Uluslararası Ailenin Korunması Hakkı Sempozyumu
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Hukuk sistemi ve uygulama bakımından konuya yaklaşıldığında aile hukukundan ceza hukukuna, tazminat davasından boşanma davasına kadar kadına yönelik şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı bütünsel bakış açısıyla değerlendirilmelidir.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Hukuk sistemi ve uygulama bakımından konuya yaklaşıldığında aile hukukundan ceza hukukuna, tazminat davasından boşanma davasına kadar kadına yönelik şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı bütünsel bakış açısıyla değerlendirilmelidir." dedi.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunca (TİHEK), "Vakit Aile Vakti" sloganıyla düzenlenen "Uluslararası Ailenin Korunması Hakkı Sempozyumu" Grand Ankara Hotel'de başladı.
Sempozyumun açılış konuşmalarını Yargıtay Birinci Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye Mukim Koordinatörü Irena Vojackova Sollorano ve TİHEK Başkanı Süleyman Arslan yaptı.
Yargıtay Birinci Başkanı Cirit, açılışta yaptığı konuşmada, "İnsan hakları konusunda güvenle ilerleyebilmemiz, bu alanlarda ideallerimizi gerçekleştirebilmemiz, toplumu yakından ilgilendiren meseleleri kamuoyu önünde şeffaf ve ön yargısız şekilde tartışarak, kamuda artan güven ve sahiplenme oluşturmamıza bağlıdır." ifadelerini kullandı.
İnsan haklarına yönelik risklerin arttığını belirten Cirit, "Pek çok siyasi, ekonomik, teknolojik ve sosyal değişim, modern hukuk sisteminin sağladığı yüksek insan hakları standartları üzerinde ciddi tehlikeler oluşturmaktadır. Örneğin, bilinçsiz şekilde sosyal medya ve internet kullanımı, iç savaşlar, çatışmalar sonucunda meydana gelen göçler, insan haklarına yönelik 21. yüzyıla özgü tehditler olarak sayılabilir. Bu tehlikenin bertaraf edilebilmesi için etkili stratejiler geliştirilmesi hepimizin sorumluluğundadır." diye konuştu.
"İstanbul Sözleşmesi, yönümüzü tayin eden bir pusuladır"
"Aile, toplumun çekirdeğidir. Bu nedenle sağlıklı bir aile, sağlıklı bir toplumun ön koşuludur." diyen Cirit, bu noktada eğitim ve sosyal politikaların önemine işaret etti.
Aile içi şiddet, kadına, çocuğa karşı şiddet, cinsel istismar konusunda yaşanılan zorluklar üzerinde daha çok yoğunlaşılması gerektiğini ifade eden Cirit, "2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinin 41. maddesinin son fıkrasına eklenen 'Devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır' hükmünün işlevselliğinin güçlendirilmesi de sürekli çaba göstermemiz gereken bir konudur." değerlendirmesinde bulundu.
Cinsiyet ayrımcılığı ve kadına karşı şiddetin önemli bir sorun olduğunu dile getiren Cirit, bu konuda gerek BM'nin gerekse Avrupa Birliği'nin çabalarını takdirle karşıladıklarını söyledi.
"İstanbul Sözleşmesi" olarak anılan "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Sözleşmesi"ne atıfta bulunan Cirit, "İstanbul Sözleşmesi, biz uygulamacılar bakımından yönümüzü tayin eden bir pusuladır. İstanbul Sözleşmesi'nin de sempozyumun uluslararası sözleşmeler bölümünde değerlendirilmesinde fayda olacağını düşünmekteyim." şeklinde konuştu.
Kadına yönelik şiddetin toplumsal ruh sağlığını tehdit eden bir yanının da bulunduğunun altını çizen Cirit, "Hukuk sistemi ve uygulama bakımından konuya yaklaşıldığında aile hukukundan ceza hukukuna, tazminat davasından boşanma davasına kadar kadına yönelik şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı bütünsel bakış açısıyla değerlendirilmelidir." dedi.
