TÜSİAD'dan Kürtçe Diyarbakır Mesajı
Diyarbakır'da Bulunan Tüsiad Başkanı Ümit Boyner, Önemli Mesajlar Verdi.
DİYARBAKIR'da bulunan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, önemli mesajlar verdi. Konuşmasına Kürtçe başlayan Boyner,Türkçe, "Barış için, kardeşlik için, eşitlik için hepinize merhaba. Diyarbakır bizim de evimizdir" anlamına gelen Kürtçe, "Jıbo aşiti, jıbo bırati, jıbo wekhevi sılav jı wetevan, Diyarbakır malameye" dedi. Boyner, "Silahları gömdüğümüz, mayınlı topraklara tekrar bereket getirebildiğimiz günleri hayal edebiliyorum. Trakya'dan, Ege'den, Karadeniz'den gençlerimizin buraya gezmek için, kucaklaşmak için, eğitim için, yatırım için, çalışmak için gelmesini istiyorum. Hiçbir evladımızın kendi vatanlarında birbirlerine kıymalarına, bu dağlarda şehit olmalarına, hiçbir evladımızın dağ başında, duasız, namazsız gömülmesine artık tahammülümüz yok" dedi.
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) 14'üncü Girişim ve İş Dünyası Zirvesi, Diyarbakır'da Dicle Üniversitesi Konferans Salonu'nda düzenlendi. Zirveye Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Diclye Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ayşegül Jale Saraç, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, sanayici ve işadamları katıldı.
BOYNER, KÜRTÇE KONUŞTU
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, konuşmasına Kürtçe selamlama ile başladı. Boyner, Türkçe, "Barış için, kardeşlik için, eşitlik için hepinize merhaba. Diyarbakır bizim de evimizdir" anlamına gelen Kürtçe, "Jıbo aşiti, jıbo bırati, jıbo wekhevi sılav jı wetevan, Diyarbakır malameye" diyerek başladı.
Boyner, son yıllarda oluşturulan Kalkınma Ajanslarını desteklediklerini söyleyerek, şöyle dedi:
"Mevcut yapı maalesef henüz kamu ağırlıklı ve daha fazla sivilleşmesine ihtiyaç var. Bununla birlikte, sivilleşme sürecinde de iş dünyasının üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilmesi için örgütlenmesinin gereği açık. Ülkemizde bölgeler arasındaki farklar ve refah düzeyindeki eşitsizlik çözmemiz gereken sorunların başında geliyor. Bunların büyüme önünde oluşturduğu yapısal engel ile refah artışı üzerindeki olumsuz etkileri hepimizin kabul ettiği bir gerçek. TÜSİAD olarak, tüm unsurları ile bölgesel gelişmişlik farkları ile mücadele, yerelleşme, yerinden yönetim ilkeleri, bizim gündemimizde olan konular. Merkezi sistemin ağırlığında bazı değişimler başlamış olsa da, yerel girişimleri güçlendirme, bölgesel ekonomiyi teşvik etme ve kamu hizmetlerini daha etkin hale getirme hedeflerini taşıyan reform henüz istenen etkinliğe erişmedi. Bölgelerimizin yatırım ortamlarında en sık rastladığımız sorunlar alt yapı eksikliği, iş gücünde vasıf uyumsuzluğu ve finansmana erişimdeki zorluklar olarak dile getiriliyor. Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınmasında ve yeni istihdam yaratan büyümeye geçişinde gözümüzü dikmemizi gereken noktalardan biri KOBİ'lerimizin sağlamlığı, büyümeye eklemlenmesi. KOBİ'ler olmadan bölgesel farklılıkları gideremeyiz. O nedenle de ağırlıklı KOBİ'lerimizin oluşturduğu bölgesel SİAD'larla, kurumsal gelişimleri ve etkinliklerinin artışı için işbirliği yapmayı çok önemsiyoruz"
