Türkiye'ye İki Ödülle Dönen Nuh Tepesi Filminin Tribeca Yolculuğu - New
New York Tribeca Film Festivalinde "en iyi senaryo" ve "en iyi erkek oyuncu" ödülerine layık görülen Nuh Tepesi filminin genç Türk yönetmeni Cenk Ertürk, "Seçilmiş olmaktan dolayı onur duyduk ve uluslararası bir yarışmada ülkemizi temsil ettik.
BETÜL YÜRÜK - New York Tribeca Film Festivalinde "en iyi senaryo" ve "en iyi erkek oyuncu" ödülerine layık görülen Nuh Tepesi filminin genç Türk yönetmeni Cenk Ertürk, "Seçilmiş olmaktan dolayı onur duyduk ve uluslararası bir yarışmada ülkemizi temsil ettik. En iyi senaryo ve en iyi oyuncu ödülüyle ülkemize dönüyor olmaktan gurur duyuyoruz." dedi.
Dünya prömiyerini Tribeca Film Festivali'nde yapan Nuh Tepesi filminin senarist ve yönetmeni Ertürk, iki ödülle Türkiye'ye dönen filmin "Tribeca yolculuğunu" AA muhabirine anlattı.
İlk uzun metrajlı filminin prömiyerini dünyaca önemsenen bir festivalde yapmanın kolay olmadığını ve çok heyecanlı olduklarını söyleyen Ertürk, "Seçilmiş olmaktan onur duyduk ve uluslararası bir yarışmada ülkemizi temsil ettik. En iyi senaryo ve en iyi oyuncu ödülüyle ülkemize dönüyor olmaktan gurur duyuyoruz." ifadelerini kullandı.
Baba-oğul hikayesi
Filmde bir baba ve oğul hikayesinin anlatıldığını, babayı Haluk Bilginer'in, oğlu ise Ali Atay'ın oynadığını anlatan Ertürk, şunları söyledi:
"Baba, yıllar önce terketmek zorunda kaldığı, çocukluğunu geçirdiği köye dönüyor. Orada diktiğini iddia ettiği bir ağaç var, altına gömülmek istiyor. Köylüler ağacın Nuh Peygamber tarafından tufandan sonra dikilmiş ilk ağaç olduğuna inanıyorlar ve babanın gömülme isteğine itiraz ediyorlar. Biz babayla oğlun köylülerle bu problemi nasıl çözeceklerini izliyoruz film boyunca."
Daha önce bir kaç kısa film çektiğini ve kısa filmin dinamiklerinin uzun metrajdan çok farklı olduğunu ifade eden Ertürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"New York Üniversitesinde sinema üzerine master yaparken bir kısa film senaryosu olarak yazmıştım Nuh Tepesi'ni. Hocalarım bunu uzun metraj olarak çekmem gerektiğini söylediler, senaryoyu saklamam gerektiğini söylediler. Ben de onun yerine ikinci sınıfta çekmek zorunda olduğum bir proje olduğu için yine bir baba-oğul hikayesi olan kısa bir film çektim. Bu filmin ritmini ve duygusal atmosferini test etmek istedim ve filmde babam ve ben oynadık. O film çok güzel reaksiyonlar aldı. Ben de o filmin gücünü kullanarak bu filmin bütçesini temin etme yolculuğuna başladım. Bir kaç yıllık bir yazım sürecinin sonunda uluslararası ortaklarla bu fimi çekmiş olduk."
-"Türkiye'de setlerde çalışarak biriktirdiğim paralarla Amerika'ya geldim"
Ertürk sinemaya olan ilgisinin nasıl başladığını şöyle anlattı:
"Boğaziçi Üniversitesinde ekonomi okurken ve iktisat üzerine doktora yapmayı düşünürken Türkiye'nin önemli yönetmenlerinden Derviş Zaim'den seçmeli bir ders aldım. Sinema aşkı ya da zehri artık ne dersek kanıma o zaman bulaştı. Artık ekonomi doktorası değil de sinemayla alakalı bir şeyler yapmak isterken buldum kendimi. O içimde yıllardır saklanmış sinema tutkusunu keşfetmiş oldum. Kısa filmler çektim. Kısa filmlerimiz güzel festivallerde dolaşmaya başladı ve bizim için çok teşvik edici oldu. Ben de hayalimi gerçekleştirebilmek için bunun eğitimini almaya karar verdim. Türkiye'de setlerde çalışarak biriktirdiğim paralarla Amerika'ya geldim, çeşitli sinema okullarına master yapabilmek için başvurdum. Bir kaç yıllık retten sonra üçüncü yılımda başvurduğum sinema okullarının birçoğuna kabul edildim, aralarından benim için en uygun olanı New York Ünivesitesi Tisch Sanat Okulunda sinema üzerine master yaptım."
