Tunuslu aktivistler, Yasemin Devrimi'nin 14. yılında kazanımları ve kayıpları değerlendirdi
Tunuslu aktivistler, 17 Aralık 2010'da başlayan halk hareketlerinin, 23 yıl boyunca ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali'nin 14 Ocak 2011'de ailesiyle ülkeden kaçmasıyla sonuçlanabileceğini tahayyül etmediklerini belirtiyor.
Tunuslu aktivistler, 17 Aralık 2010'da başlayan halk hareketlerinin, 23 yıl boyunca ülkeyi demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali'nin 14 Ocak 2011'de ailesiyle ülkeden kaçmasıyla sonuçlanabileceğini tahayyül etmediklerini belirtiyor.
Tunus'un orta kesiminde yer alan Sidi Buzid kentinde 17 Aralık 2010'da kendini ateşe veren Muhammed Buazizi, 23 yıl boyunca ülkeyi demir yumrukla yöneten Bin Ali'nin Tunus'tan kaçmasıyla sonuçlanan eylemlerin ilk kıvılcımını tutuşturdu.
Üniversite mezunu 26 yaşındaki seyyar satıcı Buazizi'nin zabıta tarafından tezgahına el konulması ve yetkililerce hakarete uğramasının ardından hayatını ortaya koyduğu eylem, Tunus'un "Yasemin Devrimi", bölgenin ise "Arap Baharı" olarak adlandırdığı süreci başlattı.
Tunus halkı, "Yasemin Devrimi" sonrası yeni demokratik süreçte birçok krize tanıklık etti. Cumhurbaşkanı Kays Said'in 2021'deki olağanüstü kararları ise ülkede yaşanan siyasi krizin derinleşmesine neden oldu.
Daha önce 14 Ocak'ta kutlanan devrimin yıl dönümü, Cumhurbaşkanı Said'in Meclis çalışmalarını durdurduğu kararların ardından, Buazizi'nin kendini ateşe verdiği gün olan 17 Aralık olarak değiştirildi.
"Halk kararlıydı"
Tunuslu aktivistler, devrimin yıl dönümünde AA muhabirine yaptığı açıklamalarda, sürecin ülke için kazanımlarını ve kayıplarını değerlendirdi.
Fethi Gazvani, devrim hareketlerinin başladığı günlerde, sabah gösteriye katılmak için evden çıktığımda eşine "bugün Abidin bin Ali'nin saltanatının son günü" dediğini paylaştı.
Eski Tunus Öğrenci Birliği aktivisti ve siyasi tutuklu Gazvani, o günleri, "Sokaktaki halk galeyana gelmişti; kararlıydı ve geri adım atmamakta ısrarcıydı. Ana cadde Habib Burgiba'nın her yönünden insanlar geliyordu. Herkes yaya idi, araç yoktu, sloganlar atılıyordu. 'Git' diyen sesler yükseliyordu. İçişleri Bakanlığı'nın kapısına çok yakındım ve yanımda Nahda Hareketi yöneticilerinden Abdulkerim el-Haruni vardı. Bir grup güvenlik görevlisi bakanlık kapısını koruyordu, bazıları kalabalığın dehşetinden ağlıyordu." diye anlattı.
"Bin Ali'nin kaçması sürpriz oldu"
Gazvani, iktidar koridorlarıyla bir iletişimleri olmadığını aktararak, o günkü tahminlere ilişkin ise "O günlerde kimse Bin Ali'nin kaçacağını düşünmemişti. Eylemlere katılanlar, Bin Ali döneminin artık bittiğinden emindi fakat kaçış senaryosunu tahayyül etmedik." ifadelerini kullandı.
Senaryo ne olursa olsun, "insanların bu şekilde boğazına çökmüş birinin bu kadar kolay ayrılacağını tasavvur etmediklerini" belirten Gazvani, "İnsanların üzerindeki kasvetin yükünün nasıl hafiflediğini hayal bile edemezsiniz." dedi.
"Hürriyetten vazgeçilmez"
Gazvani, devrimden sonraki süreç için ise ülkenin 14 Ocak 2011'den bu yana hem ağır acıları hem de hürriyeti tattığını; bundan vazgeçmeyeceklerini düşündüğünü dile getirdi.
Kendilerinin kurban olduğunu ve kendi nesilleri için bir şey istemediklerini kaydeden Gazvani, ancak hürriyeti tattıktan sonra evlatları için kötü bir miras bırakmaya hazır olmadıklarını ifade etti.
Gazvani, "Tanık olduğumuz üzere halk özgürlüğe sıkı sıkı sarılıyor. Suriye halkının çektiği acıları bölgedeki hiçbir halk çekmedi. Ancak onlar devrimlerine sahip çıktılar ve kazandılar." diye konuştu.
14 Ocak tarihte bir dönüm noktası
Tunus Cumhuriyetçi Parti Sözcüsü ve eski aktivistlerden Visam es-Sagir ise 14 Ocak 2011 devrimini "tarihte bir dönüm noktası" olarak nitelendirdi.