DOĞU VE GÜNEYDOĞU'YA YATIRIM DANIŞMA KONSEYİ
Boyner, TÜSİAD olarak bölgede DOGUNSİFED'in üyesi oldukları 1990'lardan beri yerel sivil ve bağımsız örgütlenmelere TURKONFED çatısı altında destek vermeye çalıştıklarını belirterek, "Bu örgütlenmenin Türkiye'nin demokratikleşmesi ve refaha kavuşması için şart olduğuna inanıyoruz" dedi. Boyner, şöyle dedi:
"Tüm Türkiye'de olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğumuzda da, tarımın çözülmesi ve üretim içinde payının azalması, bu alanda istihdam edilen nüfusa yeni iş alanları yaratma gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu sebeple, yatırım ortamlarını iyileştirerek Türkiye'de üretilen katma değerden, toplumun her kesiminin ve her bölgesinin yararlanır hale getirilmesi en önemli hedeflerimizden biri olmalıdır. Kaldı ki yüzde 20'leri asan işsizlik nedeniyle ve de genç nüfusun yüksek oranı ile Doğu ve Güneydoğu istihdam yaratmak için özel bir önem istiyor. Bu da yatırım gerektiriyor. Yatırım ortamını iyileştirmek ciddi şekilde hem beşeri, hem maddi alt yapıya yatırımı teşvik etmeyi gerektirecektir. Bunun için özel sektör ve devlet olarak görev bölümü yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Bu kapsamda, hem yerli hem yabancı yatırımı arttırmak amacıyla bu bölgeye özel bir Yatırım Danışma Konseyi önerimiz var. TÜSİAD olarak biz buna öncülük etmeye hazırız. Bu mekanizma için bölgedeki Kalkınma Ajansları ile de işbirliğine gidebiliriz. Gelin, bölgeye özel, ilki 2011 yılında olmak üzere Yatırım Danışma Kurulu oluşturalım. Öncelikle, bölgenin yatırım analizini ortaya koyalım. Yıllardır, bu alanda yürütülen bazı çalışmalar ve raporlar da mevcut, bunları da dikkate alarak temel bir yatırım değerlendirmesi ortaya koyalım. Burada önemli olan yatırımcının sürdürülebilir ve kaliteli istihdam yaratabilmesidir. TÜSİAD olarak buna öncülük edelim. Yurtiçi ve yurtdışındaki ortaklarımızı bu sürece dahil etmeye çalışalım. Onların görüş ve önerilerini, değerlendirmelerini alalım. Bunun için, sizlerin de katkısıyla çalışmalara hemen başlayabiliriz ve bu bölgemize yatırım çekmenin teknik altyapısı hazırlayabiliriz.
HUZUR VE BARIŞIN SÜREKLİ OLMASINI BEKLEYEMEYİZ
Boyner, bugüne kadar yatırım içirn alt yapı, insan kaynağına yatırım dediklerini belirterek, şunları söyledi:
"Ama en önemli ihtiyacımızı unutamayız. O da demokrasi açığımızdır. Demokrasi açığının olduğu ortamda huzur ve barışın sürekli olmasını bekleyemeyiz. Müsaade ederseniz Diyarbakır'da KOBİ'ler, ekonomik gelişim, bölgesel farklılıkların giderilmesinin yanında bu konuyu da etraflıca ele almak istiyorum. Çünkü burada koca bir sorunun; Türkiye'nin en yakıcı sorununun merkezindeyiz. Demokrasi açığını kapatmadıkça, toplumsal barışı sağlamadıkça enerjimizi, kaynaklarımızı 2'inci yüzyılın ekonomik, siyasal ve sosyal anlamda gelişmiş bir toplumu olmak için harcayamayız. Demokrasi standardı yükselmedikçe refah standardı yükselemez. Önümüzde seçimler için 6 ayımız var. Ancak, Türkiye'nin üç böleni olarak nitelediğimiz 'din ve vicdan özgürlüğü', 'kimlik sorunu' ve 'kuvvetler ayrılığı' nı üç birleştiren haline getirmek için gerekli adımların atılması için de kaybedecek zamanımız yok.
