TÜİK AÇIKLAMIŞTI? TÜRKİYE'DE HANELERİN KÜÇÜLMESİNİ UZMANLAR DEĞERLENDİRDİ
Türkiye'de tek yaşayanların sayısı artıyor; akraba evliliği düşüyorGül KABA-Ömer HASAR/İSTANBUL, (DHA) ' Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile Psikolog Prof. Dr. Bilge Uzun, TÜİK'in açıkladığı 'istatistiklerle aile' verilerini değerlendirdi.
Türkiye'de tek yaşayanların sayısı artıyor; akraba evliliği düşüyor
Gül KABA-Ömer HASAR/İSTANBUL, (DHA) ' Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile Psikolog Prof. Dr. Bilge Uzun, TÜİK'in açıkladığı 'istatistiklerle aile' verilerini değerlendirdi. Özellikle ekonomik özgürlüğü olan beyaz yakalıların tek yaşamayı tercih ettiğini söyleyen Prof. Dr. Narlı, kentleşmenin yalnız yaşama isteğini artırdığına dikkat çekti. Pandeminin kişiler üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çeken Prof. Dr. Uzun ise 'Kişiler içine döndü, aileler ile çocukların istekleri çatıştı. Yalnız yaşama isteğinin altında sosyal medyayı yoğun kullanma da yatıyor. Gençler yakında konuşmayı unutacak, önlem almak lazım' dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 6 Mart'ta 'İstatistiklerle Aile' verilerini açıklamıştı. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre tek yaşayanların sayısı artışa geçerken hanehalkı büyüklüğü en yüksek il Şırnak oldu. Gümüşhane'de tek yaşayanların sayısı yükseldi.
Türkiye'de 2008 yılında 4 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğünün azalma eğilimi göstererek 2020 yılında 3,30 kişiye düştüğü görüldü. Evlenme istatistikleri sonuçlarına göre, 2010 yılında gerçekleşen resmi evlenmelerin yüzde 5,9'unun akraba evliliği olduğu ve bu oranın sonraki yıllarda sürekli düşüş göstererek 2015 yılında yüzde 4,8, 2020 yılında ise yüzde 3,8 olduğu görüldü.
EN ÖNEMLİ ETKEN: KENTLEŞME
Bahçeşehir Üniversitesi'nden Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı ile Psikolog Prof. Dr. Bilge Uzun, çalışmanın sonuçlarının önemli olduğunun altını çizdi. Ailelere ve yetkililere önemli görevler düştüğünü söyleyen uzmanlar, dijitalleşmenin insan hayatına etkisine dikkat çekti.
Kentleşmeyle yalnız yaşayan insanların sayısında artış olduğunu söyleyen Prof. Dr. Narlı, 'Kentleşme yeni bir olgu değil 1950'lerde başladı ama o zaman göç edenler aileleriyle, akrabalarıyla gelip, yaşıyordu. Özellikle köyden gelen aileler akraba evliliklerini de devam ettiriyordu. Türkiye'de son 20 yıldaki nesil, ailelerine göre en az iki nesil kentli insanlar. Kentin sosyal dinamikleri ile onların dünya görüşleri, yaşam tarzları şekillenmeye başladı' diye konuştu.
BEYAZ YAKALILAR TEK BAŞINA YAŞAMAK İSTİYOR
Dijitalleşmenin kimlikleri değiştirdiğini belirten Prof. Dr. Narlı, 'Özellikle kentlerde yaşayan kadın, erkek fark etmez beyaz yakalılar, iyi bir ekonomik kazancı varsa yalnız yaşamak istiyor. Birey olarak davranmak, hayatlarıyla ilgili kararları tek başına almak için ailelerinden ayrılıyorlar. Aslında bu kentleşmenin bir sonucudur. Son 20 yıldaki nesil dijital çağın başında doğdu. Dijitalleşme, sosyal dinamikleri, kimlikleri dönüştüren bir faktör bunu da unutmamak gerekir' ifadelerini kullandı.
