"Türkiye'de Siyasetin Dönüşümü Konferansı"
İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, Türkiye'nin 1950'de çok partili hayata dönmesiyle otomatik olarak demokrasiye g...
İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, Türkiye'nin 1950'de çok partili hayata dönmesiyle otomatik olarak demokrasiye geçmediğini belirterek, geçiş sürecinin devam ettiğini söyledi.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Akademik ve Sosyal Gelişim Merkezince SAÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Türkiye'de Siyasetin Dönüşümü Konferansı"nda konuşan Özipek, siyaseti kişiler üzerinden tartışanların işin özünü ve esasını kaçırabileceklerini anlattı.
Özipek, işin özü ve esasının görünenin arka kısmıyla ilgili olduğuna dikkati çekerek, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun arasındaki siyasi rekabetin ötesine bakmak gerekir. AK Parti ve CHP'nin yöneticileri değişse de bu iki siyasi geleneğin temsil ettiği bir şeyler vardır. Bunlar daha uzun vadede kendini hissettirir. Bu sınıflar ayrışmanın sosyoekonomik boyutuyla ilgilidir. Sadece siyasi bakımdan o aktörlerin ne dediği değil, o aktörlere oy veren kitlelerin sosyal piramit içindeki sınıflarıyla ilgilidir" diye konuştu.
Özipek, Türkiye'de oligarşik yapı ile demokratik yapı arasında gelirim olduğunu savunarak, Türkiye'de bir asırdan beri yönetici kesimin üçlü sac ayağının üzerine oturduğunu ileri sürdü.
"Bu sac ayakları bürokrasi, sermaye ve eşraftır" diyen Özipek, şöyle devam etti:
"Bu üçünün egemen olduğu bir yapı ve ona tabi olan geniş bir taban var. İkisinin arasında da kopukluk var. Türkiye'deki demokrasi mücadelesi aradaki bariyeri yıkmaya çalışan bir demokrasi mücadelesidir. 100 senedir aslında siyasetin çerçevesini belirlemeye çalışan o irade ve karşısındaki başka irade söz konusudur. Türkiye'de partileri ve siyasi çizgileri aşan iki siyasi çizgiden bahsedebiliriz. Birisi İttihat Terakki'den günümüzdeki CHP'ye kadar gelen siyasi çizgi, bir de İkinci Meşrutiyet döneminden günümüzdeki AK Parti'ye kadar gelen çizgi. Bu iki siyasi çizgi arasındaki çatışma aynı zamanda bu iki sınıf arasındaki çatışmaya karşılık geliyor."
- "Türkiye'de siyasetçinin alanını daraltmaya çalışan yaklaşım tarzı var"
Özipek, Türkiye'de her demokratikleşme dalgasının arkasından darbe ve muhtıra geldiğini aktardı.
"Biz 1950'de çok partili hayata döndüğümüzde otomatik olarak demokrasiye geçmedik, hala geçiş sürecinin içindeyiz" diyen Özipek, şunları kaydetti:
"Her seferinde her demokratikleşme dalgasının arkasından bir darbe ve muhtıra gelmiş. 2007'deki son muhtırada da ilk defa bir sivil hükümet bir muhtırayı reddetme cesaretini gösterdi ve ondan sonra her şey değişmeye başladı. Türkiye'de 'hep atanmışlar ve seçilmişler mi egemen olacak' diye tartışma vardır. Bu tartışma, çok masum değildir. Türkiye'de siyasetçinin alanını daraltmaya çalışan yaklaşım tarzı var. Sisayet kötülenir. Siyaset, piramitin alt ve orta sınıftakilerin çıkarlarını yukarı taşımanın tek yoludur.
Türkiye'deki o bürokratik yönetim geleneğine sahip olanlar siyaseti ve siyasetçiyi aşağılar."
Özipek, milletvekillerinin nasıl yaşadığı ve maaşlarının sürekli konuşulduğunu ancak onlardan kat kat fazla maaş alan bürokratların hiç gündeme gelmediğine dikkati çekerek, "Türkiye'de siyaset ve siyasetçilerin aşağılanması, seçkinler ve sıradan vatandaşlar arasında çatışma olarak yansır. Demokrasilerde dağdaki çobanın oyu ile bir profesörün oyunun bir olmasının ahlaki, rasyonel ve moral olarak birçok sebebi vardır. Bu oylar bir tutulmak zorundadır" ifadesini kullandı.