Türkiye-Ab İlişkilerinde Sivil Toplum
Avrupa Birliği Bakanlığı Proje Uygulama Başkanı Bülent Özcan, sivil toplumun gelişmesi ve büyümesinin, AB sürecinin Türkiye'de sahiplenilmesine katkıda bulunduğunu belirterek, "Türkiye'deki sivil toplum örgütleri, bazen AB fonlarını kullanarak, bazen farklı platformlarda, bazen kendi...
Avrupa Birliği Bakanlığı Proje Uygulama Başkanı Bülent Özcan, sivil toplumun gelişmesi ve büyümesinin, AB sürecinin Türkiye'de sahiplenilmesine katkıda bulunduğunu belirterek, " Türkiye'deki sivil toplum örgütleri, bazen AB fonlarını kullanarak, bazen farklı platformlarda, bazen kendi ağlarında, kendi girişimleriyle sivil alanda Türkiye-AB diyaloğuna önemli katkıda bulundu. Vatandaşın süreci anlaması ve sürece sahip çıkması anlamında sivil toplumun önemli bir rolü oldu." dedi.
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları Merkezi (CIES), Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği ve Asia Minor işbirliğiyle "Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinde Sivil Toplum: Sivil Toplum Kuruluşları'nın Rolü" başlıklı bir panel düzenlendi.
Özcan, panelde, Türkiye-AB arasında uzun soluklu bir ilişki olduğuna, ekonomik ve siyasi boyutta içiçe geçmiş ilişkiler bulunduğuna değinerek, "Tarafların birbirinden kolaylıkla vazgeçebileceği, 'Artık biz bu cephenin dışına çıktık' diyebileceği bir tablodan söz etmek kolay değil. Siyasi anlamda da ekonomik anlamda da birbirine bağlı mekanizmalardan bahsediyoruz. Eğer birisi havlu atacak olsaydı, bu havluları atmak için herkesin elinde yeterince malzeme vardı, bugüne kadar bu yapılabilirdi." diye konuştu.
AB sürecinin Türkiye'deki sivil toplumun gelişimine önemli katkısı olduğuna işaret eden Özcan, üyelik müzakereleri doğrultusunda 1999'da Helsinki ile başlayan dönemden itibaren 2000'li yıllarda yapılan reformlarla Türkiye'de sivil toplumun örgütlenmesi, gelişimi, büyümesi ve güçlenmesiyle ilgili birçok çalışma yapıldığını anlattı.
Özcan, AB sürecinin sivil toplumun güçlenmesine olan katkısını da görmek gerektiğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Siyasi alanda yapılan birçok reform çalışması, bu sürece önemli katkıda bulundu. Sivil toplum da AB sürecine çok önemli katkıda bulundu. Sivil toplumun gelişmesi, büyümesi bir taraftan AB sürecinin Türkiye'de sahiplenilmesine de büyük katkıda bulundu. AB süreci, sivil toplumun aslında çok da içinde olmadığı bir mekanizmaydı. Sivil toplumun AB sürecine en önemli katkısı, diyalogla oldu. Türkiye'deki sivil toplum örgütleri, bazen AB fonlarını kullanarak, bazen farklı platformlarda, bazen kendi ağlarında, kendi girişimleriyle sivil alanda Türkiye-AB diyaloğuna önemli katkıda bulundu. Vatandaşın süreci anlaması ve sürece sahip çıkması anlamında sivil toplumun önemli bir rolü oldu. Bir diğeri de bilginin yayılması açısından sivil toplumun önemli bir rolü oldu. Türkiye-AB ilişkileri sadece diplomasi alanında ya da üniversitelerin konferans salonlarında, uluslararası ilişkiler perspektifinde konuşulan bir konuydu. 1999'dan sonra müzakereler süreci hızlandığında artık organik tarım, gıda güvenliği, çevre kirliliği, halk sağlığı, tüketici hakları, ulaştırma gibi farklı temalarda AB'nin konuşulduğunu gördük. Dolayısıyla bilginin topluma yayılması anlamında önemli katkısı oldu sivil toplumun."
"Kapının aralandığını düşünmek yanıltıcı"
Türkiye-Avrupa Birliği Derneği (TURABDER) Genel Başkanı Prof. Dr. Gül Günver Turan, Türkiye-AB ilişkilerinin donmuş olduğunun söylenebileceğini dile getirerek, ilişkiye geçen 60 yıla karşılıklı güvensizliğin hakim olduğunu, karşılıklı bağımlılığın halen geçerli olduğunu, anlaşmazlık ve işbirliğinin el ele sürdüğünü anlattı.
AB'nin büyük kriz içerisinde olduğunu ifade eden Turan, büyük siyasi sorunları olan Batı Balkan ülkelerinin birliğe katılımına çekingen yaklaşıldığını, Türkiye'nin Rusya'ya yakınlaşması ve ABD'den kopma raddesine gelen ilişkilerin ağırlık kazanmasının da çekingenlik yarattığını, Polonya, Macaristan, Romanya'daki demokrasiden uzaklaşan hareketlerin tedirgin edici bulunduğunu söyledi.
Turan, şöyle konuştu:
"Kısa dönemde Türkiye'nin tam üyeliği gündeme gelmeyecek. Türkiye ile yakın ilişki içerisinde olmak için diyaloglar sürdürülecek. Cumhurbaşkanımız Fransa'ya, İtalya'ya gitti. Başbakanımız Merkel ile görüştü. Bunları kat'iyetle tam üyeliğe doğru adımlar olarak görmek, kapının aralandığını düşünmek de yanıltıcıdır. İlişkilerin donmuş olarak kalacağını şimdiden söyleyebilirim. Orta vadede ne olacağını şimdiden kestirmek mümkün değil, Türkiye'nin nereye gitmeye karar vereceğine bağlı. Ortam sakinleşirse o zaman diyalog farklı bir düzeye taşınabilir."
"Bir çırpıda değiştirilebilecek bir şey değil"
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Genel Koordinatörü Tezcan Eralp Abay da Türkiye'nin AB hikayesinin köklü ve sağlam bir zemine dayandığını, bunun içerisinde iktisadi, politik, kültürel, tarihsel faktörler bulunduğunu vurguladı.
Her iki taraf açısından önemli bir ekonomik rasyonalitenin söz konusu olduğunu dile getiren Abay, "Bu ekonomik rasyonalite birkaç fırtınayla ortadan kalkabilecek bir rasyonalite değil. Sadece ticaret de değil bu. Türkiye'deki doğrudan yabancı yatırımlar açısından da bakıldığında, imalat sanayinin lisansları ve patentleri itibarıyla da bakıldığında üçte ikiden daha yüksek oranda AB menşeli bir üretim altyapısına sahip olduğumuz görülüyor. Bu, bir çırpıda değiştirilebilecek bir şey değil." diye konuştu.
Abay, 60 yıl boyunca değişen bütün iktidarlara rağmen AB ile "karşılıklı bağımlılık ama karşılıklı güvensizliğe dayalı" ilişki biçimi sürdüğünü savunarak, "Bildiğimiz dünya ekonomisi yapısı sürdüğü sürece bunun kolaylıkla değişmesi mümkün değil gibi görünüyor. Türkiye'de ne olursa olsun politik istikrarın iki çıpası var, biri ABD ile ilişkiler, diğeri AB ile ilişkiler. Bu, II. Dünya Savaşı'ndan sonra değişmeksizin devam eden bir iç veya dış politika realitesi." değerlendirmesinde bulundu.