Hem yargı organında hem de toplumda yargı etiği bilincinin yerleştirilmesinin ve yaygınlaştırılmasının insan haklarının korunması bakımından kilit bir öneme sahip olduğunu kaydeden Cirit, Yargıtayın oluşturduğu etik ilkelerini anlattı.
Cirit, sempozyumda yapılacak sunumların devlet ve toplum hayatı bakımından çok önemli meselelere değerli katkılar yapacağına olan inancını ifade etti.
"Kanuna, ailenin mutluluğunu sağlayacak yeni maddeler eklenmeli"
TİHEK Başkanı Süleyman Arslan da İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 16'ncı maddesinde, ailenin toplumun doğal ve temel birimi olduğu, toplum ve devlet tarafından korunmak hakkına sahip olduğunun açıkça belirtildiğine işaret etti.
Arslan, kurumlarının "Vakit aile vakti" sloganıyla böyle bir sempozyum gerçekleştirmesinde, ailenin korunması hakkını, insan haklarının genelini etkileyen en temel haklardan biri olarak değerlendirmesi ve önemsemesinin önemli rolü olduğunu kaydetti.
Aileyi ve kadını korumak için yürürlüğe konulan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun'un aile kurumunun, aile mutluluk ve huzurunun korunmasına yönelik düzenlemeleri içermediğine dikkati çeken Arslan, şöyle devam etti:
"Var olan düzenlemeler ailenin mutluluğunun korunmasına değil, çatırdamaya başlayan ailede aile bireylerinin şiddetten korunmasına ilişkindir. Onun da kanunun eksik ve kötü düzenlenmesi ve uygulanmasından dolayı beklenenin aksine kadın cinayetlerini arttırdığı araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu nedenlerle belirtmek istiyorum ki 6284 sayılı Kanun'a, ailenin mutluluğunu sağlamaya elverişli yeni maddeler eklenerek ve düzeltmeler yapılarak bu eksiklik giderilmelidir. Boşanmaya karar vermiş bireylere hukuki yardımın sağlanması nasıl insan hakları konusu ise aynı şekilde sürdürülebilir bir evliliğin devamını mümkün kılacak tedbirlerin alınması ve desteğin sağlanması da insan haklarının başka bir boyutunu teşkil etmektedir."
"Süresiz nafaka, yeni kurulacak aileler için olumsuz etkiler doğurmakta"
Avrupa müktesebatına uyum çerçevesinde yapılan düzenlemelerin aile yapısını bozduğunu ve büyük sorunlara neden olduğunu söyleyen Arslan, şöyle devam etti:
"Evlenme oranları düşerken, boşanma hızında rekor düzeyde artış olduğu görülmektedir. Türkiye'de son 10 yılda evlenen çift sayısı 6 milyon 6 bin 732 olurken, boşanan çift sayısı 1 milyon 218 bin 458 olarak kaydedilmiştir. Boşanan çiftlerin sayısı 2017 yılında 128 bin 411 iken 2018 yılında yüzde 10,9 artarak 142 bin 448 olmuştur. Yılda 150 bin boşanmanın olduğu bir yerde en az 150 bin çocuğun derin acılar içinde hayata katıldığını, aile çevreleriyle birlikte boşanmadan etkilenenlerin kat kat fazla olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır."
Arslan, evlilik ve boşanmaların ülkeye maliyetinin hesabında fayda olduğunu dile getirerek, "Sürdürülemeyen ailelerin sonucunda artçı sarsıntılar devam etmekte, süresiz nafaka uygulaması boşanmadan sonra da yeni kurulacak aileler için olumsuz etkiler doğurmaktadır." dedi.
"Y ve Z kuşağına çocuk yetiştirme eğitimi verilsin"
Süleyman Arslan, aile yapısının çözülmesiyle doğru orantılı olarak cinayetten fuhuşa, uyuşturucu kullanımından gasba kadar tüm suç alanlarında yüzde 600'lere varan bir artışın söz konusu olduğunu bildirerek, "Dünyanın her yerinde yapılan araştırmaların ortaya koyduğu gerçek şudur; boşanmaların arttığı, ailenin çözüldüğü bir ülkede adli suçlar ve psikolojik sorunlar kaçınılmaz olarak artmaktadır." dedi.
