Uluslararası Yüksek Din Öğretimi Kongresi"
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Her gün camilere, Müslümanlara saldırı yapılıyor, maalesef bu saldırıları yapanlara dönük hukuki işlemler de yapılmıyor.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Her gün camilere, Müslümanlara saldırı yapılıyor, maalesef bu saldırıları yapanlara dönük hukuki işlemler de yapılmıyor. Siz Türkiye'de böyle bir şey hiç duydunuz mu? 2016'da Türkiye'de bir tane mabede saldırı örneği var mı? Yok elhamdülillah. 2015'te var mı? Yok Allah'a şükür. Binlerce yıldır yok, münferit birkaç hadise dışında ve inşallah binlerce yıl da bu memlekette hiçbir dinin mabedine saldırı olmayacaktır. Çünkü bu milletin basireti, dinlere olan yaklaşımı, kutsallara olan saygısı bunu gerektiriyor." dedi.
Bozdağ, Ensar Vakfı ile İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından Grand Cevahir Otel Kongre Merkezi'nde düzenlenen, "Uluslararası Yüksek Din Öğretimi Kongresi"nde yaptığı konuşmada, Türkiye'de, din ve vicdan hürriyeti konusunda dünyanın bütün İslam ülkelerine örnek olacak olumlu gelişmeler yaşandığını söyledi.
Türkiye'de bir dönem din eğitimi ve öğretimi alanında kurumların kapatıldığını, önüne engeller konulduğunu, belli bir dönemden sonra da bunların önünün açıldığını hatırlatan Bozdağ, şöyle konuştu:
"1924'te çıkan kanunla bütün din eğitimi veren kurumlar kapatıldı. Daha sonra Darülfünun'da ilahiyat fakültesi var, 1933'te o da kapatılıyor. 29 imam hatip var, 1930'a geldiğinde imam hatiplerin tamamı kapatılıyor. 1933'de ezan Türkçe okutulmaya başlanıyor. Yıl 1949'a gelince, Ankara İlahiyat Fakültesi ilk defa açılıyor. 1959'da İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü açılıyor. 1971'de Atatürk Üniversitesi'ne bağlı İslami İlimler Fakültesi, 1973'te bugünkü imam hatip liseleri açılıyor ve 1982'de de bütün dini yüksek öğretim kurumları, ilahiyat fakültesine dönüştürülüyor. 1990'lı yıllara gelince yeniden sıkıntı dönemi başlıyor. 1997'de 28 Şubat süreci din eğitim öğretimi konusunda, din ve vicdan özgürlüğü konusunda, laiklik konusunda temel bütün değerlerin üzerinden adeta buldozer gibi geçti. Önce imam hatiplerin orta kısımlarının kapatıldığı kesintisiz 8 yıllık öğretim getirildi. Arkasından katsayı getirildi, dini ortaöğretim kurumlarından mezun olanların üniversiteye girmesinin önüne çok büyük engeller konuldu. Kur'an-ı Kerim'in öğretilmesini sağlayan Kur'an kurslarına gidiş yaşları değiştirildi. 12 yaşını doldurmayan çocuklarımızın camilerdeki yaz Kur'an kurslarına gidişi yasaklandı. 15 yaşını doldurmayan çocuklarımızın da örgün Kur'an-ı Kerim öğreten kurslara gitmesi yasaklandı. İmam hatip lisesi mezunlarının polis akademisine, polis meslek yüksekokullarına gidişi yasaklandı. Neye rağmen yasaklandı? Bizim anayasamıza rağmen yasaklandı."
Anayasanın herkesin vicdan, dini kanaat ve hürriyete sahip olduğunu söylediğini aktaran Bozdağ, dini ibadet, ayin ve törenlerin anayasaya göre serbest olduğunun altını çizdi.
