"Uluslararası Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri Kongresi-4" İstanbul'da başladı

'Uluslararası Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri Kongresi-4' İstanbul'da başladı
Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Marmara Üniversitesi (MÜ) İletişim Fakültesi tarafından Anadolu Ajansının (AA) global iletişim ortaklığında, "Adil ve Etkili Bir İletişim Düzeni Arayışı: Mukavemet, Dekolonizasyon ve Enformasyon Ekosistemi" temasıyla düzenlenen "Uluslararası Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri...

Marmara Üniversitesi (MÜ) İletişim Fakültesi tarafından Anadolu Ajansının (AA) global iletişim ortaklığında, "Adil ve Etkili Bir İletişim Düzeni Arayışı: Mukavemet, Dekolonizasyon ve Enformasyon Ekosistemi" temasıyla düzenlenen "Uluslararası Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri Kongresi-4" başladı.

Göztepe Yerleşkesi'ndeki açılış töreninde, programı AA tarafından hazırlanan "Adil ve Etkili Bir İletişim Düzeni Arayışı: Mukavemet, Dekolonizasyon ve Enformasyon Ekosistemi" konularını içeren video gösterildi.

Aynı zamanda kongrenin koordinatörü olan, MÜ İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hediyetullah Aydeniz, açılış konuşmasında, 11 farklı ülkeden bilim insanlarının yer aldığı kongre sonunda 25 akademik bildirinin sunulacağını söyledi.

Prof. Dr. Aydeniz, 2014 yılında Marmara Medya Merkezi bünyesinde sadece fakültedeki öğrencilerin lisansüstü çalışmalarını desteklemek amacıyla bir sempozyum başlattıklarını dile getirerek, "Bu sempozyumun başlangıç tarihi olan 2014 yılında sadece Marmara Üniversitesi öğrencileri başvurabilirdi. Sempozyumdan kongreye geçiş oldu. 2017'de, 12 ana bilim dalı başkanının, 3 bölüm başkanının olumlu görüşü ve yönetim kurulunun kararıyla kongre olarak düzenleniyor. Bu yıl uluslararası düzeye çıkartıldı." dedi.

"Medyanın nasıl bir işlev gördüğüne çok acı bir şekilde tanıklık etmekteyiz"

MÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Emin Babacan, kongrenin coğrafya kaderinde insan hassasiyetini gündeme alması nedeniyle de önem arz ettiğini ifade etti.

Medya ve iletişim ekosistemi sömürgeciliğinin bireysel ve toplumsal mukavemeti yok etmenin en etkili aracı olarak işlev gördüğüne dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:

"Son dönemde bütün insanlığın, hepimizin gözü önünde, az önce de Anadolu Ajansının hazırladığı videoları izlediğimiz gibi, Gazze başta olmak üzere çeşitli coğrafyalarda soykırıma ilişkin kullanılan teknoloji, içerik ve içerik karartmalarıyla hepimiz medyanın nasıl bir işlev gördüğüne çok acı bir şekilde tanıklık etmekteyiz. Son çeyrek yüzyılda yeni medya ekosistemiyle birlikte özellikle sosyal medya araçlarının gelişimiyle söz, düşünce ve eylemde çoğullaşmanın artması, daha demokratik bir düzenin kurulabileceği gibi dünyada insan haklarının, demokrasinin, özgürlüğün artacağı düşüncesini aslında hepimizde geliştirdi. Lakin bugün gelinen noktada sosyal medya platformlarının birey ve toplumun yine algoritmalarla, yankı odalarıyla, küresel sermaye odaklarının kullanışlı aparatlarına dönüşebildiğini görüyoruz. Bu yönüyle yeni medya ekosisteminin de geleneksel iletişim araçları gibi eşitsizliği, adaletsizliği ya da yeni kolonyalizm denebilecek süreçleri işlettiğini pekala tecrübe ediyoruz. Tam bu noktada, medya ve iletişim ekosisteminin daha adil, daha etkili bir düzen ihtiyacına katkı sunmasına aracılık eden bu kongremiz ve bu kongremizin yanı sıra yine fakültemizde aslında bir yılı aşkın süredir inşa etmeye çalıştığımız yönetim mimarimizin merkezinde bu anlayış yer alıyor."