Bu bağlamda, seçimlere kadar olan süreyi, bu yeni dönemi karşılayacak atmosferi oluşturma amacıyla çok iyi kullanmamız gerekiyor. Siyasilerimizin de bu gerçeğin bilincinde olduklarını ummak istiyoruz.
TÜRKİYE'NİN ÖN ÖNEMLİ MESELESİNİ KÜRT MESELİ GÖRÜYORUZ
"Devlet ve kimlik ilişkisi yeni anayasa çerçevesinde mutabakata varılarak çözülmesi gereken önemli bir demokratikleşme eksenidir" diyen Boyner, şöyle konuştu:
"Devlet-kimlik meselesinde de Türkiye'nin en önemli konusunu elbette Kürt meselesi olarak görüyoruz.
Yeni Anayasa vizyonumuz Türkiye'de yaşayan tüm vatandaşları ve onların hak ve özgürlüklerini odağına alan, sivil ve demokratik ruha sahip bir Anayasa'dır. Tüm siyasi partilerin ve toplumu temsil niteliğine sahip kurumların bu arayışa ve düşünce alışverişine destek vermek ve katkıda bulunmak yükümlülüğü taşıdıkları kanısındayız. Bu bağlamda tüm siyasi partilerimizden seçim sürecinde yeni anayasa ile ilgili vaatlerinin ne olduğunu, Türkiye vizyonlarının hangi unsurlardan oluştuğunu duymak istiyoruz. Yani açıkçası Türkiye halkı olarak artık her seçim döneminde rastladığımız ve bizi ilerleme yolunda bir adım öteye götürmeyen atışmaları değil, halkın gerçek kaygılarına cevap verecek vizyonları duymayı ve tartışmayı hak ediyoruz. En azından, demin belirttiğim konularda, siyasi partilerimizin vaatler açısından bazı ortak noktalarda buluşabileceğine inanmak istiyoruz. Demokratik rejimin pekiştirilmesi için seçimleri beklemenin bize önemli zaman kaybettireceğini az önce ifade ettim. Temel mutabakat konularında tartışma ortamı devam ederken, küçük adımlarla güven ortamı neden artırılmasın?"
GERÇEĞİ KABUL ETMEMİZ GEREKİYOR
Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Mecliste temsil adaletinin sağlanabilmesi için yüzde10 barajın indirilmesi, ifade özgürlüğü ile ilgili düzenlemeler Türkiye demokrasisi için ancak kazanımlar olur. Diyarbakır hapishanesinde olanlar için özür dilense, köy isimleri bir bir iade edilse. Bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. Bölge huzurlu olmadan Türkiye, Türkiye huzurlu olmadan bu bölge huzurlu olmayacak. Bu sağlanmadığı sürece de refah ortamı ve yatırımların olması çok zor. Demokratikleşme süreci cesaret gerektirir. Sürecin tüm aktörlerinin alışılagelmiş anlayış ve kabullerini yeniden değerlendirmesi gerekir. Gerçek demokrasi kültürü kendimizle yüzleşmemizi gerektirir. Çünkü demokrasinin özü, kendi isteklerimizi ne kadar gerçekleştirebildiğimiz kadar, farklılıklara olan saygı ve kabulde yatar"
ŞEHİT OLMALARINA, DAĞ BAŞINDA DUASIZ GÖMÜLMELERİNE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK
Boyner, devlet-vatandaş ilişkisini hukuk temelinde demokratik bir seviyeye taşırken, toplumun her kesiminde bu kültürün temelden benimsenmesini de önemsemek zorunda olduklarını söyledi. Boyner, şöyle dedi:
