Üç Kuşak Sinema Hocasının Gözünden Ankara Film Festivali'nin 30 Yılı
Ankara Uluslararası Film Festivali'nin 30 yılına şahitlik eden üç kuşaktan sinema hocası, festivalin kısıtlı bütçe ve maddi desteğe rağmen çizgisini bozmadan başkente en iyi sanat filmlerini getirdiğini, kendi izleyici kitlesini oluşturduğunu, bu alanda akademisyenler, yönetmenler ve...
BARIŞKAN ÜNAL - Ankara Uluslararası Film Festivali'nin 30 yılına şahitlik eden üç kuşaktan sinema hocası, festivalin kısıtlı bütçe ve maddi desteğe rağmen çizgisini bozmadan başkente en iyi sanat filmlerini getirdiğini, kendi izleyici kitlesini oluşturduğunu, bu alanda akademisyenler, yönetmenler ve sektör çalışanları yetiştirdiğini söyledi.
Türkiye'de sinema alanında önemli eserler üreten, akademisyen, sinemacı yetiştiren, festivale de uzun yıllar emek veren üç kuşaktan üç "sinema profesörü", "hocaların hocası" olarak anılan Prof. Dr. Oğuz Onaran, onun öğrencisi Prof. Dr. Seçil Büker ve Onaran ile Büker'in yetiştirdiği Prof. Dr. Ruken Öztürk, 18 Nisan'da başlayacak festivalin doğumundan bugüne 30 yılını AA muhabirine anlattı.
Sinema hocaları, festivalin hem çok gelişerek kendi izleyici kitlesini yarattığı hem de sinemacı, yönetmen ve akademisyen yetiştirdiği ancak başkentin festivali olmasına rağmen maddi sıkıntıları aşamadığı noktasında hemfikir.
Festivali düzenleyen Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfının geçmişte başkanlığını yapan, halen festivalin danışmanlığını yürüten ve 30 yılın tamamına şahitlik eden Prof. Dr. Onaran, aslında "film şenliği" olarak başladıklarını belirterek, ilk dönemleri, "Türkiye sinemasının dibe vurduğu, seyirci bulmakta zorlandıkları ve salonların boş kaldığı yıllar" olarak tanımladı.
Ancak zaman içinde dolu dolu programlarıyla festivalin geliştiğini dile getiren Onaran, 30 yıla baktığında festivalin her daim sanata, farklı film türlerini tanıtmaya ve iyi filmleri ödüllendirmeye odaklandığını, büyük sinema salonlarında yer bulamayan genç yeteneklere de platform sağladığını kaydetti.
Festivalin kendisi için anlamını "iyi film görme yeri" olarak nitelendiren Onaran, "Sinema sanatı açısından önemli filmleri gösteriyoruz, tek ölçütümüz bu. Bu açıdan festivalin epey bir yararı oldu, çok çok iyi filmler gördük. 30 yıl içinde hem kendi ülkemizin sinemasını hem de dünya sinemasını çok iyi tanıttı bu festival Ankaralı izleyiciye." dedi.
Onaran, festivalin yıllar içinde kendi izleyicisini de oluşturduğunu vurgulayarak, "Şimdi bayağı izleyici kitlesi var." diye konuştu.
"İlkelerinden, çizgisinden ödün vermedi"
Festivalin 30 yılının büyük bölümünde emeği olan, uzun yıllar jüri, yönetim kurulu üyeliği gibi görevlerde bulunan Prof. Dr. Büker de hocası Onaran'ın "Haydi festival toplantısına gidiyoruz." sözleriyle festival ekibindeki yolculuğuna başlamış.
İlk dönemlerde maddi sıkıntılar dolayısıyla mütevazı festivaller düzenlediklerini dile getiren Büker, o günleri şu ifadelerle anlattı:
"Mülkiyeliler'de konuklara yemek verilirdi. Oğuz Hoca ile ya evde ya da başka bir yerde yemeğimizi yer, konuklarla oturur, onlara eşlik eder ama çay içerdik. O günleri düşününce şimdi bayağı iyi olduğumuz kanısındayım. Geçenlerde bir yemeğe davette 'Bugünleri görmek de varmış.' dedim ama keşke daha çok para desteği olsaydı, ona rağmen çok gelişti."
Büker, festivalin Mahmut Tali Öngören ve ekibinin ortaya koyduğu ilkelerden ve çizgiden hiç ödün vermeyen duruş sergilediğini vurgulayarak, "O duruş da rant getirmenin ötesinde güzel filmler, izleyicide farkındalık yaratacak filmler göstermek, sansüre karşı olmak belki yani bir sürü şey var. Gelip geçici olana rağbet etmemek var. Bazı festivallerde gelip geçici olana o anda festival popüler olsun diye prim veriliyor. Ben buradaki çizginin çok ciddi ve dürüst bir çizgi olduğunu düşünüyorum. O duruştan ödün verilmedi." diye konuştu.
