Tyb'den "Vesayete Hayır" Açıklaması
TYB İstanbul Şube Başkanı Öztürk: "Pire için yorgan yakmaktan çekinmeyen, ülkeyi kaosun eşiğine sürükleyen ötekileştirici bir dil ve uygulamalara sahip bir cemaat tasavvuru ile karşı karşıyayız" "Devletin kurum ve makamlarında hizmet etmek; cemaat, fırka, parti ya da klik anlayışının uzağında kalarak.
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şube Başkanı Öztürk, "Pire için yorgan yakmaktan çekinmeyen, ülkeyi kaosun eşiğine sürükleyen ötekileştirici bir dil ve uygulamalara sahip bir cemaat tasavvuru ile karşı karşıyayız. Devletin kurum ve makamlarında hizmet etmek; cemaat, fırka, parti ya da klik anlayışının uzağında kalarak gerçekleşebilir" dedi.
Öztürk, beraberinde bazı yönetim kurulu üyeleri ve yazarlarla Kızlarağası Mehmed Ağa Medresesi'nde, şu ana kadar 40 yazar tarafından imzalanan "Vesayete Hayır" isimli basın açıklamasını okudu.
Konuşmasına "Vesayete Hayır" diyerek başlayan Öztürk, bir aydır, toplumu, ülkeyi ve bölgenin geleceğini ipotek altına almayı amaçlayan, iç ve dış şer odaklarının ortaklaşa planlayıp uygulamaya koydukları büyük operasyonların yaşandığını bildirdi.
Karşı karşıya kalınan hadiselerin, bazı gerçekleri bütün çıplaklığıyla su yüzüne çıkardığına vurgu yapan Öztürk, artık bu gerçekleri gözardı etme imkan ve ihtimalinin kalmadığına dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İçerideki bazı çevrelerin, dış odakların da desteğini alarak sergiledikleri basiretsiz, ferasetsiz ve duyarsız tavırlar, ülkemizin birliğini, bütünlüğünü ve geleceğini tehlikeye sokacak boyutlar kazanmıştır. Öte yandan, milletimiz, çeşitli medya organlarının, yalnızca iç ve dış şer odaklarının çıkarlarına hizmet eden spekülatif ve provokatif algı operasyonuyla karşı karşıyadır. Pire için yorgan yakmaktan çekinmeyen, ülkeyi kaosun eşiğine sürükleyen ötekileştirici bir dil ve uygulamalara sahip bir cemaat tasavvuru ile karşı karşıyayız.
"Operasyona sessiz kalmamız düşünülemez"
Öztürk, Türkiye'nin, bölgenin makus talihini yenme konusunda ortaya koyduğu siyasi, ekonomik, teknolojik ve stratejik yürüyüşü durdurmayı hedefleyen, ülkemizin ve bölgemizin geleceğini tehdit eden bu çok yönlü operasyona karşı sessiz kalmalarının düşünülemeyeceğini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Coğrafyamızın ve dünyanın mazlum halklarının beklentilerini hiçe sayan bir aydır yaşadığımız cinnet haline derhal son verilmelidir. Bu durum ülkenin mazbut insanlarını bırakınız sessiz kalmayı, feryat düzeyinde sesini yükseltme noktasına getirmiştir. Bu gerçekler altında biz TYB olarak, diyoruz ki 'devletin kurum ve makamlarında hizmet etmek; cemaat, fırka, parti ya da klik anlayışının uzağında kalarak gerçekleşebilir.' Bireysel özgürlük hakları saklı olmak kaydıyla hiçbir insan kendisine emanet edilen makamı, ülkenin menfaati dışında bir amaçla kullanamaz. Cemaatlere, partilere, sultalara destek sunmak maksadıyla değerlendiremez."
İnsan hakları beyannamesinin yanı sıra, milletin temel değerlerini oluşturan bütün metinlerin insanları ayrıştırmayı reddettiğini vurgulayan Öztürk, şöyle devam etti:
"Farklılıkları ile tevhid etmeyi önceler. İslam dinine 'hizmet' adı altında, bu dinin getirdiği temel ve insani esasları hiçe sayan hiçbir anlayış kabul edilemez. Bu millet de tarih boyunca kabul etmemiştir. Ülkemiz, insanlarımızın ve dünyanın mazlum milletlerinin yeniden umudu olma yolunda ilerlemektedir. Bu ilerleyişin bir takım malum odaklar tarafından 'işlevsiz' bırakılmak istendiği bütün milletimizin hatta dünya milletlerinin malumudur."
Öztürk, TYB olarak olarak bir kaç hususun özellikle altını çizmek istediklerini belirterek, "Ortada olan gerçeklerin bir takım operasyonel yaklaşımlar ve provokasyonlarla örtülmesini engellemek gerekmektedir. Her şart ve zemin altında milletin iradesine ipotek koyan hiç bir vesayet kabul edilemez" diye konuştu.