"Burada hepimize görev düşüyor. Ailemizde, okullarımızda, mahallemizde demokrasi kültürüne engel teşkil edecek hususlar var mı? Belki biraz daha cesaretle hepimizin bu değerlendirmeleri yapması gerekiyor. Bunları yaparsak sürekli barışı ümit edebiliyorum. Silahları gömdüğümüz, mayınlı topraklara tekrar bereket getirebildiğimiz günleri hayal edebiliyorum. Trakya'dan, Ege'den, Karadeniz'den gençlerimizin buraya gezmek için, kucaklaşmak için; eğitim için, yatırım için, çalışmak için gelmesini istiyorum. Hiçbir evladımızın kendi vatanlarında birbirlerine kıymalarına, bu dağlarda şehit olmalarına, hiçbir evladımızın dağ başında, duasız, namazsız gömülmesine artık tahammülümüz yok"
YENİ YÖN ÇİZMELİYİZ
Türkiye'nin geleceğini konuşmak için toplandıklarını anlatan Boyner, şöyle dedi:
"Bu arayışın sürmesi kadar önemli olan, bu arayışı nasıl, hangi dili kullanarak, hangi perspektifle yaptığımızdır. Geçmişin yaklaşımı, dili, bakışı ve hele hele yöntemleriyle gelecek kuramayız. Taze, sınanmamış, henüz olgunlaşmamış da olsa yeni bir yön çizmeli, yeni bir dil oluşturmalıyız. Dünyanın sunduğu örnekleri de anlamaya çalışarak çabalarımızı sürdürmeliyiz. Geçtiğimiz yaklaşık 30 yıl boyunca, belki de geçen 70 yıl boyunca maalesef Kürt meselesine Kürt meselesi dememek, meselenin insani ve vatandaşlık haklarıyla ilgili boyutlarını görmemek, ülkemizin birliğini ancak gönüllülük ve rızaya dayalı bir dayanışmanın sağlayacağını kavramamak için büyük gayret sarf ettik. Şunca yıl tükettikten, şunca can kaybettikten, şunca kahır çektikten, bir hesaba göre 100 küsur milyar dolar harcadıktan sonra nihayet, nihayet meselenin adını koyabileceğimiz noktaya gelebildik. Akılla bulunabilecek bu noktaya bir an önce varabilmemiz için ülkesinin tüm insanlarını seven, barışı ve kardeşliği bayrak edinmiş cesur kişiler bizi uyardılar. Çabaları kulak ardı edilmekle kalmadı. Onları cezalandırdık da. Kimini hapisle, kimini sürgünle, kimini ölümle. Şiddeti reddetmeyi öğrenmek, şiddet yoluyla bu meselenin o şekilde ya da bu şekilde çözülemeyeceğini anlamak için toplumca çok ağır bir bedel ödememiz gerekti. Birbirimizi duymamak, duysak da anlamamak, anlasak da kabullenmemek sarmalına girdik. Bu arada da haram parayla servetler edinildi, güya düşman olanlar arasında çıkar çarkları kuruldu. Bunların gündem belirleme gücüyle körleştirildik. Olan bağrı yanık ailelere, şiddet kültüne kurban edilen masumlara, hayatı kaydırılan nesillere, doğru dürüst eğitimden, barınaktan, hizmetten, adaletten mahrum bırakılanlara oldu. Bu toplum, bu millet kıt kaynaklarını kalkınmasına değil, olanı reddetmeye, reddettiğini yok saymaya, yok saydığını bitirmeye, düşmanlık üretmeye ayırmak zorunda bırakıldı"
19 YIL ÖNCE BAŞBAKAN 'KÜRT REALİTESİNİ TANIYORUZ' DEMİŞTİ
Boyner, "Bundan sonre kendi gerçeğimizi görmekten kaçamayamız" diyerek, şöyle dedi:
"Dünyanın bugünkü haline bakmadan, Türkiye'nin oradaki yerini görmeden ve anlamadan, geleceği ancak çağa uygun dil, yöntem ve hedeflerle kurabileceğimizi kavramadan da yeni bir gerçekliği, birlikteliği, dayanışmayı kalıcı şekilde kuramayız. Bundan 19 yıl önce dönemin Başbakanı 'Kürt realitesini tanıyoruz' demişti. Kuvveden fiile geçmek için uzunca süre beklememiz gerekti. Şimdi Türkiye realitesini daha iyi anlamış olarak bir an önce barış diliyle, kardeşlik anlayışıyla, ortak kader mevhumuyla hareket edip kendimize layık bir geleceği elbirliğiyle kuracağımızı umuyorum. Daha doğrusu buna inanıyorum"