Nuh Tepesi filminin gösteriminin ardından ne tür tepkiler aldığı sorusuna ise Ertürk şöyle cevap verdi:
"Kısa filmlerimle de festivalleri dolaştığım için biraz ülkelerin, kıtaların seyircilerini birbiriyle kıyaslayabiliyorum. Amerika seyircisi biraz farklı, tepkilerini çok hızlı ve çok net şekilde gösteriyor. Salonda oturunca ağlamalarını, gülmelerini anında gözlemleyebiliyorsunuz. Bunu göstermekten çekinen bir seyirci değil. O yüzden Tribeca Film Festivalinde seyirci ile filmimizi izlerken güldüklerini de ağladıklarını da gözlemlemiş olduk. Bu tabii görmeyi umduğumuz bir şeydi ve bizi çok mutlu etti. Burada tepkilerini, hislerini hızlıca açıkça gösteren bir seyirciyle izlemek çok keyifli."
-"Hayalini kurduğum beş oyuncunun beşiyle de çalışmış oldum"
İlk kısa film olarak yazdığı filmin senaryosunu uzun metraja çevirirken belirli oyuncularla çalışmayı hayal etmeye başladığını anlatan Ertürk şöyle devam etti:
"Çok da şanslıydım bu yolculukta. Hayalini kurduğum beş oyuncunun beşiyle de çalışmış oldum. Haluk Bilginer ile Ali Atay ile, ki kendisi Tribeca Film Festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Hande Doğandemir ile Mehmet Özgür ve Arın Kuşaksızoğlu ile. O konuda kendimi çok şanslı addediyorum çünkü bu insanın başına kolay kolay gelen bir şey değil, efsanevi oyuncular, performanslarını çok beğendiğim, yıllardır hayranlıkla takip ettiğim oyunculardı. Hala kendimi çok şanslı buluyorum. Onlarla çalışmak çok keyifliydi. Çünkü uzun tartışmalarla, konuşmalarla karakterlerin üzerinde saatler harcadık, nüanslara dikkat ettik ve sonunda senaryomuz nüansları yüzünden övülerek en iyi senaryo ödülünü almış oldu."
"Cohen kardeşlere benzetildik"
Filmin yapımcılığını ise iki kardeşi Şevki Tuna Ertürk ve Alp Ertürk olduğunu ve festivalde "Cohen kardeşler" olarak bilinen iki erkek kardeş olan Amerikalı yapımcılara benzetildiklerini söyleyen Ertürk, "Çok güzel bir tecrübeydi. Aynı zamanda babamızla kısa filmler çektik. Kısa filmciliğimiz, sinemacılığımız öyle başladı. Babamız bizim kısa filmlerimizde oynadı. Hatta yıllar önce oynadığı kısa bir filmimde Amerika'da en iyi oyuncu ödülü aldı ve bu filmde de kısa bir yerde ağacın etrafında babamızı da görüyoruz. Ailece yapılmış bir film gibi oldu." diye konuştu.
Alp Ertürk ise, "Benim hayalini kurduğum şeylerden biri de bu oyuncularla çok iyi bir senaryoyla ve çok iyi bir yönetmenle çalışmaktı. Aile ile bir işi başarmak iyi hissettiriyor." dedi.
Şevki Tuna Ertürk ise abisiyle çalışmaktan gurur duyduğunu belirterek, "Beni sinema yolculuğuma başlatan kendisidir, bu yolculuğa başladığım için hiçbir zaman pişman olmadım ve bu filmin içinde olmayı çok istiyordum. Sağolsun kendisi de teklif edince zaten kısa filmlerde de birlikte çalışıyorduk. Uzun metrajı da beraber yapacağımızı anladığım gün çok heyecanlandım. Benim için farklı bir gurur ve çok mutluyum." diye konuştu.