AKRABA EVLİLİKLERİ VE MİRASIN PAYLAŞIMI
Doğu ve Güneydoğu'daki illerde akraba ve aşiret networkü çok güçlü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Narlı, 'Bu nedenle akraba evlilikleri devam ediyor. Çünkü bu illerde yaşayan insanlar sorunlarını çözebilmek ilk ailesine, aşiret liderine veya akrabasına başvuruyor. Ayrıca burada mülkiyet sorununu da göz ardı edemeyiz. Mirasın aile içinde kalması, dışarıya gitmemesi için de akraba evliliği yapılıyor' dedi.
KADINLAR AYAKTA KALABİLİYOR, ERKEK ZORLANIYOR
Son yıllarda kadınların eğitime ve işgücüne daha fazla katıldığını aktaran Prof. Dr. Nilüfer Narlı, 'Girişimci kadın sayısında artış yaşandığını görüyoruz. Artık kadınlar tek başına ayakta kalabiliyor. Çocuğuna da rahatlıkla bakabiliyor. Fakat, bir erkek tek başına hayatını sürdürmekte zorlanıyor. Türkiye'de anneler, erkek çocuklarına o kadar koruyucu davranıyor ki erkek tek başına kaldığı zaman ne yapacağını bilemiyor. Kendi sorumluluğunu almakta zorlanıyor' diye konuştu.
PROF. DR. UZUN: PANDEMİYLE KİŞİLER İÇİNE DÖNDÜ
Psikolog Prof. Dr. Bilge Uzun ise hane için yaşayan bireylerin pandeminin de etkisiyle farklılaştığını söyledi. Jenerasyon farklılığına da dikkat çeken Prof. Dr. Uzun, 'Özellikle batıda yaşayan bireyler ve gençler, özgürlüklerini yaşayabilmeyi, yalnızlıklarıyla özdeşleştirip ayrı eve geçiyor. Pandemiyle insanlar kendilerini anlamaya, istediklerinin veya istemediklerinin ne olduğunu görmeye başladı, içe dönüş gerçekleşti. Uzun süre evde kalınca çatışmalar yaşanmaya başlandı. Ebeveynler ile çocukların istekleri çatıştı. Çocuklar da eğer ekonomik özgürlükleri de varsa, istedikleri gibi yaşamak için evlerini ayırmış olabilir' dedi.
İLİŞKİLER SANAL ORTAMA KAYDI
İlişkilerin sosyal medyanın etkisiyle sanal ortama taşındığını belirten Prof. Dr. Uzun, 'Sanal ilişkiler kişileri daha çok özgürleştiriyor. İnsanlar yalnız olmadığını düşünüyor. Sosyal medyada kendinizi olmak istediğiniz gibi göstermeye başlıyorsunuz. İnternette karşınızdakiyle konuşurken istediğiniz yerde ilişkiyi kesme özgürlüğünüz oluyor. Kişiler, sanki yalnız değilmiş gibi sana ortamda vakit geçiriyor' diye konuştu.
BAĞIMLILIK BENLİK SAYGISINI DÜŞÜRÜYOR
Sosyal medyada uzun süre vakit geçirmenin çok tehlikeli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Uzun, 'Özellikler gençler yakında konuşmayı unutacak diye endişe ediyorum, önlem alınması lazım. Uyku ve yemek yeme düzenleri değişti. İletişim şekilleri farklılaştı. Sosyal medya bağımlısı oldular. Bu bağımlılık yalnızlaşma düzeyini artırıyor. İnternet bağımlığının benlik saygısını düşürdüğünü ortaya koyan çalışmalar var. İnsan için etkileşim içinde olmak çok gerekli bir durumdur. Bazı hormonların aktive olması için etkileşimli iletişim gerekiyor. Evde yalnızken bu mümkün değil. Anı biriktirmiyoruz bu durum beyin gelişimini engelliyor. Bir süre sonra hareketsizlik nedeniyle kişilerde psikolojik olarak olumsuz duygu gelişimi yaşanıyor' ifadelerini kullandı.
AİLELER NE YAPMALI?
Ailelere tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Uzun, 'Aileler çocuklarının anlayacağı dilde konuşmalıdır. Aslında çocukların aileleri anlaması, ailelerin çocukları anlamasından daha zor. Çünkü aileler çocukların o yaşından geçti. Ama çocuklar yetişkin olmanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Ailelere çok iş düşüyor, çocukların içinde bulundukları durumu daha anlayışla karşılamalıdır' dedi.