Türkiye'nin Uluslararası Örgütlerde Artan Rolü ve Etkisi Panelde Tartışıldı

Türkiye'nin Uluslararası Örgütlerde Artan Rolü ve Etkisi Panelde Tartışıldı
Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından düzenlenen panelde, Türkiye'nin uluslararası örgütlerdeki aktivizmi ve etkisi değerlendirildi. Panelde Türkiye-NATO ilişkileri, ekonomi ve BM ile olan ilişkiler gibi konular ele alındı.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından İstanbul'da "Öncü Devlet Türkiye : Uluslararası Örgütlerde Artan Aktivizm ve Etki" başlıklı panel düzenlendi.

SETA araştırmacısı Gloria Shkurti Özdemir moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi nezdindeki Daimi Temsilciliğin'de Elçi Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muhittin Ataman, Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin, ABD başta olmak üzere özellikle kıta Amerikasına yönelik çalışmalar yürüten uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Aylin Ünver Noi ve Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Gonca Oğuz Gök konuştu.

Prof. Dr. Kibaroğlu, Türkiye-NATO ilişkilerinin değerlendirilmesinde sadece bugünkü gelişmelerin değil, geçmiş ilişkilerin de göz önüne alınmasının önemli olduğunu vurgulayarak, Türkiye'nin NATO'ya üye olduğu 18 Şubat 1952'den bu yana örgütteki müttefiklerin Türkiye'ye yönelik görüşlerinin zaman içerisinde değiştiğini ifade etti.

ABD Başkanı Donald Trump'ın 2'inci kez başkan olarak seçilmesinin ardından yapılan açıklamalara işaret eden Kibaroğlu, ABD'nin transatlantiğe göstereceği desteğin "koşulsuz" olmayacağını belirtmesinin NATO üyesi ülkeler arasında gerginliğe yol açtığını belirtti.

Kibaroğlu, ilerleyen yıllarda istihbarat ve diplomasi alanlarında güçlü olan ülkelerin uluslararası ilişkiler açısından öne çıkacağını belirterek, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a bu konudaki başarısından dolayı övgülerini sundu.

"Türkiye küresel aktör haline geldi"

Prof. Dr. Ataman, Uluslararası örgütleri, "devletler veya devlet dışı aktörler tarafından genel veya özel amaçlarla bölgesel ya da küresel ölçekte kurulan kuruluşlar" olarak tanımladı.

Uluslararası örgütlerin özellikle güvenlik ve refah gibi amaçlarla 19'uncu yüzyılın yarısından itibaren kurulmaya başladığına dikkati çeken Ataman, bunların uluslararası siyasette de giderek daha etkili olduğunu ifade etti.

Ataman, Türkiye'nin gözlemci ülke, tam üye veya kurucu üye olarak birçok uluslararası örgüte dahil olduğuna ve bu örgütlerde çeşitli inisiyatifler aldığına dikkate çekerek, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu Türk Devletleri Teşkilatı'nın (TDT) merkezinin İstanbul'da olmasının önemini vurguladı.

Uluslararası örgütlerin amacını, prosedürlerini, perspektifini "öncü devletlerin" belirlediğine işaret eden Ataman, Türkiye'nin son dönemde varlığını ve etkisini artırarak "bir küresel aktör haline geldiğini" belirtti.

Türkiye ekonomisinin yüzde 80'ine özel sektör hakim

Prof. Dr. Alkin, dünya savaşları sırasında 2 okyanusla çevrilmiş olması nedeniyle kendini ve ekonomisini koruyabilen ABD'nin 2'inci Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisinin yüzde 53'ünü domine eden bir yapıda olduğunu belirtti.

Alkin, bu durumun, 80 yıllık küresel ekonomi politik düzeninin ABD hegomanyasında gelişmesine neden olduğunu kaydetti.

Türkiye'nin de kurucu üyesi olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) başlangıçta 20 kurucu üyeye sahip olduğuna dikkati çeken Alkin, bu sayının şu anda 38'e ulaştığına dikkati çekti.

Alkin, 2000'li yılların başına kadar Türkiye ekonomisinin milli gelirinin gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 60'ının kamudan sorulduğunu, bugün ise ülke ekonomisinin yüzde 80'ine özel sektörün hakim olduğunu belirtti.

Bu durumun 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde önemli rol oynadığına işaret eden Alkin, "Türkiye hala yüzde 60 kamunun hakimiyetinde bir ekonomide olsaydı, maallesef daha önceki darbe teşebbüslerinde olduğu gibi halk korkudan (sokağa) çıkamazdı, sonucu beklerdi." dedi.

Türkiye'nin BM ve AB ile ilişkileri

Prof. Dr. Gök, Türkiye'nin BM ile 80 yıllık aktif ilişkiye sahip olduğunu belirtti.

Türkiye'nin özellikle insani krizlerde BM kurumlarıyla eşgüdüm içinde hareket ettiğini kaydeden Gök, Türkiye'nin özellikle arabuluculuk alanında aktif rol oynadığına dikkati çekerek, 2022'deki Karadeniz Tahıl Koridoru'na öncülük etmesini örnek gösterdi.

Gök, Türkiye'nin BM içinde "hem eleştiren hem katkı sunan" bir aktör olarak özgün bir konuma sahip olduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Noi, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB), 1995'te Gümrük Birliği kurmak için anlaşmaya varmasının Türkiye'nin 2005'te AB'ye katılması için müzakerelerin başlatılmasına yol açtığını kaydetti.

Türkiye ve AB arasındaki ortak dış ve güvenlik politikası (CFSP) uyumunun 2007'de yüzde 98 olduğunu belirten Noi, bu uyumun zaman içerisinde düştüğüne ancak bu durumun iki tarafın da krizleri ve zorlukları ele almak için ihtiyaç duyduğu gerçeğini değiştirmediğini vurguladı.

Kaynak: AA / Sercan İrkin - Güncel
500
Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
title