"Temel problemimizden biri akademik bilgi"

Prof. Dr. Hediyetullah Aydeniz, "Mukavemet, Dekolonizasyon ve Enformasyon Ekosistemi" oturumunda, "Medya ve İletişim Alanının Dekolonizasyonu/Sömürgesizleşmesi" konusunu ele aldı.

Türkiye ve Batı dışı dünyanın modernleşme tecrübelerine de değinen Aydeniz, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı temel problemleri çözme arayışında ilk odaklandığı noktalardan birinin bilgi ve enformasyon üretimi olduğunu kaydetti.

"Zamanın ruhunu kavramak ve olup biteni hakkıyla bilme" olarak kodlanan sorunun hem iletişim hem de epistemik bir kriz olduğuna işaret eden Aydeniz, şunları ifade etti:

"Geleneksel-modern', 'ilerleme-gerileme' ikiliklerine indirgenerek ele alınmasına rağmen bilgi ve enformasyon üretiminin de içinde yer aldığı Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunların tespiti ve çözümü üretiminde üç düzeyde dönüşüm geçiriyoruz. Karşı karşıya kaldığımız krizleri aşmak için geçirdiğimiz birinci dönüşüm kurumsal dönüşümdür. Bilgi ve enformasyon üretimi alanında mektep-modern okul, darülfünunun-üniversitenin kurulması, gazetenin yayımlanması gibi yeni kurumlar kuruyoruz. İkinci dönüşüm aktör dönüşümüdür. Yeni kurumları yönetecek, yeni sorunları tespiti ve çözümünü üstlenebilecek uzmanlarım, yetkin insanların yetiştirilmesidir. Üçüncü dönüşüm ise yeni kurumlarda görev alan profesyonellerin ürettiği bilgi ve enformasyondur. Dolayısıyla bilgi sosyolojinin üç temel alanı aynı zamanda bu bilgi üretici kurumlar, bilgi üretici aktörler ve bilgi ve enformasyon üretici aktörler, Türkiye'nin aslında son 200 yıllık yeniden yapılanarak varlığını sürdürme çabasını ana aktörleridir. Ancak Türkiye'nin hikayesi ve kapsamlı çözüm arayışı, sözünü ettiğimiz bu çerçevede daha çok gerilik, ilerilik, geleneksellik, modellik çerçevesinde hapsedilmiş durumda. Ben Türkiye'nin hikayesinin bu anlamıyla bunu aşacak şekilde bir çabayla yeniden gündeme edilmesi gerektiği konusunda bir çağrıyla sunumu bitireceğim."

?"Norm üretmeyle ilgili büyük bir problemimizin olduğunu düşünüyorum"

Prof. Dr. Aydeniz, İsrail'in Filistin'de yürüttüğü soykırımı konusunda bir anda fark etmeden İsrail'in yaklaşımını yansıtan bir haber terminolojisi ve çerçevelemenin kullanılabildiğini vurguladı.

Özgün bir haber terminolojisi üretemediklerine dikkati çeken Aydeniz, "Medya birleşim alanının dekolonizasyonunu gündeme taşıyacak yeni araştırmacı arkadaşlarımızın katkılarıyla hem Türkiye hem de küresel düzeydeki tarihsel tecrübesinin ikiliklerine indirgemeden sömürgecilik-mukavamet-sömürgesizleşme çerçevesinde ele alınması bir gereklilik ve ihtiyaç haline gelmiştir. Hem meslek pratikleri, meslek normları hem de akademik bilgi birikiminin bu çerçeveden yeniden gözden geçirilmeye ve bunu aşacak bir çabaya ihtiyaç var." diye konuştu.

Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Yusuf Ziya Gökçek, "Bir Direniş Coğrafyası Olarak Üçüncü Sinema" başlıklı konuşmasında, sömürgeciliğin büyük oranda sinema ile başladığını anlattı.

