbolcu olma hayalini gerçekleştirmek için Gazze'den yola çıktı. İnşaat işçisi olan babasının birikimlerini verdiği insan kaçakçıları tarafından İstanbul'a getirilen Mustafa, ülkesinden ayrılma sebebini ise "Filistin halkının gurur kaynağı olmak için iyi bir futbolcu olmak istiyorum." sözleriyle ifade etti.
Filistin'den bindiği teknede 20 kişiyle umuda yolculuğa çıkan Ahmet Mustafa, "Benim için mutluluk, futbol oynamak ve aileme onların istediği şekilde iyi bir insan olarak dönmek." dedi.
Ailesinden ve evinden uzak olduğu için kendisini artık çocuk olarak hissetmediğine işaret eden Mustafa, "Onları çok özlüyorum. Gece yatağa uzanınca aklıma ülkemde bıraktığım ailem ve arkadaşlarım geliyor. Benim için dünya zulüm yeri. Ülkemden çıkmamalıydım. Orada kalıp ülkem için savaşmalıydım." diye konuştu.
Ahmet Mustafa, çocuklara tavsiyede de bulunarak, "Çocukluğunuzu doya doya yaşayın, çünkü biz onu yaşayamadan büyüyoruz. Sevinçle, doyarak yaşayın çocukluğunuzu." mesajını verdi.
Diyarbakır Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Müdürü Halit Açar, Türkiye'nin son yıllarda farklı ülkelerdeki iç karışıklıklar, savaşlar nedeniyle hayata tutunmaya çalışan mazlumların sığındığı bir liman haline geldiğini, kişi başına düşen gayrisafi milli hasılaya göre ihtiyaç sahiplerine yardım yapan birinci ülke olduğunu belirtti.
Kentte bulunan merkezde refakatsiz yabancı çocuklara barınma, temel ihtiyaçlarını karşılama, psikososyal destek ve meslek sahibi olmalarına yönelik destekler verdiklerini belirten Açar, şöyle konuştu:
"Uluslararası hukuk kuralları mütekabiliyet esaslarına göre ülkemize izinsiz bir şekilde girenlerin sınır dışı edilmesi ve kendi ülkelerine gönderilmesine yönelik haklarımız saklı kalmakla birlikte, gelmiş oldukları ülkelerinde güvenlik ve huzurun olmayışı nedeniyle devletimiz bu yola çok kolay başvurmuyor. Kendi ülkelerindeki huzur, güven tesis edilene kadar bir şekilde barındırma ve destek olmaya yönelik bir politika yürütmektedir."