Kimsenin ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağını da vurgulayan Bozdağ, "Bu kurallar varken bunlar yapılabilir mi? Hepsi yapıldı. İnsanlar kınandı. İnsanlar suçlandı. Anayasanın teminat altına aldığı eğitim ve öğretim hakkı, mahkeme kararlarıyla, parlamento kararlarıyla, iktidar kararlarıyla maalesef yok sayıldı. Sadece imam hatip liselerinin önünü kesmek maksadıyla bütün meslek lisesinde okuyan yavrularımıza da çok büyük haksızlıklar yapıldı. Ne oldu? Hangi soruna çözüm bulundu? Hiçbir soruna çözüm bulamadık." dedi.
"Bütün yasaklar tek tek kaldırıldı"
AK Parti hükümetleri döneminde bütün yasakların tek tek kaldırıldığını hatırlatan Bekir Bozdağ, imam hatip liselerinin önündeki katsayı engelinin kaldırıldığını, ortaokulun açıldığını, meslek liselerinin önündeki katsayı engelinin, yükseköğretim, parlamento, polis akademileri, orduda başörtü yasağının, Kur'an kurslarına gidişin önündeki engellerin kaldırıldığını söyledi.
Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her şey serbest, futbola gitmek serbest, Kur'an'a gitmek yasak. Baleye gitmek serbest ama Kur'an-ı Kerim için camiye gitmek yasak, 12 yaşını doldurana kadar. Böyle bir saçmalık olur muydu? Oldu. Hafızlık ihya edildi ve onun da önü açıldı. Liselere Kur'an-ı Kerim dersi, Peygamber Efendimizin hayatı seçmeli ders olarak konuldu. Biz bütün bunları, din ve vicdan özgürlüğünü teminat altına alan anayasamızın bu hükümlerini yok sayan anlayışları ortadan kaldırıp, din ve vicdan hürriyetine sahip çıkan bir anlayışla yaptık ve doğru yaptık. Şu anda hamdolsun bir yasak Türkiye'de kaldı mı bu anlamda? Kalmadı. İmam hatipler, Kur'an kursları, ilahiyat fakülteleri bugün ülkemizin din eğitim öğretimi konusunda en büyük ihtiyacına cevap vermektedir."
Bu cevabın muhteva bakımından ne kadar verildiğinin de üzerinde durmak gerektiğini dile getiren Bozdağ, "Onun için hocalarıma diyorum ki önce şu ilahiyatlar arasındaki ikileme son verin. İki tane adı ayrı kendi ayrı şey olur mu? İslami İlimler Fakültesi var, İlahiyat Fakültesi var. Biri ayrı, öbürü ayrı dini mi öğretiyor? İkisi de aynı dini öğretiyorsa niye tek isimle değil. Ayrı ayrı kodlanan, ayrı ayrı yetişen, birbirine farklı bakan, fakültelerin adını ayırarak bir ayrışmaya zemin hazırlıyoruz. Bence bunun YÖK tarafından kesinlikle masaya yatırılması lazım." ifadelerini kullandı.
"Müfredatta asgari ortaklık sağlanmalı"
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, müfredat konusunda da asgari bir ortaklığın sağlanması gerektiğini dile getirdi.
"İslami ilimlerde ayrı müfredat, ilahiyat fakültelerinde ayrı müfredat, dekanlara, hocalara göre ayrı müfredat. O zaman her yerde ortaya karışık bir şey çıkıyor." diyen Bozdağ, onun için YÖK, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın dini yüksek öğretim konusunda birlikte çalışmasını istedi.
Bu konunun YÖK'e bırakılamayacak kadar önemli olduğuna işaret eden Bozdağ, şöyle konuştu:
"İlahiyat fakülteleri dahil, YÖK dahil, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı dahil beraber çalışmamız, sivil toplum örgütlerinin görüşlerinden istifade etmeli ve ortak akılla ortak bir yolu beraber ortaya koymamız lazım. Fakülteler arasında sıkıntı var. Buna bizim hakkımız yok. Bunu oturup konuşacağız, iyi niyetle kurulduğunu biliyorum ama gelinen bu nokta bu iyi niyetin karşılığını ortaya koyacak nitelikte değil. Onun için de bizim, başladığımız noktada olmadığımızı görerek bu konuyu yeniden masaya yatırmamız gerekir. Müfredat konusunda da kesinlikle bir asgari müşterekliğin sağlanması lazım. Nasıl olacak? Onun kararını siz vereceksiniz. Biz dışarıdan baktığımızda aksayan yönleri görüyoruz. Sadece Türkiye'de değil, uluslararası alanda da bir ortaklığın asgari düzeyde sağlanmasına ihtiyaç var."