Sagir, 1987'de Habib Burgiba'yı "kansız bir darbeyle" devirerek yönetime gelen Zeynel Abidin bin Ali'nin devrildiği 14 Ocak'ın, Tunus'ta oluşturduğu değişim nedeniyle ulusal hafızada son derece önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı.
Yürütmenin başındaki ismin kaçmak zorunda kaldığı bu günün sembolik bir gün olduğuna dikkati çeken Sagir, "Olay, halkta öfke ve infilaka neden olan bir dizi mücadelenin sonucuydu. Bu öfkenin tezahürünü, o gün Habib Burkiba Caddesi'ne kalabalıkların akın etmesiyle görmüş olduk." dedi.
Sagir, devrimin ardından geçen ilk 11 yılın olumlu değişimleri beraberinde getirdiğini, Tunus toplumunun demokrasi ve özgürlük yolunda ilerleme kaydettiğini söyledi.
Devrime giden sürece ve sonrasına değinen Sagir, "Habib Burkiba Caddesi'ndeki katılım çok sürprizdi. Toplumun her kesimi oradaydı. Bu yönetim de bir korku yarattı ve Zeynel Abidin bin Ali ve ailesi ülkeden kaçtı. Halk ilk kez kendi özgür iradesiyle seçimlere gitti. Partiler ve sendikalar oluştu. Basın özgürleşti." ifadesini kullandı.
Sagir, olumlu gelişmelerin yanında devrimden sonra "siyasi yanlış hesaplamalar ve tercihlerden kaynaklı bazı karışıklık ve dengesizliklerin de olduğuna" dikkati çekti.
Devrimin kazanımlarının gerilemesi
Devrimin, halkın iradesini temsil eden Meclis'in faaliyetlerinin askıya alındığı 25 Temmuz 2021'den sonra gerilemeye başladığını vurgulayan Sagir, o gün Cumhurbaşkanı Kays Said'in tartışmalı 25 Temmuz olağanüstü kararlarına imza attığını hatırlattı.
"Halen devam eden sonraki süreçte ise 54. kararname çıkarıldığını, Çok sayıda siyasi liderlerin hapsedildiğini, özgürlüklerin bastırıldığını ve baskı politikaları uygulandığını" söyleyen Sagir, "Bu, farklılıkları ve çeşitlilikleriyle biz elitler için, bu dengesizliği anlamanın, bir direniş ve kararlılık dönemine hazırlanmanın ve elde edilen kazanımları geri döndürmenin yollarını düşünmeyi bir görev haline getirdi." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Said'e yakınlığıyla bilinen Ahrar Koalisyonu Sözcüsü Ahmed Hamami de 14 Ocak 2011 günü Habib Burgiba Caddesi'ndeki gelişmeleri hatırlatarak, "Yaşım 23'tü ve 14 Ocak'ta kendiliğinden insanlar burada toplandı. Binlerce kişi sokaklara çıktık, 'Halk rejimin devrilmesini istiyor', 'Çalışmak özgürlük ve ulusal onurdur' ve 'Çalışmak bir haktır, ey hırsızlar çetesi' sloganları attık. Özellikle 23 yıldır yaşadığımız baskıların ardından özgürlük yükseldi." dedi.
İçişleri Bakanlığı önünde Bin Ali karşıtı sloganlar atıldığını kaydeden Hamami, "Akşam, Bin Ali'nin kaçtığına ilişkin haberlerin yayınlanmasına şaşırdık ve kimse onun kaçmasını beklemiyordu. Bin Ali'nin muhalefetle bir anlaşmaya varmasını veya istifa etmesini ve Başbakan Muhammed Gannuşi'yi erken seçim programıyla görevlendirmesini bekliyorduk. Bunu kabul etmezdik, çünkü seçimlere hile karıştırabilirdi. Özellikle Bin Ali'nin damadı Sahir el-Materi için hazırlıklar yapılıyordu. Bin Ali'nin adaylığını yenilenmeyeceğine, eşinin ülkenin devlet başkanı olacağına dair haberler dolaşıyordu." ifadelerini kullandı.
"Hiçbir şey başarılmadı"
Mevcut durumu değerlendiren Hamami, "10 yılın ardından hiçbir şey başarılmadı." dedi.
Hamami, "Biz Bin Ali rejimine karşı bir devrim gerçekleştirdik ancak maalesef rejimi, yönetimi sürdürmeyi başardı ve insanlar Nahda Hareketi'ne umut bağlayarak 2011'de ona oy verdi. Ancak, (2014 seçimlerinden sonra Nida Tunus ve Nahda arasındaki) sözde uzlaşının Tunus için hiçbir şey kazandırmadığı ortaya çıktı. Bu nedenle, halk 25 Temmuz 2021'de devlet başkanının parlamentoyu dondurup ardından feshetmesine alkış tuttu." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Kays Said'i "hesaplaşmayı hızlandırmaya ve ülkeyi ileriye taşıyacak yeni bir kalkınma modelini gerçekleştirmeye" çağırdıklarını aktaran Hamami, "Çünkü devrimden sonraki 10 yılı partiler arası uzlaşma kavgalarıyla kaybettik." diye konuştu.