Klasik ve sosyal medyanın da aile için tam bir yıkım aracı olarak faaliyet gösterdiğini dile getiren Arslan, Y ve Z kuşağı diye tanımlanan dijital çağ kuşaklarının çocuk yetiştirmeyi yeteri kadar bilemediğini, bu kuşakların kendilerine daha fazla zaman ayırmak için çocuklarını çok erken dönemde dijital araçların esiri yaptığını söyledi.
Arslan, "Y ve Z kuşağındaki anne babalara çocuk yetiştirme eğitimi verilmesi ve bunun zorunlu hale getirilmesi ailenin korunmasının temel şartıdır." ifadesini kullandı
"Örnek teşkil eden ailelere ihtiyacımız var"
TİHEK Başkanı Arslan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bugün karşı karşıya kaldığımız saldırıları bertaraf etmek, devlet ve millet olarak yeniden bir medeniyet hamlesi yapmak, 'Dünya 5'ten büyüktür' diye haykıran bir devlet olarak dünyada yeni bir insan hakları hamlesi gerçekleştirmek, insan hakları bağlamında dünyaya değer katmak istiyorsak işe önce aileyi, ailenin mutluluğunu, topyekün nesillerimizi korumaktan başlamak gerekir, diye düşünüyorum. Yeniden bir aile medeniyeti kurabilmek, yeni medeniyet hamleleri yapabilmek, sürdürülebilir kalkınmayı temin edebilmek için bizim moraran, kızaran, sararan, solan, çürüyen, küçülen, dağılan, parçalanan ailelere değil, yeşeren, filizlenen, büyüyen, kök salan, kendi gövdesi üzerinde yükselen, kuvvetlenen, dal budak salan, örnek teşkil eden ailelere ihtiyacımız var."
"Şifreli yayıncılığa önem verildi"
Cinsel istismar vakalarının artmasının en önemli nedenlerinden birinin de teknolojinin kötü kullanılması olduğunu aktaran Süleyman Arslan, "Ailenin korunması ilkesine dikkat etmiyorsa bir televizyon kanalı ya yasaklanmalı ya da şifrelenmelidir. Sadece '+18', '+7' yazmakla bunun önüne geçilemez. Şifreli yayıncılığa önem verilmelidir. İnternet kullanımında da korumalı yayıncılık teknoloji ve uygulamaları geliştirilerek gereken önlem alınmalıdır." diye konuştu.
Arslan, "Bir insan hakkı ve aynı zamanda devlet ve toplum yükümlülüğü olarak ailenin korunması sağlanmalı, aile odaklı politika ve uygulamalar geliştirilerek ana akımlaştırılmalıdır." ifadelerini kullandı.
"Aile hayatı toplumun temel taşı"
BM Türkiye Mukim Koordinatörü Irena Vojackova Sollorano da aile hayatının her bir toplumun temel taşı olduğunu vurgulayarak, "Aile hayatı başka bir türle ikame edilemez. Bu nedenle aileleri, sağlıklı aileler olarak tutmak son derece önemlidir." dedi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'ten alıntı yapan Sollorano, "Bütün aile üyelerinin haklarının korunması bizim en büyük hedefimizdir. Bütün hakların korunması bize sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir aileyi getirecektir. Çocukları şiddete, baskıya, adaletsizliğe maruz kalmaktan korumalıyız ki ancak bu şekilde sağlıklı bir topluma erişebiliriz ve bu şekilde Sürdürebilir Kalkınma Hedefleri'ni yerine getirmiş oluruz." diye konuştu.
Sempozyum kapsamında hazırlanan "Vakit aile vakti" temalı tanıtım filmi gösterildi.
TİHEK Başkanı Arslan, programın sonunda Yargıtay Başkanı Cirit'e "Ya Hak" yazılı bir tablo hediye etti. Program sonunda hatıra fotoğrafı çektirildi.
Programa Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Ahmet Erdem ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Leyla Şahin Usta da katıldı.
Sempozyum 2 gün sürecek.
Öte yandan sempozyuma katılacağı duyurulan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk programa katılmadı.