Türkiye Stratejik Bir Sanat Alanı Seçmeli"
ORHAN YOLDAŞ - Senarist, yönetmen Reis Çelik, sinemaya gönül verenler için festivallerin sahip olduğu öneme ilişkin, "Sinemanın kendisini ortaya koyduğu, pazarlandığı, ödüllendirildiği ve söylemek istediğini söylediği tek özgürlük alanı festivallerdir.
HİLAL UŞTUK - ORHAN YOLDAŞ - Senarist, yönetmen Reis Çelik, sinemaya gönül verenler için festivallerin sahip olduğu öneme ilişkin, "Sinemanın kendisini ortaya koyduğu, pazarlandığı, ödüllendirildiği ve söylemek istediğini söylediği tek özgürlük alanı festivallerdir. Sadece sinema için değil, tiyatro ve müzik için de bu böyle." dedi.
Bu yıl sekizincisi düzenlenen Malatya Uluslararası Film Festivali'nin Ulusal Uzun Metraj Yarışması Jüri Başkanı olan Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, festivalin, düğün, buluşma, tanınma, panayır ve değerlendirme anlamına geldiğini belirtti.
Çelik, "Sinemanın kendisini ortaya koyduğu, pazarlandığı, ödüllendirildiği ve söylemek istediğini söylediği tek özgürlük alanı festivallerdir. Sadece sinema için değil, tiyatro ve müzik için de bu böyle. Bütün dünya bunun üzerine kurulmuştur. Bir film üreticisinin, yazanın, yönetenin, yapımcının, oynayanın, müzisyenin en büyük beklentisi, bir festivalde kendisini gösterebilmektir. Aynı zamanda kendi ülkesinde ürettiği bir ürünü, filmi, dünyanın diğer taraflarına götürerek oradaki diğer filmlerle karşılaştırması ve kendini ölçme merkezidir. Bu anlamda sinemanın vazgeçilmezi festivallerdir ve olması gereken de budur." değerlendirmesinde bulundu.
Reis Çelik, Türkiye'deki en eski film festivalinin 55. yılını kutlayan Uluslararası Antalya Film Festivali olduğunu ardından da İstanbul ve Adana film festivallerinin geldiğini aktardı. Çelik, Malatya Film Festivali'nin ise parlayan ve hızlı yol kateden bir festival olduğunu dile getirdi.
Reis Çelik, kültür sanatın uluslararası boyutta tanıtılması ve pazarlanabilmesi için devamlılığın esas olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:
" Türkiye'nin de stratejik bir sanat alanı seçmesi gerekiyor. ABD, algı operasyonlarını sinema, edebiyat ve sanatla yönetiyor. Çin, bugün dünya resmini egemenliği altına almış, istediği gibi oynayabiliyor dünyayla. Çin'in sinema sanatına nasıl önem verdiğine ve bugün nereye geldiğine bakın. Hollywood ve Avrupa sinemasının o stüdyolarından nasıl faydalandığını, Çin'in orada neler yaptığını görün. Biz hala küçük döngülerle birbirimizle çatışıyoruz. Oysa sanatın siyasal kimliği yoktur. Bir sanatçı bugün savunduğu bir fikri yarın onun karşısından eleştirecek kadar öncü değilse zaten sanatçı olamaz. Sanatın yönünü biçim ve şekillerle yönlendiremezsiniz. Devletlere düşen şey, festivallerin varlığını çoğaltmak, uluslararası alanda pazarlamak, önemli festivallere kendi sinemamızın gitmesinin önünü açmak, ulusal değerleri, söylemleri, kültürü, renkleri, desenleri ve sesleri dünyaya taşımanın en güzel yolunun bu olduğunun farkına vararak, stratejik bir yol seçmektir."