Sömürgeciliğin önceki zamanlarda bir toprağa hakimiyet kurmak anlamında bir tanım olduğunu şu an ise modern sömürgecilikten söz edilebileceğini aktaran Gökçek, "Sinema bu yönüyle sömürgecilik-kapitalizm ilişkisinde en kritik noktada olan girişimlerden bir tanesi. Sömürgeciliğin büyük oranda bir işgal ve istismar rejimi olduğunu düşündüğümüz andan itibaren aslında, burada sadece hakimiyet kurma biçimi, askeri ve ekonomik olarak bir gösterge değil aynı zamanda bu ekonomik göstergenin dışında hayal edilebilecek arzu rejimi kurması itibariyle sinemanın önemli bir işlev gördüğünü anlayabiliyoruz." değerlendirmesini yaptı.

"Sinemaya bakınca Doğu, Batı'nın madunudur"

Fakültenin Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haldun Narmanlıoğlu, madunun "altta kalan" demek olduğunu söyledi.

Doç. Dr. Narmanlıoğlu, madunlara herhangi bir sınıf atfedilmediğini dile getirerek, "Göçmenler dezavantajlı gruplar, kadınlar, ezilenler kim varsa onlar bu gruba dahil. Kim konuşur, politikacılar konuşur. Çok bilmiş akademisyenler konuşur, uzmanlar konuşur hatta sokak röportajlarında makbul vatandaşlar konuşur. Hiçbir tartışma programında göçmeni, çingeneyi göremezsiniz. Onların adına başkaları konuşur. Sinemaya bakınca Doğu, Batı'nın madunudur. Biz de çok insanları madun ediyoruz, farkında değiliz, bazı kimlikler hakkında çok konuşuyoruz."

Dijital ortamda göçmenlerin daha beter hakarete maruz kaldığını kaydeden Narmanlıoğlu, iletişimcilerden ve geleceğin akademisyenlerinden madunların kendilerine ifade etmeleri için fırsat vermelerini talep etti.

Fakültenin Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'nden Doç. Dr. Fatma Bilge Şenyüz, "Dijital Eşitsizlikler ve Veri Sömürgeciliği" başlıklı sunumunda, Birleşmiş Milletlerin Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütünün (OECD), Avrupa Birliğinin birçok raporunda kitle iletişim araçlarına çok büyük önem atfedildiğini gördüklerini söyledi.

Şenyüz, "Onlara göre geri kalmış, bize göre geri bırakılmış ülkelerin geri bırakılmalarının nedenlerinden biri de kitle iletişim araçlarına yeterince entegre olmamaları, kitle iletişim araçlarını yeterince kullanmamalarından geçiyor. Zaten dediğim gibi bu kalkınmayla ilgili olarak raporlara bakacak olursak geri bırakılmış ülkelere yazılan reçetelerde sürekli olarak yeterince sinema salonunun açılması, yeterince gazetenin basılması, yeterince radyo istasyonunun açılmasının bu ülkeleri de müthiş bir gelişme içerisine sokarak diğer gelişmiş ülkelerin seviyesine çıkarabileceğine dair ümitli yaklaşımları raporların içerisinde görüyoruz." dedi.

Yıllar geçtikten sonra hiçte işin böyle olmadığının görüldüğüne dikkati çeken Şenyüz, "Kalkınma teorisi' adlı peri masalının hiç de böyle sonuçlanmadığını görüyoruz. Çünkü bu ülkeler aslında kendilerini geri bırakan ülkelerin yazmış olduğu bu reçeteleri uyguladıklarında kalkınmayla ilgili çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar. Yani dijital eşitsizlikler önlenmemiş oluyor." diye konuştu.

Şenyüz, eşitsizliklerin ülkeler arasında görüldüğünü ve bunların dijital uçurumlar yarattığını gördüklerini, enformasyon zenginleri ve enformasyon yoksulları arasında kapanması pek de mümkün olmayan yeni uçurumların açıldığını vurguladı.

İki gün sürecek kongrede, 10 farklı üniversiteden 27 araştırmacının 25 bildiri sunması planlanıyor.

Kongre alanında AA'nın kurduğu stantta ajansın staj programı hakkında öğrencilere bilgi veriliyor, basılan kitaplar tanıtılıyor.

Kaynak: AA / Şaduman Türkay - Güncel
500
Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
title