Müslümanlara yönelik saldırılar
Bozdağ, din ve vicdan özgürlüğü konusunda İslam'ın ortaya koyduğu anlayışın Müslümanların tamamında olduğunu ifade etti.
Son yıllarda Müslümanlara, ibadethanelere yönelik saldırılardaki artışa da dikkati çeken Bozdağ, 2013 yılında ABD'de ibadethanelere 165 saldırı olduğunu kaydetti. 2014'te bu rakamın 177'ye, 2015'te 300'e yükseldiğini belirten Bozdağ, Almanya'da 2013'te 23, 2014'te 18, 2015'de 91 saldırı gerçekleştiğini söyledi.
Fransa'da 2013'te 301, 2014'te 133, 2015'te 336 saldırı olduğunu ifade eden Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir de makamlara iletilmeyen, Müslümanlara dönük saldırılar var. Müslüman Türklerin çoğu 'Başım belaya girmesin' diye resmi makamlara kendilerine veya yakınlarına dönük saldırıları bildirmiyorlar. Her gün camilere, Müslümanlara saldırı yapılıyor, maalesef bu saldırıları yapanlara dönük hukuki işlemler de yapılmıyor. Siz Türkiye'de böyle bir şey hiç duydunuz mu? 2016'da Türkiye'de bir tane mabede saldırı örneği var mı? Yok elhamdülillah. 2015'te var mı? Yok Allah'a şükür. Binlerce yıldır yok, münferit birkaç hadise dışında ve inşallah binlerce yıl da bu memlekette hiçbir dinin mabedine saldırı olmayacaktır. Çünkü bu milletin basireti, dinlere olan yaklaşımı, kutsallara olan saygısı bunu gerektiriyor. Biz bunu yapıyoruz. Ama bakın onlar din ve vicdan özgürlüğüne sahip oluyorlar ama Türkiye din ve vicdan özgürlüğünün olmadığı bir ülke olarak görülüyor. Müslümanların kendi dinine ait birtakım görünür şeyleri yapmalarına tahammül edemeyenlerin, her dinin inancına azami hürriyeti tanıyan bir ülkeyi ve oranın insanlarını din ve vicdan özgürlüğü konusunda suçlaması çok büyük bir haksızlıktır."
Onların insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü alanlarındaki ihlallerini hep beraber, yüksek sesle haykırmak gerektiğini dile getiren Bozdağ, şöyle devam etti:
"(Ermeni soykırımı yoktur) diye bir açıklama yapan kişiyi suçlu kabul ediyor İsviçre kanunları ve ona hapis cezası veriyor. Burada düşünce hürriyeti var ama Türkiye'de böyle bir şey yok. Bizim bu tür konuları söylemekten çekinmememiz lazım. Özellikle bilim insanlarının din ve vicdan hürriyeti ve insan hakları konusundaki Avrupa'nın ve başka yerlerin çifte standartlarına karşı seslerini yükseltmesi elzemdir. Değerli araştırmalar yapması, yaptırması, gerçeklerin ortaya çıkması ve bu alanda hem Müslümanlarda hem de diğer din mensupları arasında bir olumlu anlayışın gelişmesi bakımından da faydalı olacaktır ama bunu söylemekten çekiniyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendiye niye bu kadar hasımlık yapıyorlar? Gerçekleri, doğruları dosdoğru söylemekten çekinmediği, 'Aman bana ne der?' diye endişe etmediği için. Milletin, devletin hukukuna sonuna kadar sahip çıktığı için karşı çıkıyorlar."
(Bitti)