Festivaller, ülkelerin kültürünü en iyi şekilde yayar"
Festivallerin, ülkelerin kültürünü en iyi şekilde yaydığını, meydana çıkardığını ve göz önüne serdiğini dile getiren Çelik, bu anlamda festivallerin muazzam stratejik alanları olduğunu belirtti.
Yönetmen ve senarist Çelik, festivallerdeki ödüllerin önemine de vurgu yaparak, şöyle konuştu:
"Değerlendirmeler görecelidir ama yarışmak esastır. Çünkü yarış, karşılaştırma olmadığı zaman ilerleme kaydedemezsiniz. Usta yönetmenlerden tutun genç yönetmen ve oyunculara kadar herkes bu festivallerde kendi ürettiği filmin nasıl değerlendirildiğini, kabullenildiğini veya eleştirildiğini görmek ister. Kendisini otokontrolle eğitmesi ve hatalarını görmesi ancak bu tür yarışmalarda mümkün hale gelir. O anlamda festivallerin sinemaya kattığı çok önemli bir değer var. Maddi olarak da kıymeti var çünkü Türkiye'de Avrupa'da olduğu gibi büyük sinema destekleri yok. Küçük bir sinema desteğimiz var."
Filmlere ve oyunculara verilen ödüllerin bir sonraki projenin yapılmasına olanak sağladığını söyleyen Çelik, "İnsanlar ürettiklerinin kıymetlendiğinin farkına varmak ister. Bu da o ülkenin, topluluğun kültür hazinesine kayıtlar düşmesini sağlar. Biz kendi kültürümüzün, ülkemizin sinema kültürünün müzesine bu festivaller sayesinde filmleri taşıyıp anlatabiliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Türk sineması ve dizileriyle insanlar Türkiye'nin kültürünü görmeye ve anlamaya başladı"
Reis Çelik, son yıllarda Türk dizileriyle sinemasının dünya genelinde gördüğü ilgiye de değinerek, şu bilgileri verdi:
"Bizde dizi hastalığı 1970 ve 1980'lerden bu yana Dallas, Brezilya ve Amerikan dizleriyle başladı. Dünya al-ver içerisindedir, yeni şeyler üretmek ve tüketmek ister insanlar. Televizyonculuğu dünyanın en doymayan canavarı olarak düşünün. İçerisine ne atarsınız yer bitirir ve yeni şeyler ister. Siz dünyanın bu sonsuz tüketim ağzına sizden neler atabiliyorsunuz, satabiliyorsunuz? Bu anlamda Türkiye'deki dizi sektörü yavaş yavaş kendi prodüksiyonlarına dönerek, kendi hikayelerini anlatmaya başladı ve bunu dünyada pazarlayabilecek bir alan, mecra olduğu görüldü. Peki ne oldu? Türkiye'nin kültürünü insanlar görmeye ve anlamaya başladı."
Dizi ve sinema aracılığıyla hem ticaret yapıldığının hem de kültürün anlatılabildiğinin altını çizen Çelik, " Türkiye, sinema ve dizi alanında çok iyi bir yol aldı ve ilerledi. Aynı zamanda diziler, stüdyoların yeniden canlanmasını, bu alanda çalışan insanların daha profesyonelleşmesini daha estetik şeyler yapmamızın gerekliliğini yarattı. Sinema, diziler kadar şanslı değildi çünkü çok daha dar alanda yapılan bir mecra. Az desteğe rağmen Türkiye sineması uluslararası alanda son yılların en parlayan sineması olmaya başladı. Yılda 2-3 iyi film çıkararak, iyi yönetmenlerin önemli ödüller alması sonucu, festivaller film seçerken Türkiye'den ne var diye bakmaya başladı. İran, Çin, Kore ve Romen sinemasının yıllardır yapageldiği şeyi Türkiye şimdi yavaş yavaş yapmaya başlıyor. Bunun yukarı çıkması için devletin de bu alternatif bağımsız sinemaya kapılarını daha çok açması lazım ki daha çok dışarıya çıkabilelim." dedi.