Ayrıca festivalin başkentte kemikleşmiş izleyici kitlesini oluşturarak, farklı üniversitelerden öğrencileri buluşturarak aslında "geniş bir festival ailesi" ortaya çıkardığını belirten Büker, bu konudaki bir anısını şöyle aktardı:
"Festival, bir izleyici yarattı. Öyle ki festivale gelenlerin şimdi çoğu arkadaşımız. Hepsinin adını bilemiyorum ama selamlaştığım birçok insan var ve onları festivalden festivale görüyoruz. 21'inci yılında '3 kere 7 eşittir 21' eder diyerek Ankara üzerine 7 roman, 7 film, 7 öykü çözümleyerek proje yapmıştık Can Özgün ve Mutlu Binark'la, Başkent Üniversitesiyle. Başkent ve Gazi'nin öğrencileri kaynaştı. Çalışma, Kavaklıdere Sineması'nda gösterildiğinde sinemanın kapısında dans ettik, hayatımda ilk kez sokakta dans ettim öğrencilerle. O anı hiç unutamıyorum. Öğrencilerle hep yakın olmuşuzdur ama böyle bir etkinlikten sonra hala haberleşiyoruz, evleniyorlar haber veriyorlar, hatta meslekte 50'nci yılım için bana yapılan törene onlardan bir bölümü geldi. Sanki geniş aile gibi olduk."
"Kimi sinema hocası kimi yönetmen oldu"
Festivalin "kendi kişisel tarihinde çok önemli etkisi" olduğunu belirten üçüncü kuşaktan sinema profesörü ise Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Başkanı Prof. Dr. Öztürk.
"Festival hakikaten beni büyüttü." diyen Öztürk, öğrencilik yıllarında festivali hiç kaçırmadığını, filmleri izlemek için uykusuz kaldığını, festivalin ve başkentteki diğer kültür sanat etkinliklerinin etkisi ve üniversite hocalarının desteğiyle sonunda alanını sinemaya kaydırmaya karar verdiğini anlattı.
Öztürk, "renkli, herkesi geliştiren, ufuk açan havasıyla" festivalin kendisi için "her şeyden önce okul" olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Her şehrin festivali kendi öğrencilerini yetiştirdi. O öğrenciler büyüdüler, kimi sinefil oldu kimi benim gibi, Emine Uçar İlbuğa, Hasan Akbulut, Şeyma Balcı gibi sonradan sinema hocası oldu kimi yönetmen, bu sektörde çalışan oldu.
İlk yıllarda hakikaten festival kısa filmcilere çok büyük destekler verdi. O filmcilerin büyük çoğunluğu daha sonra Türkiye'nin en iyi sinemacıları oldu. Yani Fatih Akın'ın kısa filmini de gösterdi festival, Ebru Ceylan'ın da, Ahmet Uluçay'ın da. Bunlar çok önemli şeyler, ilk çıkışlarını burada yaptılar, ilk kısa filmlerini burada gösterdiler. O nedenle festival iyi filmler görmenin dışında benim için biraz filmlerin gösterildiği sinemalardır, biraz dostlardır; yeni dostlar edindiğim, bizi bir araya getiren bir şey, biraz hocalarımdır; Oğuz Hocam, Seçil Hocam."
Festival izleyicisinin her yıl arttığına dikkati çeken Öztürk, "Artık kemikleşmiş bir kitlesi var. Sinefiller, kesinlikle festivalde gördüğünüz yüzler var. Ankaralı sinemaseverler var, hatta ismini bilmediğimiz ama devamlı selamlaştığımız birçok kişi var. Biliyoruz Ankaralı sinemaseverler onlar ve festivali bekliyorlar ama tabii daha da fazla katılımın olmasını istiyoruz." diye konuştu.
En büyük sorun maddi destek
Festivalin en büyük sorununun ise hala sponsorluk ve maddi sıkıntılar olduğunu dile getiren Prof. Dr. Onaran, "Ciddi, daha entelektüel ama küçük bir festival çünkü parası yok. Bütün mesele para bulmak, parası olursa elbette daha iyi sonuç alınır. Mesela film yarışmasında para ödülümüz olmadığı, son birkaç yıldır başlansa az miktar verildiği için bize fazla rağbet edemiyorlar. Bu, bizi kısıtlıyor." dedi.
Prof. Dr. Büker de "Kültür ve Turizm Bakanlığı tabii ki destek veriyor ama o miktarın artmasını ve özel şirketlerden, özel kurumlardan daha çok destek bekliyoruz. Başkentin kendi festivaline daha çok sahip çıkmasını istiyoruz." diye konuştu.
Prof. Dr. Öztürk de şunları kaydetti:
"Festivalin 30'uncu yılını büyük coşkuyla kutlamak istiyorum ama gerçekten hem ekonomik olarak Kültür Bakanlığının daha çok destek vermesi gerekli hem de Büyükşehir Belediyesinin aslında sahip çıkması gerekli bu festivale ama tabii ki herhangi bir denetleme, sınırlama getirilmeden, özgürce yapılmalı sanat da sinema da festival de. Ayrıca para ödülleri gerçekten çok etkiliyor. Altın Koza gibi diğer festivallerde çok büyük miktarda ödüller veriliyor, Ankara bunu yapamıyor. Ankara'da özel kuruluşlara seslenmek isteriz, hem devletin hem de Ankara'daki kuruluşların destek vermesi gerekiyor çünkü Ankara'ya yakışan bir festival bu."