Bu fitne ortamını, her zamankinden daha fazla mücadele, sabır, sağduyu, feraset ve dergahı ilahiye dayanarak geçileceğini düşündüklerini anlatan Öztürk, şöyle devam etti:
"Son tahlilde bu milletin kurtulmaya çalıştığı vesayet rejiminin başka isim ya da sıfatlarla devlet bünyesinde yer almasını; söz konusu yapılanmanın, kendi müntesipleri dışında kalanlara hak tanımadığı bir anlayış ve yapıyı, ülkenin ve insanın geleceğinin hiçe sayıldığı operasyonları, intikam duygusu içerisinde adaletten uzak kalmayı, biz aşağıda adı bulunan yazarlar olarak kabul etmediğimizi ve devletimizin yetkililerinin bu hususlardaki zafiyetleri giderici tedbirleri ivedilikle almaları gerektiğini kamuoyuna duyururuz."
Söz konusu metni şu ana kadar aralarında Hüseyin Öztürk, Yusuf Kaplan, Abdurahman Dilipak, Prof. Dr. Ergun Yıldırım, Mehmet Davut Göksu, Mahmut Bıyıklı, Bünyamin Yılmaz, Belkıs İbrahim Hakkıoğlu, Hüseyin Akın ve Ekrem Kaftan'ın da bulunduğu 40 yazarın imzaladığı belirtildi.
Üyelerle yarına kadar irtibatların tamamlanmasıyla 100'ün üzerinde yazarın metnin altına imza atmasının beklendiği bildirildi.
Metnin internet üzerinden halkın paylaşımına açılacağı, dileyenlerin dijital imzayla metni onaylama imkanını bulabileceği kaydedildi.
Diğer konuşmacılar
Yazar Abdurrahman Dilipak, olayın sadece bir hükümet, cemaat ve AK Parti'den ibaret bir olay olmadığını belirterek, "Türkiye bir süreden beri dışarıdan gelen topyekün bir saldırıyla karşı karşıya ve bu saldırının Türkiye'de bir takım uzantılarını görüyoruz" dedi.
Sorunun Türkiye'nin önlenemeyen yükselişi olduğuna dikkati çeken Dilipak, şöyle konuştu:
" Türkiye, ekonomik ve demokratik olarak önemli kazanımlar elde etti. Anayasasını değiştirmek istiyor ve bölgesine, Afrika'ya, Arap dünyasına, Türk dünyası, Balkanlar'a Kafkaslar'a örnek olacak. Türkiye dünyaya açılmak istiyor. Biz Doğu'ya da Batı'ya da kanatlarımızı açmak istiyoruz. Özellikle İsrail lobisi bu konuda çok rahatsız ve maalesef Amerika'daki bir takım lobileri de harekete geçirerek, onların Türkiye'deki uzantıları üzerinden bir operasyon yönetiliyor. İktidarın bu önlenemeyen yükselişi içeride bir takım siyasi grupları, bir takım dini grupları da kendi siyasi gelecekleri, vizyonları açısından rahatsız ediyor."
Dilipak, bugün gelinen noktada son bir ay içerisinde maalesef Gezi döneminde gelinen noktaya geri dönüldüğünü ifade ederek, şu anda iç açıcı bir durumda olunmadığını ancak yine de bu sürecin Türkiye'nin lehine sonuçlanacağına inandığını dile getirdi.
Abdurrahman Dilipak, "Bugün Türkiye'deki çözümün tek adresinin milli irade olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
Yazar Yusuf Kaplan son 200 yılda, Müslümanların çöküş çağında yaşanılan en büyük krizle karşı karşıya olunduğunu dile getirdi.
Kaplan, şöyle konuştu:
"Türkiye'de iki İslami gövde bir şekilde karşı karşıya geldi, burada ferasetin, basiretin, aklı selimin ön plana çıkması gerekiyor. Bir şekilde Türkiye'nin bu tür buhran anlarını imkanlara dönüştürmesi gerekiyor. Büyük krizler büyük doğumlara da gebedir. Bütün büyük yolculuklar aslında büyük krizlerin çocuğudur. Buradan tarihin bir şekilde yeniden yapıldığı, insanlık ve dünya tarihinin yeniden yapıldığı bir zaman diliminden geçiyoruz. 1989 yılından itibaren bir şekilde küresel sistem çöktü. Bu çöküşün üstesinden gelebilmek için kendisine bir öteki icat etme ihtiyacı hissetti. NATO Genel Sekreterinden İngiltere Başbakanı Margarat Thatcher'a, Ronald Reagan'a kadar sistemin sahipleri İslamı sistemin önündeki en büyük tehdit olarak konumlandırdılar."
Türkiye'nin dünyanın geleceğini şekillendirme açısından çok ciddi bir performans ortaya koyduğuna dikkati çeken Kaplan, kurulan yeni dünyada Türkiye'nin aktör olmasının küresel güçleri rahatsız ettiğini ifade etti.
Kaplan, dünyanın şekillendirilmesinde en dinamik kaynaklara sahip ülkelerden birisinin Türkiye olduğuna değinerek, "Küresel güçler Türkiye'nin kendi haline bırakılmaması gerektiğini çok iyi biliyor" diye konuştu. - İstanbul